30 Ocak 2015 Cuma

Sátántangó

Önce László Krasznahorkai'nin kitabı
Sátántangó / Satantango / Şeytan Tangosu
okunacak,
sonra elbette Béla Tarr'ın dörtyüzelli dakikalık
Sátántangó / Satantango / Şeytan Tangosu
filmi izlenecek.

28 Ocak 2015 Çarşamba

Özdemir Asaf geçti bu Dünya'dan.

11 Haziran 1923 - 28 Ocak 1981

Epigram
Aşk, varlığında, yokluğunda belli olur.
Egemenlik, varlığında, yokluğunda belli olur.
Bir özgürlük var, sularca, havalarca olağan
Varlığında değil, yokluğunda belli olur.

The International Online Film Critics' Poll

İki yılda bir Dünya üzerinden pek çok profesyonel ya da amatör film eleştirmeninin "online" olarak oylamaya katıldığı The International Online Film Critics' Poll (IOFCP) / Uluslararası Online Film Eleştirmenleri Anketi'nin 2013-2014 yılı film birinciliği, 2014 yapımı Boyhood filminin oluyor. 6 yaşındaki bir çocuğun anne ve babasının boşanmasıyla başlayan yeni hayatının 12 yıl boyunca sürecek olan büyüme evresini anlatan Boyhood filmi, yönetmen Richard Linklater tarafından 12 yıllık süre zarfında belirli zaman aralıklarında çekilerek tamamlanmış. Senaryosu da kendisine ait olan bu filmle Richard Linklater "En İyi Yönetmen", filmde anne rolünü canlandıran Patricia Arquette ise "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" ödüllerini almışlar.
Tüm kategorilerde kazananlar için lütfen tıklayınız;
The International Online Film Critics' Poll
(4th Edition)

27 Ocak 2015 Salı

"Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar!"

Güzel günleri başlıyor komşumuzun... Darısı :)



Z filmini ve müziklerini anıyoum bugünkü günce notlarımda.
Film için şu linke tıklayınız; Z : ÖLÜMSÜZ
Umarım, komşumuz Yunanistan'da geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen erken seçimden zaferle çıkan Syriza'nın (Συνασπισμός Ριζοσπαστικής Αριστεράς / Synaspismós Rhizospastikís Aristerás / Radikal Sol Koalisyon) lideri Alexis (Aleksis) Tsipras (Çipras)'ın geleceği Grigoris Lambrakis gibi sonlanmaz ve güzel günleri sonsuza dek kucaklarlar...

Notlar / Ocak 2015

2015 yılının ilk ayı Ocak sonlanırken izlediğim diğer filmler:
Neskolko dney iz zhizni I.I. Oblomova / Oblomov (1980)
E Aí... Comeu? (2012)
Bir Sonbahar Hikayesi (1994)
Sexo con amor (1994)
Alice ou la dernière fugue (1977)
Iztochni piesi / Eastern Plays / Şark Oyunları (2012)
Szamanka (1996)
Opening Night (1977)
Singles (1977)
On the Road (2012)
Kaos (1984)

22 Ocak 2015 Perşembe

Ironiya sudby, ili S legkim parom!

Eldar Ryazanov'un 1975 yapımı Ironiya sudby, ili S legkim parom! (Ирония судьбы, или С лёгким паром!)/ The Irony of Fate, or Enjoy Your Bath! / Kaderin İronisi veya Sıhhatler (Saatler) Olsun! filmi, Sovyetler Birliği'nde Leonid Brejnev dönemindeki tek tip yapılaşmaya, mimariye çizgi film (animasyon) olarak yapılmış güzel bir iğneleme ile başlar. Her bir Rus şehrindeki aynı tarz binalar, aynı isimde cadde ve sokaklar ile bu tekdüze dairelerin içindeki aynı tarz mobilyalarla devam eden "tek tip" bir yaşam kıyasıya eleştirilir. (Aşağıdaki görüntüye tıklayarak youtube üzerinden bu animasyonu izleyebilirsiniz.)

