5 Mayıs 2009 Salı

...ve Véronique ve kuklası ve Kuklacı...

...ve Véronique ve kuklası ve Kuklacı...Krzysztof Kieślowski'nin 1991 yapımı La double vie de Véronique / Podwójne życie Weroniki / Véronique'in İkili Yaşamı isimli filmi biri Polonya'da diğeri Fransa'da yaşayan, birbirine tıpatıp benzeyen ama birbirlerinden haberi olmayan Weronika ile Veronique isimli iki kadının yaşamlarını anlatıyor. Her iki kadın da müzikle ilgileniyorlar. Her ikisi de dünyada yalnız olmadıklarını gizemli bir şekilde hissediyorlar. Polonya'daki Weronika daha içe dönük, Fransa'daki Véronique ise daha dışa dönük yaşantılarını sürdürürlerken Weronika Krakov'a geziye gelmiş olan Véronique'i bir an görüyor ve sanki o andan itibaren hayatı tamamen değişiyor. Weronika kalp yetmezliği olduğunun farkında olarak ses eğitimine devam ederken ilk konser performansında sahnede ölüyor. Weronika'nın ölümünden sonra Véronique'in farklı hissetmeye başladığını bize gözlemletiyor Kieslowski. Babasıyla şöyle bir diyalog geçiyor aralarında;
"Véronique: Tuhaf bir duygu içerisindeyim. Yalnız olmadığımı hissediyorum.
Baba: Yalnız olmadığını mı, nasıl?
Véronique: Bu dünyada yalnız olmadığımı.
Baba: Yalnız değilsin.
Véronique: Bilmiyorum."
Bence bu diyalogta babasının söylemek istediği kendisinin olduğu ve Véronique'in yalnız olmadığı, Véronique'in hissettiği ise çifti olan Weronika'nın varlığı ve O'nun ölümüyle içsel bir yolculuğa doğru yola çıktığı.
Ani bir kararla kişisel müzik eğitimini durduran Véronique çocuklara müzik eğitimi verdiği okulda bir kukla gösterisi izliyor ve Kuklacı ile aralarında hoş bir etkileşim başlıyor. Kuklacı'nın Véronique'e gönderdiği bir takım nesneler (Kuklacı'nın Véronique'e gönderdiği bir bağcık, filmin başlarında Weronika'nın şarkı söylerken nota dosyasından kopardığı bağcığa eşdeğer bir nesnedir ve Véronique çektirdiği kalp grafiğine bakarken bu bağcığı bir anda düzleştirerek sanki çiftinin yani Weronika'nın ölümünü de bize yansıtmıştır.), mektuplar (ki damgalarından nereden postalandıklarına ulaşır Véronique) ve bir davetiye niteliğindeki ses kaydı ile (Kafenin kapı gıcırtıları ile başlayıp, garson kızın sesinden, dışardaki patlamaya dek Kuklacı, Véronique'i beklediği adresi bu ses kasedindeki ipuçları ile anlatmaktadır) Véronique Saint Lazare Garı'ndaki kafede Kuklacı'ya ulaşıyor. (Hiç bir şey sebepsiz değildir: Neden seçilen garın ismi Saint Lazare, acaba Lazarus'tan dolayı mı???) Kuklacı aynı zamanda kitapları olan bir yazar ve kafede Véronique bir anda kendisinin Kuklacı'nın yeni yazacağı öykü için kullanılmakta olduğu kanısına kapılarak oradan uzaklaşıyor. Oysa Kuklacı ısrarcıdır, Véronique'i kalacağı otele dek izler ve bütün kadınlar hayatlarını çantalarında taşır fikrimi kanıtlayan sahne gelir: Véronique kendisi hakkında daha başka ne öğrenmek istediğini sorar Kuklacı'ya, "herşeyi" der Kuklacı ve Véronique çantasının içindekileri yatağın üzerine döker bir anda...Geziye gittiği Krakov'da çektiği fotoğraflar da çantadadır ve farkında olmadan fotoğrafladığı Weronika'nın fotoğrafını gösterir Kuklacı. Véronique gizemli bir şekilde varlığını hep hissettiği Weronika'yı o an fotoğrafta görür. O an sadece Véronique'i değil gizemli oluşumları bir şekilde hayatının çeşitli zamanlarında hissetmiş olanları da etkileyen bir sahne bence. Sonra filmin sonlarında benim en sevdiğim sahne olan Véronique'in Kuklacı'nın evinde kendi kuklaları ile karşı karşıya gelişi sahnesi gelir; Kuklacı Véronique'in iki tane kuklasını yapmıştır. Véronique neden iki tane olduğunu sorduğunda, Kuklacı gösteride hep elinde olduklarını ve zarar gördüklerini söyler, bu yüzden çift yapmıştır kuklaları. Véronique'in kuklasının biri Kuklacı'nın elinde hareket ettirilmektedir, diğeri ise masanın üzerinde hareketsiz yatmaktadır. Kuklacı kadere vurgu yaparak, farklı seçimlerin nelere sebep olacağını anlattığı hikayesini dile getirirken isminin birilerinin ikili yaşamı olacağını belirtir. Film Véronique'in babası evin içinde tahtaya şekil verirken gösterirken aynı anda kendisinin evin dışında bir ağaca dokunmasıyla yavaş yavaş sonlanır. Véronique hayata yani ağaca dokunmaktadır, babası bir hayatı (ağaçtan tahtaya ve de sonra bir nesneye) başka bir forma sokmaktadır.
Ve ben bu filmi her izlediğimde kapıldığım kafa karışıklığı duygularını yine fazlasıyla hissederek "hayattaki ikinci şans" var mıdır sorusu ile başbaşa kalırım. Bu arada filmin müzikleri film kadar muhteşemdir ve Zbigniew Preisner'in bestelediği filmin tema müziği olan "Verso il cielo / Gökyüzüne doğru"nun sözleri Dante Alighieri'den alınmıştır.
Kristal top, Citizen Kane'deki karlı küreyi çağırıştırıyor ! ROSEBUD..!