31 Ekim 2014 Cuma

Artık hiçbirimize garip gelmeyen "GARİP"

Ne zaman yeni bir kitap düşse elimize, önce bir sayı söyle der "Kaz Dağları Perisi". 28 dedim ama bembeyaz bir sayfa çıktı 28, hemen sayfa 29'a çevirdik başımızı :) Üç adet Melih Cevdet şiiri, Ekim ayının yağmurlu ve karanlık son gününü ışıl ışıl aydınlattı.
Garip akımıyla şiirimize yeni bir soluk getirerek büyük bir çığır açan Orhan Veli’nin kitabı, Yapı Kredi Yayınları'ndan özel baskıyla yeniden biz okuyucularıyla buluştu ve pek güzel oldu.

30 Ekim 2014 Perşembe

Kiiroi Namida

Shinji Nagashima’nın mangasından uyarlanan, Isshin Inudô’nun 2007 yapımı Kiiroi Namida / Yellow Tears / Sarı Gözyaşları filmi Japon pop grubu Arashi’nin filmlerinden biri. Hayallarinin peşinden koşarak biri manga çizeri, biri şarkıcı, biri yazar ve biri ressam olmak isteyen dört gencin öyküsü 1962 yazının Tokyo’suna götürüyor izleyicisini. Hayaller “hayal” olarak kalsalar bile, hayal ettiğimiz sürece var olduğumuz için çok güzeller. Filmin tüm naifliği de buradan kaynaklanıyor.

29 Ekim 2014 Çarşamba

29 Ekim 1923 - 29 Ekim 2014

Cumhuriyet'imizin 91.yılı kutlu olsun!.

27 Ekim 2014 Pazartesi

Anne Wiazemsky

Bazen takıntılarımızın peşinden koşmak gerekir. Bütün sabahtır, durup dururken Anne Wiazemsky'nin nerede aklıma düştüğünü kurcalamakla meşgul zihnim.
Sinema kariyerine, Robert Bresson’un yazıp yönettiği 1966 yapımı Au Hasard Balthazar / Rasgele Balthazar filmiyle başlamak Anne Wiazemsky’i peşinden gidilmesi gereken oyunculardan biri olarak belleğime yerleştirmişti seneler önce. Anne Wiazemsky, bu filmin çekimlerinde sevdiğim yönetmenlerden Jean-Luc Godard ile tanışır. Şu sıralar başucu kitaplarımdan bir olan Colin MacCabe’nin "Godard: Sanatçının yetmiş yaşında bir portresi" kitabında okuduğuma göre; Au Hasard Balthazar / Rasgele Balthazar filminin çekimlerini tamamladıktan sonra henüz Godard’ın hiç bir filmini izlememiş olan Wiazemsky, Pierrot le fou / The Madman / Çılgın Pierrot ve Masculin Féminin / Erkek Dişi filmlerini izleyip, Godard’a “bu filmleri çok sevdiğini ve bu filmleri yapan adama aşık olduğunu” anlatan bir mektup yazar. Godard’ın adresini bilmediği için mektubu Cahiers du cinéma’ya gönderir. Şimdi, çok klişe olacak ama kader ağlarını örmeye başlamıştır. Godard, nadiren Cahiers du cinéma’ya adına gelen mektupları alır fakat çoğu kez bu mektupları açmazmış. Ancak kaderinden kaçamazsın sözü doğrulanacak, Godard'ın sekreteri Cahiers du cinéma'dan gelen postaları bu kez açacak, Anne Wiazemsky’den gelmiş olan mektup Godard'a ulaşacak ve Godard ile Wiazemsky bir araya gelecektir. Sonra, 1967'de Godard’ın muhteşem iki politik filmi, La Chinoise / Çinli Kız ile Week End / Haftasonu’nda oynar Anne Wiazemsky. İki filmin çekimlerinin arasında da aynı yıl Godard’la evlenirler. Wiazemsky’nin Godard’la evli kaldıkları süre boyunca yer alacağı bir diğer Godard filmi 1972 yılındaki Tout Va Bien / Everything is Fine/ Her şey Yolunda filmdir. 1979’da Godard ve Wiazemsky ayrılırlar. Anne Wiazemsky’nin sinema kariyeri 1988’e dek devam edecek, bir yandan da pek çok kitaba imza atacaktır. Anne Wiazemsky’nin yer aldığı Godard filmleriyle ilgili izlenimlerim için aşağıdaki başlıklara ve La Chinoise / Çinli Kız ’ın tanıtımı için de ekrana tıklayabilirsiniz.
* Şu küçük kırmızı kitap var ya...
* Kare Kare Aklımda
* Week End / Haftasonu
* Tout Va Bien / Everything is Fine/ Her şey Yolunda