Çizgi filmle işlenen, zamanına göre oldukça da cesur olan bu iğnelemenin ardından filmin ana kahramanları Zhenya'nın ve Nadya'nın tam da yılbaşı gecesi gerçekleşecek inanılmaz tanışma öykülerini izleriz. Her ne kadar binalar, daireler, eşyalar yeknesak da olsa neyse ki bireyler halen tekdüzeleştirilmemişlerdir ve aşk denilen olgu tekdüzeliğin içinden de kendisine yol bulup gelişebilmektedir diyerek filmin büyüsüne kaptırıveririz kendimizi izleyicileri olarak. Yılbaşı akşamında Moskova ve Leningrad şehirleri arasında geçen bu büyülü öykü, yıllar boyunca Ironiya sudby, ili S legkim parom! filminin Sovyetler Birliği'nde en çok izlenen yılbaşı gecesi filmi olmasını da sağlamış. Komünist zamanda filizlenen bu inanması zor aşk öyküsünün kahramanlarının daha sonra başına neler geldiği bir başka Rus yönetmen Timur Bekmambetov tarafından 2007 yılında Ironiya sudby. Prodolzhenie. / The Irony of Fate. Sequel. / Kaderin İronisi. Devam Filmi. ile ilk filmdeki kahramanların çocuklarının yılbaşı arifesindeki öyküsüne dönüşmüş. İlk filmde Zhenya, Nadya ve Ippolit karakterlerini canlandıran oyuncular devam filminde ebeveynler olarak yer almışlar. Henüz devam filmini izlemedim ancak Ironiya sudby, ili S legkim parom! / The Irony of Fate, or Enjoy Your Bath! / Kaderin İronisi veya Sıhhatler (Saatler) Olsun! filminin hem öyküsü hem de müzikleriyle Rusça öğrenme niyetimi yeniden pekiştirdiğini tereddütsüz söyleyebilirim. Devam filmini de, bakalım bu iki film arasında Ruslar ne kadar kapitalistleştiler diye oldukça merak ettiğimi söyleyerek, Ironiya sudby. Prodolzhenie. filminin peşinde olduğumu belirtmek istiyorum.

21 Ocak 2015 Çarşamba

Topio stin omichli

Theodoros Angelopoulos'un "Sessizlik" üçlemesi, 1983 yapımı Taxidi sta Kythira / Voyage to Cythera / Kitaro'ya Yolculuk, 1986 yapımı O melissokomos / The Beekeeper / Arıcı ve 1988 yapımı Topio stin omichli / Landscape in the Mist / Puslu Manzaralar filmlerinden oluşur. Angelopolos'un her birinin senaryosuna da katkıda bulunduğu bu üçlemesindeki filmler “Tarihin, Sevginin ve Tanrı'nın Sessizliği” üzerinden kurgulanmışlardır. Üçlemeyi izlemeye son film olan Topio stin omichli / Landscape in the Mist / Puslu Manzaralar filminden başladım. İzlediğimden beri sanırım, hiç görmedikleri babalarını, Almanya'da yaşadığı inancıyla bulmak üzere yollara düşen iki ana karakterin (11-12 yaşlarındaki abla Voula ile 5-6 yaşlarındaki kardeşi Alexandros) başına gelenler yüzünden, “Tanrı neden çoğu zaman sessiz kalır?” diye isyandayım. Bu da yetmezmiş gibi, Voula ile Alexandros'a yardım etmek için çabalayan, gezici bir tiyatro grubunun üyesi yakışıklı Orestis gibi “ağır ağır hiçliğe giden bir salyangoz olmak” istiyorum !
Haiku bile karalayabildiğime göre etkisi daha uzun bir süre devam edecek gibi görünüyor bu filmin !
Sis pus
Pis pus
Hep sus
Sus pus

Filmin müzikleri Eleni Karaindrou'ya ait ve elbette çok dokunaklı.

20 Ocak 2015 Salı

Ernesto Cardenal

Nikaragualı devrimci lider, şair ve din adamı Ernesto Cardenal, 90. yaşgününü kutluyor bugün. Kutlu olsun elbette. "Şiir gerçeği söylemenin tek yolu" diyen Cardenal'ın emperyaliz­mi eleştiren belgesel tadındaki "Hora Cero / Saat Sıfır" şiiri, başkaldırı edebiyatının başyapıtları arasındadır, üstelik Sam Zemurray "Türk asıllı muz satıcısı" olarak şiirin içinden geçmektedir.

