Sevdiğim aktörlerden Marcello Mastroianni ile rol aldığı filmlere her zaman mesafeli kaldığım ve nedense oyunculuğundan pek de hoşlanmadığım Sophia Loren, Ettore Scola’nın 1977 yapımı Una Giornata Particolare / A Special Day / Özel Bir Gün filminde oldukça olanaksız bir yakınlaşmaya imza atıyorlar. Her ikisi de ama özellikle Sophia Loren alışılmışın oldukça dışında bu filmde canlandırdıkları rolleriyle. Bir kadın ve bir erkek arasında, tek gün ve neredeyse tek mekanda geçen Una Giornata Particolare, faşist İtalyan toplumun yansımalarını çok güzel sunuyor, Ettore Scola "benim İtalya'm bu olmamalı" diye sessizce çığlık atıyor filmiyle. Bu arada hemen belirteyim, filmin yapımcısı Sophia Loren takipçilerini şaşırtmayan bir isim; Carlo Ponti. Filmin geçtiği gün, 8 Mayıs 1938, nazizm ile faşizmin yani Hitler ile Mussolini’nin Roma’da buluştukları gündür. Hem bu buluşma açısından özel bir gün olan 8 Mayıs 1938, aynı apartman bloğunda oturup karşılıklı pencerelerinden aynı avluya bakan ama birbirinden hayli farklı hayatlara sahip olarak henüz hiç karşılaşmamış, muhtemelen normal koşullarda da hiç de karşılaşmayacak olan iki ayrıksı bireyi bir araya getirdiği için “özel bir gün” oluyor. 6 çocuklu, Il Duce (Mussolini) hayranı, kestiği gazete küpürlerinden, fotoğraflardan kişisel faşizm albümünü oluşturmuş, kocası ve 6 çocuğu Hitler ve Mussolini’yi bir araya getirecek törene katılmaya gitmişken ev işleri yüzünden evde kalmak zorunda kalan Antonietta (elbette bakımsız ev kadınını da canlandırsa kendine has güzelliğiyle Sophia Loren) ile eşcinsel olduğu için radyodaki görevinden kovulan , hükümete bekarlık vergisi ödeyen, antifaşist Gabriele (oldum olası en anlamlı bakışlara sahip Marcello Mastroianni pek başarılı rolünde), Antonietta’nın kaçan papağanının Gabriele’nin penceresine konmasıyla kesişiveriyor.Her tarafa asılmış, gözümüze sokulan dev nazi bayrakları dışında, Antonietta, Gabriele ve binanın kapıcısı meraklı faşist yaşlı kadından başkası yoktur koskoca yerleşim bloklarında. Antonietta kapısını çalar Gabriele’nin ve hiç farkında olmadan intihar etmeye karar vermiş bu umutsuz adamın hayatını kurtarır. Günün sonrasında birbirlerinin sırlarını, düşüncelerini, hayat görüşlerini paylaşacak bu ikilinin, kah kendi dairelerinde kah apartman sakinlerinin çamaşırlarının asılı olduğu terasında, meraklı kapıcı kadınla zaman zaman kapkaç oynayarak yakınlaşmalarını izleriz. Gabriele açısından cinsel tercihini hiç bir şekilde değiştirmeyecek olan bu yakınlaşma, kocası tarafından hor görülen, bir robot gibi ev işlerini kotaran, 6 çocuğunun arkasını bıkmadan usanmadan toplayan, hatta İtalyan hükümetinden ödül alabilmek için yedinci çocuğunu doğurmayı planlayan Antoinetta için belki de kendini salt kadın olarak hissettiği tek anlardır.Bu özel gün sona ererken, Nevzat Atay’ın nihavend bestesi anımsanır; “Geç buldum çabuk kaybettim.”
Ettore Scola saygı duyulacak bir yönetmen. Bugünkü günce notlarımı yönetmenin 80 yaşında sinema kariyerini bitirmeye karar verdiğinde şu linkten orjinaline, şu linkten de İngilizce'sine ulaşabileceğiniz anlamlı sözleriyle noktalıyorum:“Artık üretim ve dağıtım süreçleri benim mantığımla uyuşmuyor. Benim için, seçme ve vazgeçme özgürlüğü en temel şey. Kendimi yavaş yavaş piyasanın kurallarına uymak zorunda hissettim ve özgürlüğümü kaybetmeye başladım. Mali kriz, sinema dünyasının özerkliğini engelliyor. Benim yaşımda biri, yapmak zorunda olduğu her şeyi yapmıştır ve bu yaşta, bu koşullarla verilmesi gereken en doğru karar emekli olmaktır.”