Bu arada, Anne Wiazemsky'nin "Hymnes à l'amour / Aşka İlahiler" otobiyografik romanını sipariş verdim NadirKitap'tan, sabırsızlıkla bekliyorum gelmesini.
Bir başka mektupla ilan-ı aşk için tütfen başlığı tıklayın:
Viaggio in Italia

24 Ekim 2014 Cuma

Satyajit Ray ve Apu Üçlemesi

1955 yapımı Pather Pancali (Bengalce: পথের পাঁচালী) / Song of the Little Road / Yol Türküsü filmi Satyajit Ray'in ilk filmidir. Hep merak etmişimdir filmini tamamlayabilmek için hayat sigortasını ve uzunçalar plaklarını satan, hatta karısının mücevherlerini rehine veren Satyajit Ray, daha bu ilk filmiyle adını Dünya sinema tarihine yazdıracağının farkında mıydı acaba? Bibhutibhushan Bandyopadhyay'ın romanlarından uyarlanan Apu Üçlemesi'nin ilk filmini 1956 yılında Aparajito / The Unvanquished / Yenilmez ve 1959 yılındaki Apur Sansar / The World of Apu / Apu'nun Dünyası / Yenilmez izler. Apu Üçlemesi olarak sinema tarihine yerleşen üç filmin de müziklerini Ravi Shankar yapmıştır.
Üçleme, 1920'li yıllardan başlayarak Hindistan'ın Batı Bengal bölgesinde küçük ve fakir bir köyünde yaşayan bir aileyi anlatır. Zorlukla geçinen ailenin Durga adında bir kızı ve Apu adında bir oğlu vardır. Herşeyi merakla izleyen Apu'nun gözlerinden tüm yoksulluğu hiçbir duygu sömürüsüne yer verilmeden resmeder Satyajit Ray. Anlatılan Apu'nun dünyası üzerinden tüm Hindistan'ın fakirliği, çaresizliği ve hüznüdür.

23 Ekim 2014 Perşembe

Mikra Anglia (Μικρά Αγγλία)

Yunan yönetmen Pantelis Voulgaris, karısı Ioanna Karystiani'nin aynı adlı romanından uyarlanan 2013 yapımı son filmi Mikra Anglia (Μικρά Αγγλία) / Little England / Küçük İngiltere'de, Ege Denizi'ndeki Andros Adası'nda yaşayan Orsa ve Moscha adındaki iki kızkardeşin 1930lu yılların başından 1950li yıllara dek ulaşan öykülerini anlatıyor. Birbirlerinden habersiz aynı kaptana aşık olan kızkardeşler, annelerinin yönlendirmesiyle hüzünlü bir sona sürükleniyorlar. Yüzaltmış dakikalık filmi sabırla izlemek gerekiyor.

22 Ekim 2014 Çarşamba

...ve Véronique ve kuklası ve Kuklacı...


Krzysztof Kieslowski'nin filmlerini Zbigniew Preisner’in müziklerinden ayrı düşünemezsiniz. Bugün sabahtan beri Zbigniew Preisner müzikleriyle bütünleşme modundayım. Presnier’in besteleri hüznün diğer adı çoğu zaman. Krzysztof Kieslowski’nin sevdiğim filmlerinden Véronique'in İkili Yaşamı için buraya (ve Véronique ve kuklası ve Kuklacı) , bu filmdeki Zbigniew Preisner’in “Les Marionettes / Kuklalar” bestesi eşliğinde filmden kareler için aşağıdaki ekrana tıklayınız.