15 Ocak 2015 Perşembe

Sweet Movie

WR: Misterije organizma / WR: Mysteries of the Organism / WR-Organizmanın Sırları filminin sansürlenmesinden sonra Dušan Makavejev, bir sonraki uzun metrajlı filmi olan Sweet Movie filmini kendi ülkesinde çekmeye başlar ancak çalışma koşulları kısıtlandığından, ağırlıkla Kanada'dan sağladığı finansal yardımla bu filmini 1974 yılında Fransa'da bitirebilir. Fransa-Kanada ve Batı Almanya ortak yapımı olan Sweet Movie / Tatlı Film, sinema dünyasını şaşırtmayarak yine şoke edici bir film olur. Amerikalı film eleştirmeni Robert Egbert ile 1975'te Chicago'da gerçekleştirdiği burayı tıklayarak ulaşabileceğiniz söyleşide, sadece pasaportuyla ayrıldığı Yugoslavya'ya bir gün dönerek yeniden film çekebileceği özlemini dile getirir Makavejev. (Hemen bir not; Dušan Makavejev'in sürgün yılları 1988'de sonlanacak ve nihayet ülkesine dönebilecektir.) Filmleri kışkırtıcı, rahatsız edici, hatta 'sosyal hastalık' olarak nitelendirilen Dušan Makavejev, söyleşide amacının "insanların hiç bir zaman kabul etmeyecekleri şeyleri kendi içlerinde görmelerini sağlamak" olduğunu belirtiyor ve ekliyor "Sistem (burada kasettiği Yugoslavya'da film yapmak) iyi ama ben çok ileri gidiyorum.
Filme dönersem, Dušan Makavejev "Sweet Movie / Tatlı Film filminde yine kendi üslübuyla cinsellik ve her türlü ideolojiyi sonuna kadar kurcalıyor, tabuları yıkmak için elinden geleni yapıyor. 'Bekâret Kemeri Derneği' başkanı bir annenin, dünyanın en zengini olarak nitelendirilen oğluna evlendireceği en güzel bakireyi bulmak için düzenlediği 'jinekolojik' güzellik yarışmasıyla Kanada'da başlar Sweet Movie / Tatlı Film. Sonrasında, yarışmayı kazanan "Miss Canada"'nın Paris'e uzanacak öyküsüyle, teknesinin önündeki Karl Marx'ın büstüyle Amsterdam kanallarında dolaşan devrimci kaptan Anna Planeta'nın öyküsünü paralel olarak izleriz.
Süt endüstrisinin patronu zengin kocasının sapkınlığı hemen daha balayında başlar ve güzeller güzeli "Miss Canada", kocasının salt kastan oluşmuş, "çok lezzetliyim, tadıma bak" diyen adamının kendisini bir kırmıza bavula tıkmasıyla gözlerini Paris'te açar. Kendisini bir film çekimi içindeki komünün içinde bulan "Miss Canada"'yı mide açlığının cinsel açlıkla karıştığı, dışkı ve kusmukla harmanlanmış tahammülü zor sahnelerde oldukça naif yansıtmış Makavejev, öyle ki tüm bu sahneler olurken bunun sadece bir film olduğunun bilinciyle tahammül ediyorsunuz izlediklerinize.
Filmdeki kaptan Anna Planeta karakteri, tıpkı Hansel ve Gretel masalındaki kötü cadı konumunda ve şekerlemelerle dolu 'gerçeküstü' teknesine çocuklarla delikanlıları seks, sohbet ve cinayet için çağırmakta. (Anna Planeta karakterinin şekerleme dolu teknesinde çocuklarla yaptığı hayli baştan çıkarıcı dans sahnelerinin İngiltere için çok fazla geldiğini ve filmin Criterion tarafından 2007'de çıkartılan DVD'sinin dahi İngiltere'de yasaklandığını belirteyim hemen. Filmin pek çok ülkede sansürlenmesi yetmezmiş gibi, bu roldeki Leh oyuncu Anna Pruncal da pasaportuna yasak konulduğu için senelerce ülkesi Polonya'ya girememiş.)
Dušan Makavejev kapitalizm ve komünizm eleştirilerini kıyasıya yaparken diğer taraftan savunduğu cinsel özgürlüğün de artık bir pazarlama yöntemi haline geldiğini gözümüze sokuyor filminde. Una, şekere, yumurtaya, çikolataya bulanmış bedenlerle her iki dürtüyü (açlık ve cinsellik) adeta örtüştürüyor. Tadına bak ve satın al der gibi adeta.
Dušan Makavejev, bu filminde de WR: Misterije organizma / WR: Mysteries of the Organism / WR-Organizmanın Sırları filminde olduğu gibi gerçek görüntülere yer vermiş. Anna Planeta karakterinin teknesine binen Potemkin denizcisi Luv'a "Burada kalma, bu tekne cesetlerle dolu" uyarısına, Luv'un "Önemli değil. Bütün dünya cesetlerle dolu." cevabının ardından, 1940 yılında Sovyet lideri Josef Stalin'in emriyle yaklaşık 22.000 Leh subay ve sivilin katledildiği "Katyn Ormanı Katliamı"'na ait toplu mezar ve yakılmış cesetlerin incelendiği gerçek görüntüler filme giriyor.

