19 Aralık 2012 Çarşamba

Sauve qui peut (la vie)

Birbiri ardına üç aşk filmi girdisinden sonra hayatın gerçeklerine, sinema tarihinin en özgün yönetmenlerinden biri olan Jean-Luc Godard (JLG)’la dönmek gerek!:)
1980 yapımı Sauve qui peut (la vie) filmi İngiltere’de Slow Motion, Amerika’da Every Man for Himself adlarıyla tanınıyor. Ülkemizde bilinen adı ise Herkes Başının Çaresine Baksın ve bu filmi izlemekten kaçınsın!!!
Şaka şaka, elbette Jean-Luc Godard’ın kendisini Paul Godard olarak ana karakterlerden birine yansıttığı bu filmi kaçırmayın ve Godard’ın neden film çektiğine dair itiraflarını bizzat duyun! 1970 itibariyle, arada Tout Va Bien? ve bir-iki film dışında uzun bir süre video çekimleri, dökümanterler ile ilgilenen Godard, 1979’da yeniden sinema filmlerine dönerek çektiği bu filminde sanırım ilk dokundurmayı kendisini Paul Godard karakteri olarak bu filme yerleştirerek yapmış.
“Habil ve Kabil” ya da “Sinema ve Video”. Kabil, Habil’i öldürmüştür, video da sinemayı mı acaba?!!! Bu duruma bu filmiyle son vermek istemiş sanırım Godard. Filmi izlerken ayarlarınızla oynamayın ve görüntünün bozulduğunu sanmayın, hakikaten zaman zaman bazı kareler ağır çekim olmuş filmde.
Sauve qui peut (la vie) filminde üç ana karakter var. Televizyon programları yapımcısı Paul Godard, Paul’ün ayrılmakta olduğu sevgilisi Denise ve bir ara birlikte olduğu fahişe Isabelle. Filminin tamamını İsviçre’de çekmiş Godard. Adı geçen Nyon kasabası II. Dünya Savaşı süresince eğitimine devam ettiği ve 18 yaşında ayrıldığı kasabaymış. Filmi izlerken, ‘68 ruhunun öldüğü bir Dünya’da pes etmiş bir Godard filmi diye düşünmeden edemedim. Yine kafası karışık bir Godard var ama vermek istediği mesajları yolluyor özenle yerleştirdiği görüntü kareleri ve konuşmalarla. Ana karakterlerden fahişe Isabelle’in (rahatsız edici rollerin rahatlıkla üstesinden gelen çok genç Isabelle Huppert var bu rolde) yeni kiraladığı evinin duvarındaki Coca-Cola içen Çinli çocuk fotoğrafına değinmek istiyorum.
Müşterisine, fotoğrafı kastederek “Benden önce buradaydı, “Cola”yı sevdiğim için atmadım.” diyor. Godard severler görüşlerinin bilincinde olarak La Chinoise filmini anımsayacaklardır. Eh tabii, çok sular akmıştır 60’lı yılların sonundan 1980’lere dek ve artık Çinliler de kapitalizmin en büyük içeceğini tercih eder olmuştur. Castro da nasibini alıyor Godard’dan “Castro ayakta kalıyor, çünkü Amerika ile Rusya onu ortada tutuyor." dokundurmasıyla. Bir müthiş dokundurma da fahişe Isabelle’in iş bağlayıcısıyla olan diyalogta geliyor; “Kimse bağımsız değildir.” diyor kendisinden bağımsız çalışmaya meyilli fahişesi Isabelle’e ve ekliyor “Sadece bankalar bağımsızdır ama bankalar katildir.” Katil olmadığını da bütün parasını değil sadece yarısını istediğini söyleyerek altını çiziyor. Oysa katil bankalar iliklerine kadar sömürüyorlar bireyleri !
Sauve qui peut (la vie) filmi içinden geçen İstanbul sözcüğüyle “İçinden Türk Motifleri Geçen Filmler” kategorime de yerleşiyor. Filmdeki Godard karakteri kızının yazdığı kompozisyonu okurken duyuyoruz İstanbul'u. “"Son 200 yılda, karatavuklar ormanları terk edip, kent kuşları haline geldiler. Önce 18. yüzyılda İngiltere'de, sonra Paris'te ve Ruhr'da. 19. yüzyıl boyunca, Avrupa'daki tüm kentleri istila ettiler. 1900'lerde Viyana'ya ve Prag'a yerleştiler. Sonra Budapeşte, Belgrad ve İstanbul'a yönelerek doğuya gittiler.” Godard bu kompozisyon vesilesiyle, karatavukların Dünya'yı işgalinin, asıl tepki gösterilmesi gereken pek çok olaydan daha çok Dünya'nın umurunda olduğunu söylerken çok da haksız değil aslında.

“Ay’dan İzlenimler”’e konuk olmuş diğer Jean-Luc Godard filmleri için başlıklara tıklayabilirsiniz:
Fikirler Bizi Ayırır, Hayaller Birleştirir!
Tout Va Bien?
Alphaville, une étrange aventure de Lemmy Caution
Şu küçük kırmızı kitap var ya
Kare kare aklımda!
“Ro.Go.Pa.G.”
Yeni tekniklere meraklı Jean-Luc Godard’ın halihazırda çekmekte olduğu üç boyutlu Adieu au langage filmini sabırsızlıkla beklediğimi belirterek bitiriyorum bugünkü notlarımı.