21 Ekim 2014 Salı

The Heart Is Deceitful Above All Things

Laura Albert'ın yarattığı J.T. LeRoy adındaki karakterin yaşadığı korkunç çocukluk yıllarını anlattığı aynı adlı kitabından, Asia Argento'nun Alessandro Magania ile birlikte senaryolaştırdığı, yönettiği ve filmdeki arızalı anneyi bizzat oynadığı 2004 yapımı The Heart Is Deceitful Above All Things / Kalp Her Şeyden Daha Aldatıcıdır filmini izledim dün gece. Orhan Pamuk'un "Yeni Hayat" romanının ilk cümlesine öykünerek ilk izlenimim şöyle oldu: "Bir gün bir film seyrettim, hayatım değişti." Cümleyi olumlu yönde yazmadığımı belirterek Asia Argento'yu, kendisiyle tanıştığım ve sevdiğim Tony Gatlif'in Transylvania / Transilvanya filmiyle anımsamak istediğimi defalarca tekrarlayarak uykunun dingin kollarına bıraktığımı anımsıyorum kendimi.

Etkilenmemesi pek mümkün değildi herhalde diyerek, Asia Argento'nun "Giallo" tarzı filmlerin bir numaralı yönetmeni sayılan babası Dario Argento'yu hiç aratmadığını belirtmek istiyorum The Heart Is Deceitful Above All Things / Kalp Her Şeyden Daha Aldatıcıdır filmiyle!

20 Ekim 2014 Pazartesi

Walkabout

James Vance Marshall'ın 1959 tarihli romanından Edward Bond'un senaryosunu uyarladığı ve İngiliz yönetmen Nicolas Roeg'un kendi başına yönettiği ilk uzun metrajlı film olan 1971 yapımı Walkabout / Çöl Gezintisi, yönetmenin sadece en iyi yapıtı değil aynı zamanda ilkelliğe övgü konularında kült olan filmlerden biridir. Filmin özgün müziği John Barry'e aittir.

Roman, senaryo ve film birbirinden farklılıklar göstermektedir. Şöyle ki; İngiliz oyun yazarı James Vance Marshall'ın romanında çocuklar Amerikalıymış ve uçak kazası sonucunda çöle düşüyorlarmış. Çocuklara yardım eden yerli delikanlı da onlardan kaptığı gribal enfeksyon sonucunda ölüyormuş. Roman senaryoya dönüştürülürken Edward Bond romandaki pek çok şeyi değiştirmiş. Çocuklar Avustralyalı olmuş, çöle babalarının arabası ile gelmişler ve babalarının nedeni belli olmayan acımasız tercihi sonunda çölde mahsur kalmışlar. Nicolas Roeg de Avustralya'da filmini çekerken oyuncularının bol bol doğaçlama yapmalarına izin vermiş. Bu arada, hemen belirteyim, filmin adı bir Aborjin geleneğinden kaynaklanmakta. Avustralya'da 16 yaşına basan Aborjin delikanlıları vahşi tabiatla bütünleşebilmeleri ve hayatta kalmayı öğrenebilmeleri için çölde yolculuğa gönderilirler. "Walkabout" denilen bu ritüeli, anlamını vererek "bilinmeyene gönderme" ya da "çöl gezintisi" olarak Türkçeleştirebiliriz. Filmde, Avustralyalı abla ve küçük erkek kardeşin babalarının sebebi açıklanmayan tercihi sonucunda zorunlu olarak çölde mahsur kaldıklarında, çöl gezintisindeki bir Aborjin gençle karşılaşmalarını ve birlikte neler yaşadıklarını izleriz. Birbirlerinin dilinden anlamadan da bireylerin anlaşabileceği üzerine en güzel örneklerden biri olan film ilkelliğe naif bir övgü, sistemin kısır döngüde savrulan çarklarına da acımasız bir eleştiridir. Küçük erkek kardeşi oynayan oyuncunun yönetmenin oğlu olduğunu not düşerek, karakterlerin hiçbirinin filmde adının geçmediğini belirtmek istiyorum. Her biri gerçekten harikalar yaratıyor filmde. Son olarak, filmde ablanın verdiği kararın elbette beni hiç şaşırtmadığını belirterek noktalıyorum günce notlarımı.