Filmin müzikleri Manos Hadjidakis'a ait. Katyn Katliamı görüntülerinde çalan "Les enfants dans les champs / Alanlardaki Çocuklar" parçası oldukça dokunaklı.

14 Ocak 2015 Çarşamba

WR: Misterije organizma

Henüz Yugoslavya Yugoslavya iken ve kendisinden yedi ülke (Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Slovenya, Makedonya, Karadağ ve Kosova) birden çıkartmamışken, korkusuz ve özgürlükçü yaklaşımıyla Yugoslav sinemasının en önde gelen figürü olan yönetmen Dušan Makavejev'in filmleriyle çok yeni tanıştım.
1968 - 1971 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Yugoslavya'da çekilen, 1971 Cannes Film Festivali'nde Luis Buñuel Ödülü alan WR: Misterije organizma / WR: Mysteries of the Organism / WR-Organizmanın Sırları filmi, "Bu film, bir bakıma Dr. Wilhelm Reich'ın öğretilerine ve yaşamına ilişkin kişisel bir tepkidir." cümlesiyle açılır ve şöyle devam eder: "Sigmund Freud'un baş asistanı olarak orgazm refleksi üzerine çalışan Reich, çağdaş insanda aşk korkusu, gerçeklik korkusu ve özgürlük korkusunun derin köklerini ortaya çıkararak yaşam enerjisini keşfetti. Hayatı boyunca Reich, seks ve politikadaki pornografiyle mücadele etti. Aşk ve iş serbestliğine dayanan demokrasinin işleyişine ve organik topluma inandı." Ardından da hemen vurucu sorularını sıralamaya başlar: "Bizi koruyanlardan bizi kim koruyacak? Polisimizi kim yargılayacak? Yönetmenlerimizi kim yönlendirecek ve kurtuluşumuzu kim kurtaracak? Yargıçlarımızın güvenliğini kim sağlayacak ve mirasımıza kim sahip çıkacak? Köleliğini seçen kişi yine de bir köle midir?" Sorularını belleklerimize kazınacak tespitler izler: "İnsan kendi dünyasını paradokslardan yaratır. Çoraplarını temizleyemezken kalkmış 'Dünya kirlendi.' der. Biz sadece zamparayız. Ölülerin evinde çok az şiir yazılır. Çok daha az okunur."
Cesur ve özgürlükçü Sırp yönetmen Dušan Makavejev, yazıp yönettiği WR: Misterije organizma / WR: Mysteries of the Organism / WR-Organizmanın Sırları filminde, Wilhelm Reich'ın (evet filmin adındaki WR Wilhelm Reich'tır ama aynı zamanda "we are" yani "biz" de demektir) hayatından ve fikirlerinden yola çıkarak, yarattığı Milena karakteri üzerinden sadece kendi sosyalist toplumunun tabularını eleştireceğini gözümüze sokmaz film başlar başlamaz, ayrıca her türlü politik rejimi de usul usul topa tutacağını keskin bir biçimde gösterir. Film, sadece hem yönetmenin kendi ülkesinde hem de pek çok ülkede sansüre uğramakla kalmaz, kendisinin de rahat çalışma koşullarını bulamaması nedeniyle tam 17 yıl boyunca sürgünde kalmasına sebep olur. 1971 yılında "Hasta toplumumuzda herkes hasta" demektedir kendi ülkesi için Dušan Makavejev. Yıllar sonra, sözümona beklenen özgürlük yönetmenin ülkesine geldiğinde, daha çok hasta olunabileceğini de hep birlikte görmüş olduk komşunun komşusunu öldürdüğü Avrupa'nın ortasındaki vahşi bir savaşta diyerek, filmden son bir vurucu cümleyle noktalıyorum notlarımı: "Devrim evliliği yok etmeli. Burjuva evliliği ruhsatlı fahişelikten başka bir şey değil!"

