31 Ocak 2008 Perşembe

Tess

1982 yapımı Cat People (Kedi Kız diye Türkçe'ye çevrilmiş) filmini izledik dün akşam ve kızım hayvan psikoloğu olmak istediğini söyledi. Kızımın bu isteği üzerine hayli espri ürettik. Cat People Paul Schader'in filmi. Başrollerden kedi adam Paul Gallier rolünde Malcolm McDowell var. Lindsay Anderson'un If.../Eğer...ve Stanley Kubrick'in A Clockwork Orange / Otomatik Portakal filmlerinde hastalıklı rollerin üstesinden gelen Malcolm McDowell yine çizgisine uygun bir rolde. Filmdeki kedi kız Nastasia Kinski. Bir dolu filmini izlemiş de olsam benim için her zaman "Tess of the D’Urbervilles" olan Nastasia Kinski. (Dün akşam diğer esprileri de Nastasia Kinski'nin babası Klaus Kinski için ürettik.) İngiliz yazar Thomas Hardy'nin 19. yüzyıl İngiltere'sinde geçen eseri Roman Polanski ile şiirsel bir filme dönüşmüştür. Bence en iyi edebiyat uyarlamalarından biri olan Tess, kişisel izlenmesi gereken en iyi 100 film arşivimde üst sıralarda yer almaktadır.

30 Ocak 2008 Çarşamba

Quo vadis ?

29 Ocak 2008 Salı

All That Jazz

All That Jazz1979 yapımı All That Jazz filminde Robert Louis “Bob” Fosse, Broadway'deki ünlü işkolik, çapkın koreograf ve yönetmen Joe Gideon (büyüleyici bir performansla Roy Scheider canlandırıyor filmde) üzerinden aslında kendi yaşamını hayli acımasız bir şekilde aktarmaktadır. Broadway'de zirvede olan Joe Gideon işine tutkusu nedeniyle özel hayatını ve sağlığını giderek hiçe saymakta, günde tükettiği beş paket sigaraya, yuttuğu amfetaminleri dengelemek üzere Valium katılmış viski eşlik etmekte ve ancak "Dexedrine" ilaç şişeleriyle ayakta durabilmektedir. Hayatındaki kadınları yani eski eşini, kızını ve sevgilisini ihmal eden Joe, çok titizlenerek aynı anda hem bir film çekmeye hem de bir Broadway şovunu hazırlamaya çalışırken, ölüm meleği Angelique (Jessica Lange bu rolde) de en yakın dostu olmuştur. Kendi ölümünü öngören Bob Fosse bu filmden tam sekiz sene sonra gerçekten ölüm meleği ile buluşur.

Filmin finalinde benim hep bir Simon and Garfunkel şarkısı olduğunu düşündüğüm ama aslında bir Everly Brothers şarkısı olan "Bye bye love" var.

"Bye bye, love.
Bye bye, happiness.
Hello, loneliness.
I think I'm gonna cry.

Bye bye, love.
Bye bye, sweet caress.
Hello, emptiness.
I feel like I could die.
Bye bye, my love, goodbye.

..."

22 Ocak 2008 Salı

Soylent Green

Dedektif Thorn soymer ile karşı karşıyaSoylent Green / Yeşil Soylent 1973 yapımı bir bilimkurgu filmi. Film Harry Harrison'un "Make Room ! Make Room !" isimli kitabından uyarlanmıştır. (Kitap, Türkçe'ye "Yer Açın ! Yer Açın !" ismi ile çevrilmiş ve Metis Bilimkurgu tarafından yayınlanmıştır. Türkçe çeviride kitapta soylent denilen ve soya ile mercimekten yapılan yapay gıdanın çevirisi soymer olarak geçmektedir.) Richard Fleischer'in yönettiği filmde 40 milyon nüfuslu New York'ta insanlar sokaklarda yaşamakta ve yiyecek kavgası vermektedir. Neredeyse tamamen yapay yiyecekler tüketilmekte ancak çok zengin bir kesim çok pahalı fiyata meyva, sebze ve et yiyebilmektedir.
Ana kahraman Dedektif Thorn (filmde Charlton Heston) zengin bir adamın öldürülmesini araştırmaktadır ve bu araştırma sırasında piyasaya yeni sürülmüş Soylent Green adlı yapay yiyecek ile ilgili korkunç gerçeğe ulaşır: "Soylent green is people ! / Yeşil soylent (soymer) insandan ! They're making our food out of people. / Yiyeceğimizi insanlardan yapıyorlar! "
Yapay yiyeceklerin insan ölülerinden üretildiği bir dünya. Umarım geleceğe yönelik bu anti-ütopya (distopya) öyküsü kurgu olarak kalır !

16 Ocak 2008 Çarşamba

İngiliz Sinemasının bağımsız yönetmenlerinden Lindsay Anderson, “Gerçeklik, gerçekliğin değil, onların gerçekte ne olduklarının gösterilmesidir” demiş bir röportajında. 1968’de, kendisinin de içinden çıktığı İngiliz eğitim sistemini yerden yere vurduğu “If.../ Eğer...” filmini çekmiş. Katı eğitimin, disiplinin beyinleri nasıl tahrip ettiğini izliyoruz Eğer...'de...