17 Ekim 2014 Cuma

Alice in den Städten

Wim Wenders'ın güzeller güzeli yol filmi Alice in den Städten / Alice in the Cities / Alice Kentlerde, bu yıl kırkıncı yılında. (Wim Wenders'ın yol filmleri üçlemesinin diğer iki film 1975 yapımı Falsche Bewegung / The Wrong Move / Yanlış Davranış ile 1976 yapımı Im Lauf der Zeit / King of The Road / Zamanın Akışında filmleridir.)
Filmle ilgili izlenimlerim için buraya, bu filmde kızıyla birlikte kısa bir süre de olsa görünen, 1970 - 1973 yılları arasında kaydettiği şarkıları oğlu tarafından 2006 yılında "Colour Green" albümününde toplanan ve sadece bu albümü var olan Alman folk şarkıcısı/oyuncusu Sibylle Baier'ın filmdeki görüntüleri için aşağıdaki ilk ekrana, yazıp besteleyip seslendirdiği "Wim" şarkısını dinlemek için sonraki ekrana tıklayınız. (Sibylle Baier'ın filmde mırıldandığı şarkısının adı "Softly"'dir.)





Wim
do you know Wim he likes cities and I like him do you know Wim oh, just go and take an inner city train and play a game and you'll meet him, Wim do you know Wim he likes cities and I like him do you know Wim he likes cities you'll find him by the slot machines realizing dreams it seems a very outstanding mark that he writes a color postcard twice a week go and seek for him want to meet him, Wim do you know Wim he likes cities and I like him do you know Wim he likes cities and I like him do you know Wim oh, just go and see an cinema show in the first row and watch him cry, him, Wim sometimes he's not the same sometimes he takes a plane to Vienna maybe he's filled up with pain oh it's a shame that you don't know Wim he likes cities and I like him that you don't know Wim he likes cities and I like him oh I do know Wim I do know Wim he likes cities I like him

11 Ekim 2014 Cumartesi

Dabba

Ritesh Batra'nın yazıp yönettiği 2013 yapımı Dabba / The Lunchbox / Sefertası filmini izleyeli aslında uzun zaman oldu ama sabahtan beri aklıma takılan "bazen yanlış bindiğiniz bir tren sizi doğru istasyonda indirir." sözü bu naif ve güzel Hint filminden kareleri aklıma getirdi yeniden.
Yanlış dağıtılan sefertası, filmin ana karakterleri Ila ve Saajan arasında inanılmaz bir iletişim başlatıyor ve film, yanlış trene binme arzusu beraberinde izleyicisini alıp gerçekten de uzaklara taşıyor.

10 Ekim 2014 Cuma

Bindokuzyüzseksendört

George Orwell'ın romanından uyarlanan Michael Radford'ın yönettiği 1984 filmi, 30 yıl önce bugün İngiltere'de gösterime girdiğinden dolayı mı kendimi 1984 filminde hisseder gibiyim bugün?!

9 Ekim 2014 Perşembe

Ars longa, vita brevis

"My way or lost highway."