13 Ocak 2015 Salı

Les amants

1951 yılından beri yayımlanmakta olan aylık Fransız sinema dergisi Cahiers du cinéma ( Sinema Defterleri), "Nouvelle Vague / Yeni Dalga" sinema akımını başlatacak olan yönetmenlerin bu derginin yazarları arasından çıkmış olması nedeniyle sinema tarihi açısından dönüm noktası sayılan bir dergi. Fransız yönetmen Louis Malle, Cahiers du cinéma grubuyla çok az ilişkisi olmasına rağmen, muhtemelen ilk filmi Ascenseur pour l'échafaud / Elevator to the Gallows / İdam Sehpası'nın ilk "Yeni Dalga" filmlerinin arasında olması sebebiyle, kariyerinin kalanında da "Yeni Dalga" ile bütünleştirilmiş bir yönetmen olmuştur. 1958'de sinema kariyerine, Jeanne Moreau'nun kariyerini de başlatan film olarak kabul edilen Ascenseur pour l'échafaud / Elevator to the Gallows / İdam Sehpası ile başlayan Louis Malle, aynı yıl çektiği ikinci filmi Les amants / The Lovers / Aşıklar filminde de başrolü Jeanne Moreau'ya vermiştir. Genç bir annenin sadakatsizliğini anlatan Les amants / The Lovers / Aşıklar filmi, geçtiği dönemdeki cesur cinsel söylemiyle hem skandala neden olan hem de sonlarına doğru tamamen farklı gidişatıyla izleyiciyi ters köşeye yatıran bir film olmuş. Ancak daha yolun başında gencecik bir yönetmenin tartışma yaratan, yenilikçi filmi gişede de başarılı olunca elbette kendisinden sonra gelen "Yeni Dalga" filmlerinin de işi kolaylaşmış olmuş.
“Aşk, en ufak bir bakışta dahi doğabilir” mottosunu kalbinize işleyen bir film Les amants / The Lovers / Aşıklar. Ayrıca, tema müziği olan Brahms'ın Yaylı Çalgılar Altılısı No.1, Si bemol majör, filmin duru görüntüleriyle birleşince izleyicisini adeta büyülüyor.

12 Ocak 2015 Pazartesi

Ne Gel Ne Git Ne de Kal 'Gelgit' !!!

Föhr Adası'ndan 'gelgit' fotoğrafları,
Özdemir İnce'nin
"...vurur sabırsız kıyılara çıldırtıcı gelgitler, sonsuz iç çekişleri..."
dizelerini anımsatıyor.

Yaş aldıkça, yaşlanmıyorum artık!
Gelgitlerim depreşiyor.

