31 Ekim 2008 Cuma
En Passion
1969 yılında yine Farö adasındayız. En Passion/ Passion of Anna / Anna'nın Tutkusu filminde Ingmar Bergman yine iki kült oyuncusu Liv Ullmann ve Max von Sydow'u oynatmış. Karakterler parçalanıyor filmde. Özellikle son sahnede Max von Sydow bir ileri bir geri giderek kararsızlığını, parçalanmışlığını, yalnızlığını çok güzel sergiliyor. Bergman'ın filmlerinde Özdemir Asaf'ın dizelerini anımsıyorum hep: "Yalnızlık paylaşılmaz / Paylaşılsa yalnızlık olmaz."
İzdüşüm(ler)
SİNEMA,
SİYAH-BEYAZ FİLMLER,
ŞİİR
30 Ekim 2008 Perşembe
Günceme kayıt yapıyor ama halen göremiyorum...
"Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir." yazısı ile karşılaşmak hoş değil !
"Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir." yazısı ile karşılaşmak hoş değil !
29 Ekim 2008 Çarşamba
Skammen
Amerika'nın Vietnam'a müdahaleye hazırlandığı 1968'de Ingmar Bergman'ın Farö Adası'nda çektiği Skammen / Shame / Utanç beni derinden etkileyen filmlerinden biridir. Filmin başrollerindeki Eva ve Jan Rosenberg çiftini Bergman'ın iki kült oyuncusu canlandırıyor;
Liv Ullmann ve Max von Sydow.
İsveç iç savaşından uzak kalabilmek için bir adada yaşamlarını devam ettirmeye çalışan müzisyen Eva ve Jan Rosenberg çifti aracılığıyla savaşın acımasızlığı ile karşı karşıya kalınıyor Utanç filminde. Rosenberg'lerin hayatı, asker dolu bir uçağın yaşadıkları adaya düşmesi sonucu alt üst oluyor öncelikle. Her iki tarafın askerlerinin adayı bir savaş alanına çevirmesiyle, hayatlarını tehdit altında gören genç çift arabalarıyla kaçmaya çalışırken yakalanarak isyancı askerlere yardım ve yataklık etmekle suçlanıyorlar. Çiftin eski bir dostu olan Albay Jacobi adayı savunan ordunun başında ve onlara yardım ediyor. Bu yardımın karşılığında Eva ile birlikte oluyor. Uzak kalmaya çalıştıkları savaşın içine karışmak zorunda kalan Eva ve Jan film ilerledikçe koşulların da yönlendirmesiyle giderek birbirlerine düşman olmaya başlıyorlar sanki. Eva'nın dedikleri çok güzel özetliyor içinde bulundukları savaşın anlamsızlığını; “Kimi zaman bir rüyadaymış gibi hissediyorum; fakat benim değil, içinde benim de olmak zorunda olduğum bir başkasının rüyası bu. Bizi düşleyen kişi uyansa ve kendi rüyasından utansa ne olur?” Eva'nın dediği gibi tıpkı ben de "bir başkasının rüyasındaymış" gibi izliyorum filmi. İçinde olmadan, uzaktan, rahat koltuklarımızda, kahve eşliğinde izleyebilmek bir savaş filmini ! Bir dünya krizine koşar adımlarla sürüklenirken, karmaşık duygularla Eva'nın filmin final sahnesinde söylediklerini düşünüyorum;
"Bir uçak geldi ve gülleri yaktı. Korkunç değildi, çünkü çok güzeldi. Yanan güllerin sudaki yansımalarına bakıyordum. Kollarımda bir bebek vardı. Bizim kızımız... Dudaklarını yanağımda hissediyordum. Bütün bunlar boyunca birisinin bana söylemiş olduğu birşeyi hatırlamam gerektiğini biliyordum... Ama unutmuştum."
Liv Ullmann ve Max von Sydow.