8 Ekim 2014 Çarşamba

'Selenelion'

Dünyamız bugün çok nadir yaşanan bir kozmik olayı gözlemleme şansına sahip olacak. 'Selenelion' adı verilen kozmik olayda, Ay tutulması esnasında Güneş göğe yükselecek. Dünyanın atmosferi sayesinde gözlemlenecek 'Selenelion' esnasında, Ay ve Güneş birbirlerinden 180 derece ayrı olarak konumlanacak. Ancak atmosferde ışığın kırılması sonucu her iki gök cismi ufukta ayrı ayrı belirecek. Bu sayede Güneş doğumundan önce, Ay da tam tutulmadan önce birkaç dakika boyunca gözlemlenebilecek. Amerika kıtasında 8 Ekim gündüzünde, Asya ve Pasifik'te ise akşam gözlemlenecek tutulmada, Güneş doğudan yükselirken batıda Ay tutulması gerçekleşecek. Bulunulan konuma göre, gözlem süresi 2 ile 9 dakika arasında değişecebilecekmiş.
"...but the sun is eclipsed by the moon."

1 Ekim 2014 Çarşamba

Tabor ukhodit v nebo

Bir zamanlar Romanya sınırlarında yer alan ama artık Moldova’nın başkenti olan Kişinev doğumlu Emil Loteanu sinema kariyerine Moldova Film Stüdyosu’nda başlar. 1975 yılında Mos Film’e geçtikten sonra yönettiği filmlerle uluslarası olarak tanınmaya başlar. Mosfilm’de yönettiği ilk film olan 1976 yapımı Tabor ukhodit v nebo / Gypsy Camp Vanishes Into the Blue / Çingeneler – Ateşli Kan filmini Maxim Gorki’nin öykülerinden senaryolaştırmıştır. 1900’lerin başındaki Macaristan’da geçen Tabor ukhodit v nebo, iki farklı çingene obasına ait özgürlüğüne düşkün güzeller güzeli çingene kızı Radda ile gözüpek at hırsızı delikanlı Zobar arasındaki ölümcül aşkı anlatıyor. Müzikleri hoş, görüntüleri güzel, çingenelerin renkli hayatlarını anlatan şiirsel bir film. Elbette çingeneleri filmleriyle ölümsüzleştiren bir Tony Gatlif klasiği gibi değil ama ters köşeye düşüren sonuyla ve zaman zaman masalsı görüntüleriyle farklılığını ortaya koyuyor.
Filmin başlarında Zobar ve arkadaşları tarafından az sonra atları çalınacak olan askerlerin sahnesinde iki askerin arasında geçen şu diyalog hayli manidar ! ”Yirminci yüzyıl nasıl olacak?” diye soruyor bir asker diğerine. Cevap şöyle geliyor diğer askerden : “Herşey karmaşık görünüyor. Yıldızlar birbiriyle tutarsız. Dünyanın sonu 16 yıl içinde gelecek.” 1917 devrimini öngören bu diyalog Maxim Gorki’den mi yoksa yönetmen Emil Loteanu’nun kendisinden mi kaynaklandı bilemiyorum ama güzel bir ayrıntı olarak belleğime yerleştirdiğini belirtmek istiyorum Tabor ukhodit v nebo filmini.
Filmin müzikleri ayrı güzel. Rada’nın söylediği Loly Phabay / Red Apple / Kırmızı Elma şarkısıyla noktalıyorum günce notlarımı. (Mosfilm, tıkladığınızda çıkan uyarı yazısında da göreceğiniz üzere uyguladığı kısmi engellemeyle, bu şarkının doğrudan blog üzerinde görüntülenmesini engelliyor. Uyarının son cümlesinde yer alan "YouTube'da İzleyin"'e tıklayarak YouTube'da izleyebilirsiniz!) Şöyle diyor Radda; "Karavanda zemin yok / (Merak etme) tatlı bir sevgilim de yok / Bu kırmızı elmayı ikiye böleceğim / Yarısı senin için, yarısı benim için!" Döngü...


Endülüs kökenli Çingene yönetmen Tony Gatlif’in filmleriyle ilgili izlenimlerime başlıklara tıklayarak ulaşabilirsiniz:
Korkoro / Liberté / Freedom / Özgürlük
Transylvania
Stéphane'ın Yolculuğu
Zano'nun Yolculuğu
Caco'nun Yolculuğu
Sokaklar Özgürdür !
Swing
Je suis né d'une cigogne