9 Ocak 2015 Cuma

Shampoo

Yönetmen Hal Ashby'nin filmleriyle ilk tanışmam 1980'li yılların hemen başlarındaydı. Coming Home / Eve Dönüş filmini izlediğimde henüz lisedeydim. Sonra Jerzy Kosinski'nin romanından uyarlanan ve bence en iyi çalışması olan, Peter Sellers'in muhteşem oyunculuğuyla da belleğime yerleşen 1979 yapımı Being There / Merhaba Dünya (nedense bu adla yer almış ülkemizde) filmini izledim. Sanırım dün akşam izlediğimiz 1975 yapımı Shampoo / Sosyete Kuaförü (bu ad uygun bulunmuş ülkemizde) filminden önce yönetmenin bir de 1971 yapımı Harold and Maude / Harold ve Maude filmini izlemiş olmalıyım diye düşünüyorum. Kabahat bende elbet, günceme en azından salt filmin adını bile not düşmüş olsaydım, şimdi izledim mi izlemedim diye şüpheye düşmeyecektim ! Bazen böyle oluyor, çok önceden izlenmiş bile olsalar, bazı yönetmenler ve filmler günceme yazılmak için sessizce sıralarını bekliyorlar.
Hal Asbhy'nin 1975'te çektiği Shampoo / Sosyete Kuaförü filmi, Richard Nixon'un Amerikan Başkanı seçildiği 5 Kasım 1968 gününden önceki gece başlayıp ertesi gününde sona eriyor. Filmin vizyona giriş tarihi ise hemen Watergate skandalının peşisıra... Richard Nixon 8 Ağustos 1974'te istifasını televizyon konuşmasında yapıyor ve film ilk olarak Şubat 1975'te New York'ta vizyona giriyor.
Ön planda başarılı saç tasarımlarıyla kadınların gözdesi olan hatta senarist Robert Towne'nin "güzel bir kümesteki horoz" tanımlamasını yaptığı kuaför George Roundy (filmin senaryosuna da katkıda bulunan ve yapımcılarından biri olan karizmatik Warren Beatty bu rolde) karakteri üzerinden girift ilişkiler yumağını seyreder görünüyoruz ama arka planda dönemin güzel şarkıları eşliğinde seçimlerle ilgili, özellikle Nixon'a yönelik yorumları, daha sonradan olacakları bildiğimizden gülümseyerek izliyoruz.
Ana karakter George Roundy için kimden esinlenildiğine dair iki farklı görüş var. İlk görüşe göre pek çok kuaförün bir bileşkesi George Roundy karakteri ki bu pek çok kuaför arasında, hayatı hayli trajik biçimde Charles Manson çetesi tarafından sonlandırılan ünlü saç tasarımcısı Jay Sebring ile filmin yapımcılarından biri olup aynı zamanda eski bir kuaför olan Jon Peters da var. Ana karakter George Roundy'nin kimi anlattığı hususu ile ilgili diğer görüş ise doğrudan Peter Biskind'in "How Warren Beatty Seduced America? / Warren Beatty Amerika'yı Nasıl Baştan Çıkardı?" adlı kitabında yazılmış. Warren Beatty'nin bir nevi biyografisi olan bu kitapta yazıldığı üzere, senarist Robert Towne bu karakteri yaratırken tamamiyle ünlü Beverly Hills saç tasarımcısı Gene Shacove'dan esinlenmiş.
Film, ünlü oyuncuların bir resmi geçidi gibi diyebilirim. Warren Beatty'nin dışında Julie Christie, Goldie Hawn, Lee Grant ve Jack Warden, filmin diğer dört yardımcı karakterinde rollerinin hakkını fazlasıyla veriyorlar. Hatta Lee Grant aynı yıl "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" Oscar ödülünü de almış bu filmdeki rolüyle. Bu arada hemen iki yıl sonra Star Wars / Yıldız Savaşları filminin Princess Leia'sı olarak kalbimizi fethedecek Carrie Fisher'in da ilk filmi olduğunu belirteyim Shampoo / Sosyete Kuaförü filminin.
Filmin müzikleri Paul Simon'a ait ve tek kelimeyle kusursuz... Jefferson Airplane, The Beatles, Jimi Hendrix'ten parçalar ve daha başka pek çok dönem şarkısı, film boyunca kulaklarımızı şenlendirdi diyebilirim.
İzlediğim ama bir türlü günceme not etmediğim onca film arasından hemen dün gece izleyip de yazdığım Shampoo / Sosyete Kuaförü filminin, bu şansını tamamen Warren Beatty'nin senaryosuna katkıda bulunduğu, yönettiği ve oynadığı Reds / Kızıllar filmine borçlu olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğimi söyleyerek noktalıyorum bugünün bu film üzerine olan notlarını! Warren Beatty'nin, 1975 yılının Shampoo filmindeki çapkın sosyete kuaföründen 1981 yılındaki Reds / Kızıllar filminde Rus Devrimi'ne karışmış Amerikalı radikal gazeteciye dönüşmesi ayrı bir keyif!