İsveç iç savaşından uzak kalabilmek için bir adada yaşamlarını devam ettirmeye çalışan müzisyen Eva ve Jan Rosenberg çifti aracılığıyla savaşın acımasızlığı ile karşı karşıya kalınıyor Utanç filminde. Rosenberg'lerin hayatı, asker dolu bir uçağın yaşadıkları adaya düşmesi sonucu alt üst oluyor öncelikle. Her iki tarafın askerlerinin adayı bir savaş alanına çevirmesiyle, hayatlarını tehdit altında gören genç çift arabalarıyla kaçmaya çalışırken yakalanarak isyancı askerlere yardım ve yataklık etmekle suçlanıyorlar. Çiftin eski bir dostu olan Albay Jacobi adayı savunan ordunun başında ve onlara yardım ediyor. Bu yardımın karşılığında Eva ile birlikte oluyor. Uzak kalmaya çalıştıkları savaşın içine karışmak zorunda kalan Eva ve Jan film ilerledikçe koşulların da yönlendirmesiyle giderek birbirlerine düşman olmaya başlıyorlar sanki. Eva'nın dedikleri çok güzel özetliyor içinde bulundukları savaşın anlamsızlığını; “Kimi zaman bir rüyadaymış gibi hissediyorum; fakat benim değil, içinde benim de olmak zorunda olduğum bir başkasının rüyası bu. Bizi düşleyen kişi uyansa ve kendi rüyasından utansa ne olur?” Eva'nın dediği gibi tıpkı ben de "bir başkasının rüyasındaymış" gibi izliyorum filmi. İçinde olmadan, uzaktan, rahat koltuklarımızda, kahve eşliğinde izleyebilmek bir savaş filmini ! Bir dünya krizine koşar adımlarla sürüklenirken, karmaşık duygularla Eva'nın filmin final sahnesinde söylediklerini düşünüyorum;
"Bir uçak geldi ve gülleri yaktı. Korkunç değildi, çünkü çok güzeldi. Yanan güllerin sudaki yansımalarına bakıyordum. Kollarımda bir bebek vardı. Bizim kızımız... Dudaklarını yanağımda hissediyordum. Bütün bunlar boyunca birisinin bana söylemiş olduğu birşeyi hatırlamam gerektiğini biliyordum... Ama unutmuştum."
İzdüşüm(ler)
SİNEMA,
SİYAH-BEYAZ FİLMLER
28 Ekim 2008 Salı
V for Vendetta filminde gibiyim !
24 Ekim 2008 Cuma günü öğleden sonradan beri www.blogger.com sitesi Türkiye'den erişime kapatılmıştı.
Artık açık !
Sanki V for Vendetta filminde gibiyim ! 2006 yılında izlediğim V for Vendetta Alan Moore'un yazıp David Lloyd'un çizdiği aynı adlı çizgi romandan beyaz perdeye uyarlanmıştır. James McTeigue'nin yönettiği film geleceğin İngiltere'sinde geçer. Faşist, baskıcı bir rejime karşı bireysel başkaldırının nasıl toplumsal bir harekete dönüştüğünü izleriz filmde.
Korkmadığınız sürece özgürsünüz !
Artık açık !
Sanki V for Vendetta filminde gibiyim ! 2006 yılında izlediğim V for Vendetta Alan Moore'un yazıp David Lloyd'un çizdiği aynı adlı çizgi romandan beyaz perdeye uyarlanmıştır. James McTeigue'nin yönettiği film geleceğin İngiltere'sinde geçer. Faşist, baskıcı bir rejime karşı bireysel başkaldırının nasıl toplumsal bir harekete dönüştüğünü izleriz filmde.
Korkmadığınız sürece özgürsünüz !
21 Ekim 2008 Salı
Ansikte mot Ansikte
1976 yapımı Ansikte mot Ansikte/ Face to Face / Yüz Yüze isimli film orjinalinde Ingmar Bergman tarafından 4 bölümlük TV dizisi olarak tasarlanmış. Bölümlerin ismi; 1. Ayrılık, 2. Sınır 3. Alacakaranlık Ülkesi 4. Dönüş. Dizi sinema filmi haline getirildiğinde bölümler biraz kısaltılmış.