15 Ocak 2008 Salı

Cabaret

Seneler önce Hamburg'ta Cabaret müzikalini gerçek bir kabare ortamında izlemiştim. Şimdi 1972 yılında Bob Fosse'nin beyazperdeye uyarladığı bu dev müzikali (Cabaret) DVD'den izleme şansına sahibiz.

"Kabareye hoşgeldiniz." Wilkommen / Bienvenue / Welcome ! Wilkommen / Bienvenue / Welcome
Şimdi sevdiğim şarkı başlıyor...

Money makes the world go around,
the world go around, the world go around,
Money makes the world go around,
it makes the world go round.

A mark, a yen, a buck or a pound,
a buck or a pound, a buck or a pound,
Is all that makes the world go around,
that clinking clanking sound,
Can make the world go round.

14 Ocak 2008 Pazartesi

Kırklanmak

Kırkım çıktı !
Kırkım çıktı !












In vino veritas !

11 Ocak 2008 Cuma

Her yeni yaşımı gülümseyerek karşıladım. Her yeni yaşım beni olgunlaştırdı. Her yeni yaşım "bu son yaşım olmamalı" dileğiyle hoş geldi. Şimdi 40 yaşın eşiğindeyken, ne güzel dile getirmiş Ataol Behramoğlu diye düşünüyorum. Yarın 40 yaşında oluyorum !

Kırk Yaşın Eşiğinde Şiir

Küçük heyecanlara paydos
Çünkü rüzgarla aynı yaştayım
Çünkü güneş kardeşim
Bir ırmakla sevişmekteyim

Bana artık dingin olmak
Bana yalınlık yaraşır
İçimde şiirin güzelliği
Yaşamak sevinciyle yarışır

Güzeller güzeli ömrüm
Sana gitgide sevdalanıştayım
Nice emeklerle dokunmuş
Bir ince, bir nazlı nakıştayım

Küçük tasalara, tutkulara paydos
Çünkü evrenle aynı yaştayım
Başsız sonsuz doyumsuz
Bir başdöndürücü akıştayım


Ataol Behramoğlu

10 Ocak 2008 Perşembe

Hoş bir sürpriz oldu bugün. 40'lı yaşlarını kucaklamaya başlayacak, üniversite yıllarından arkadaş, 3 genç kadın buluştuk öğle yemeği için. Üstelik yurtdışında yaşayan arkadaşımızın 2. bebeğini beklediğini öğrendik. Sürpriz üzerine sürpriz ! Çok iyi hissediyorum şimdi kendimi. Kısa da sürse dostlarınla birlikte olduğun her an çok güzel.

7 Ocak 2008 Pazartesi

Sudaki Bıçak ve Tiksinti

Haftasonumuz Roman Polanski'nin iki filmi ile oldukça gergin geçti.
Bıçağa dikkat !Polonya asıllı yönetmen Roman Polanski'nin 1962 yapımı filmi Nóz w Wodzie / The Knife in the Water / Sudaki Bıçak yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olma özelliğini taşıyor. Bu film aynı zamanda yönetmenin Polonya'da çekmiş olduğu ilk ve tek filmi.
Polonyalı bir çift, Andrzej ve Krystyna, yolda karşılaştıkları genç bir otostopçuyu tekne gezilerine davet ederler. Suya açıldıktan sonra, Andrzej, Krystyna'yı etkilemek için yakışıklı genci aşağılamaktan kendini alamaz. Böylelikle hoşnutsuz kadın, kendine aşırı güvenen adam ve yakışıklı yabancı arasında cinsel gerilimi yüksek bir güç, sınıf ve kıskançlık didişmesi başlar. Filmdeki üç başrolün dışında bence bıçağı da unutmamak gerek ! Carole Ledoux
İzlediğimiz diğer Polanski filmi ise 1965 yapımı Repulsion / Tiksinti isimli film. Bu filmde başroldeki (hastalıklı Carole Ledoux'u oynuyor) Catherine Deneuve sevgili(m) kocama göre en iyi performansını sergiliyor. Filmde yer yer gözümüze sokulan tüm ailenin yer aldğı bir fotoğraf var masanın üzerinde. O fotoğraftaki duruşu, delici bakışları ile belli Carole'ın farklılığı. Hatta filmin sonuna doğru bize yansıtılan bu fotoğraf ile ilgili karede Carole'ın delici bakışlarının doğrudan babasına doğru olduğu izlenimine kapıldım.

4 Ocak 2008 Cuma

Kar yağıyor İstanbul'a...Uçuşuyor beyaz kar taneleri...

3 Ocak 2008 Perşembe

Ay

Üzgün Ay
Kişisel müzem benim için çok önemlidir. Yıl dönümlerinde müzemde yer alan anıları, nesneleri, anları usumdan geçiririm sessizce...Çok yakında gençken hayli uzak gelen 40 yaşıma ulaşacağım. Elimde değil ama kırk kırığı çağrıştırıyor...Hoşlanmadım bundan ! "Üzgün Ay" oldum.

1 Ocak 2008 Salı

Dünden bugüne geçen koskoca bir yıl...
Değişen ne ?
Doris Day söylüyor; "Que sera, sera"