Çeyrek yüzyıl olmuş Cemal Süreya gideli...

8 Ocak 2015 Perşembe

Ceci n'est pas un rêve

Charlie Hebdo
07.01.2015

7 Ocak 2015 Çarşamba

Dogma 95

1995 yılında Danimarkalı yönetmenler Lars von Trier, Thomas Vinterberg, Kristian Levring ve Søren Kragh-Jacobsen tarafından başlatılan “avangart” film yapım akımı Dogme 95 / Dogma 95 kapsamında çekilmiş filmleri izliyoruz bir süredir. Bu sebeple hemen bu akım ile ilgili biraz bilgi edinmek istedim.
1 Şubat 1895 tarihinde, bir trenin Paris'teki La Ciotat garına gelişini gösteren 55 saniyelik filmle ilk sinema gösterisini gerçekleştiren "Lumiere Kardeşler" (Auguste ve Louis Lumiere), Dünya sinema tarihinin dönüm noktasına imza atmışlardı. Bu tarihten tam 100 yıl sonra yani 1995 senesinde sinemanın 100. Yılı kutlanırken, Dan yönetmen Lars von Trier, Paris’teki bir konferansta kışkırtıcı manifestolarını açıklayarak Dogme 95 / Dogma 95 olarak adlandırdıkları yeni film yapma akımını başlatıyordu.
Adı geçen yönetmenlerin Danimarka sinemasının kurtuluş eylemi olarak başlattıkları Dogma 95, on ana kuraldan oluşan “kyskhedsløfter/ wow of chastity / iffet yemini” ile dikkat çekiyordu. Kurucu yönetmenler çekecekleri filmlerde bu kurallara uyacaklarına dair ant içerek akımlarını başlatmış oldular. Lars von Trier ve Thomas Vinterberg kaleme aldıkları İffet Yemini’nde uyulması gereken kuralları şöyle sıralamışlardı:

  • 1. Çekimler yerinde yani stüdyo dışında gerçekleştirilmelidir. Sahne donanımı ve aksesuarlar içeri taşınmamalıdır. (Eğer öykü özel bir sahne donanımı gerektiriyorsa, mutlaka stüdyo dışında bu donanıma uygun bir mekân seçilmelidir.)

  • 2. Ses, görüntüden bağımsız ya da tersine kesinlikle üretilmemelidir. (Müzik, sahnenin çekildiği yerde olmadıkça kullanılmamalıdır.)

  • 3. Kamera mutlaka elde / omuzda kullanılmalıdır. (Elde / omuzda kullanılan kamera ile herhangi bir hareket ya da hareketsizliğe izin verilir. Yani film, kameranın durduğu yerde çekilmemeli; kamera filmin olduğu yerde olmalıdır.)

  • 4. Film, renkli olmalıdır. Özel ışıklandırma kabul edilmez. (Çekilecek olan çok az bir ışık söz konusuysa, bu kısılmalı ya da tek bir lamba kameraya iliştirilmelidir.)

  • 5. Optik numaralar ve filtre kullanımı yasaktır.

  • 6. Film gelişügüzel, üstünkörü aksiyon içermemelidir. (Öldürme, silah vb. bulunmamalıdır.)

  • 7. Dönemsel/zamansal ve coğrafi yabancılaştırmalar yasaktır. (Kısaca film, şimdi ve olduğu yerde geçmelidir.)

  • 8. Tür filmleri kabul edilemez.

  • 9. Film formatı 35 mm olmalıdır.

  • 10. Yönetmenin adı jenerikte belirtilmemelidir.

Ayrıca yönetmen, bu yeminle kişisel beğenilerinden uzak duracağına söz verip, artık sanatçı olmadığını da kabullenmiş olur. Anın bütünden daha önemli olduğunu düşünerek, bir 'sanat yapıtı' yaratmaktan kaçınıp, en büyük hedefinin karakterlerinin ve mekanlarının içindeki gerçeği ortaya çıkarmak olduğunun altını çizmiş olur. Tüm bunları elinden geldiğince kişisel beğenileri ve estetik kaygıları pahasına yapacağına and içerek Dogma 95 akımı içinde yerini alır.
Su götürmez bir gerçek var, her akım öyle ya da böyle bir şekilde devinimini tamamlıyor. Bu akım kapsamında, önce 2002 yılı itibariyle diğer yönetmenlerin Dogma 95 manifestosuna göre çektikleri filmlerin orjinal kurucu yönetmenler tarafından onaylanması kaldırıldı. Ardından 2005 yılında da artık bir türe dönüştüğü gerekçesiyle akım içerisinde yer alan yönetmenler bunun dışında farklı çalışmalara yöneldiler ve böylelikle akım yavaş yavaş çözülerek kendisini bir şekilde sonlandırmış oldu. Akımın websitesinde Dogme Films başlığı altında çekilmiş olan 35 filmlik listeye ulaşabilirsiniz.
Şu ana dek izlediğim Dogma 95 filmleri:

  • Lars von Trier'den 1998 yapımı Idioterne / The Idiots / Gerizekalılar

  • Harmony Korine’den 1999 yapımı Julien Donkey-Boy

  • Listedeki diğer Dogma 95 filmlerinin de peşindeyim.

    6 Ocak 2015 Salı

    "İki insan arasındaki ilişkide başlayan... "

    Geç tanıştığım bir yazar Ingeborg Bachmann. Dışarıda tipi halinde kar yağarken tam da şu sıra, “Faşizm nerede başlar? Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar... Ve ben anlatmak istedim ki, savaş ve barış yoktur, hep savaş vardır.” diye çok doğru bir değerlendirme yapan Ingeborg Bachmann, özlemini duyduğum yazar oluyor aynı anda.
    Ingeborg Bachmann'ın sözcükleri savruluyor tipiyle birlikte.


    Elbet Anlamı Olabilirdi
    Elbet anlamı olabilirdi: geçip gitmekteyiz dünyadan,
    sormamışlar gelirken, çekilmeliyiz şimdi yavaştan.
    Ama konuşmamıza karşın, birbirimizi anlamadan
    ve karşımızdakinin ellerine bir an bile ulaşamadan,
    yıkım bu işte: Çıkamayacağız bu sınavdan.
    Denemek bile kalkılmaz bir şey altından,
    ve bir çarmıh dikilmiş, kendimizi tanıyamadan,
    yalnızlığımızda, silinip gidelim diye dünyadan.

    Çeviri: Ahmet Cemal

    Karların uçuştuğu bu günde, güncemdeki son bir not Ingeborg Bachmann'ın tek romanı Malina ile ilgili olacak. Elfriede Jelinek'in, Ingeborg Bachmann'ın romanından senaryolaştırdığı ve 1991 yılında Werner Schroeter tarafından çekilen Malina filmi uzun zamandır arşivimizde ve izlenmesi gereken filmler arasında sırasını bekliyor usulca. Rahatsız edici tüm rollerin rahatlıkla üstesinden gelen Isabelle Huppert var başrolde. Bu haftasonunda gerçekleştirilecek planların en tepesine yerleştiriyorum Malina filmini izlemeyi.

    2 Ocak 2015 Cuma

    Uğurlama / Karşılama

    Eski yılı Roman Polanski'nin 1968 yapımı Rosemary's Baby / Rosemary'nin Bebeği filmiyle uğurlayıp, 2015'i Lars von Trier'in 1998 yapımı Idioterne / The Idiots / Gerizekalılar filmiyle karşıladık. Bakalım 2015 nasıl bir yıl olacak?