30 Nisan 2013 Salı

Fisshu Sutôrî

2012 yılında Tokyo’dayız. Beş saat sonra Dünya’ya bir göktaşı çarpacacağından Tokyo sokaklarındaki herkes tsunami tehlikesiyle Fuji Dağı’na kaçmış, Sokaklar bomboşken o da ne, bir plak dükkanında herşey hiçbir şey olmayacak gibi devam ediyor ! Dükkan sahibi eline bir plak alıyor ve filmin karmaşık öyküsü başlıyor.
Sex Pistols grubu ortalara çıkıp da ‘punk’ müziği yaygınlaştırmadan tam bir yıl önce yani 1975’te Tokyo’da 4 gençten kurulu Gekirin grubu “Fish Story” adındaki ilk ve son albümlerini çıkartırlar. Menajerlerine göre yaptıkları müzik geleceğin müziğidir!!!
'Fish Story' albümün kaydedildiği 1975 yılından bazen ileriye bazen geriye atlayarak beş farklı küçük öyküden oluşan ama bir şekilde öykü karakterlerinin bu şarkı etrafında kesiştiği Yoshihiro Nakamura’nın 2009 yapımı Fisshu Sutôrî/ Fish Story / Balık Hikayesi izleyiciyi alıp, “Dünya’yı ‘Fish Story’ kurtarır mı?” sorunsalıyla başbaşa bırakıyor!
Fish Story*
The story of my solitude
If my solitude were a fish
It'd be so enormous, so militant
A whale would get out of there


Don't assume that I'm dead
Don't assume that I'm dead

Music stacked up like wooden blocks
Is the only salvation

The story of my failure
If my failure were a fish
It'd be so tragically comic
I'd have no place in the sea to be
...
...
*Palavra anlamına da geliyor ‘Fish Story’

Mutlaka edinin, izleyin, müziği dinleyin, hissedin !

25 Nisan 2013 Perşembe

Bu gece hem AY dolunay, hem de tutuluyor !

2013 yılında gerçekleşecek 3 ay tutulmasının ilki bu gece. Parçalı olarak gerçekleşecek ay tutulması Türkiye saatiyle bu gece 21:04'te başlayacak ve geceyarısından sonra 01:11'e dek devam edecek.

24 Nisan 2013 Çarşamba

The Mask Of Dimitrios

Edebiyatta modern gerilim türünün mucitlerinden yazar Eric Ambler'in (1909-1998) 1939 tarihli yapıtından uyarlama, 1944 tarihli bir film The Mask Of Dimitrios. Yönetmen Jean Negulesco'nun 30 yıllık (1940-1970) film kariyerinden izleyebildiklerimin arasına giren bir numaralı "Film Noir", Türkiye'de zamanında gösterime girdiği adıyla "İzmirli Dimitriyos'un Maskesi".
Filmin aslı 1938'de geçse de, 1922-1938 arası başka tarihleri de görüyoruz geçmişe dönüşlerle. "Film Noir" izlemenin keyfine varılacak filmlerden birisi. Filmin biz Türkler için en büyük özelliği, Türkiye'de başlaması ve senaryo gereği sıklıkla Türkiye'ye ve bağlantılı öğelere atıfta bulunulması. Gerçi az arşiv görüntüsü, bolca stüdyo çekimleri ile kotarılmış fakat verilmek istenen atmosferi yakalamış.
Kadın oyuncular biraz geri planda kalmış öykünün gidişatı açısından.. Bu filme "çok yakışan", Peter Lorre ve Sydney Greenstreet döktürüyor. Elbette bir "Maltese Falcon" (Malta Şahini) ayarında değil ama türün gönülden meraklıları için eşsiz bir hazine sayılabilir. Serseri ruhlu maceraperest bir adam portresi çizen Dimitrios'un, entrika, gizem, casusluk dolu yaşamından ziyade, bizleri Dimitrios'un izini süren roller filme bağlıyor. Greenstreet ve Lorre harika performanslar sergileyerek kendilerini filme eklemliyorlar!
Negulesco, "flash-back" kullanmanın ölçüsünü kaçırmış gibi dursa da, filmin yapısı ve sinematografisi gereği buna mecburdu. Neticede, senaryo, bir romandan kotarılmıştı ve romanın özüne sadık kalması gerekiyordu. Olağanüstü bir film olmasa da, türünün en iyi örneklerinden, türüne özgü zengin klişe içerik örneklerini barındıran bir film "İzmirli Dimitriyos'un Maskesi"...
Film boyu, kozmopolit tiplerle şehirden şehire, ülkeden ülkeye dolaşıyor, casusluk entrikalarına şahit oluyoruz; hatta "flash-back" sekanslarıyla, zaman içinde de ileri-geri gidiyoruz. Kurt Katch (Colonel Haki = Albay Hakkı) de ayrı bir tat vermiş Türk bir Albay rolünü başarıyla canlandırmış... Albay Hakkı karakterine Eric Ambler'in başka bazı romanlarında da rastlamak mümkünmüş (Bu romanları okumadığım için bu bilgiyi maalesef teyid edemiyorum.)...
Fimin 1944'te henüz II.Dünya Savaşı sürerken çekilmesi, romanınsa 1938-1939'larda, savaşın hemen öncesinde yazılışı üzerinde önemle durulması gereken veriler. Çok daha sonraları çekilen kimi filmlerde bile, Türkiye sahnelerinde Osmanlı dönemi kılık-kıyafet, eski yazılar vb. görülürken, dönemin tarihsel gerçekliklerine, azıcık bozulmalarla da olsa, sadık kalınmış oluşu, takdire şayan.
"B sınıfı filmleri" ve "Film Noir" seven sinefillerin, hala izlemedilerse, bulup, edinip izlemelerinde yarar var. Türü sevmeyenler içinse, anlamsız ve zaman kaybı diye nitelendirilebilir. Sevmiyorsanız, uzak durun!
Film ve/veya romandan uyarlama senaryo, 1945'te Radyo Tiyatrosu olarak da dinleyicilerle buluşmuş...

Elbette filmin içinden geçen alttaki karede görebileceğiniz "Eloise" ve "Abelard" adındaki iki muhteşem Siyam kedisine değinmeden de duramayacağım. Kediler gerçekten muhteşemdiler !

"Adolph Deutsch" adı, 1941 yapımı Malta Şahini gibi İzmirli Dimitriyos'un Maskesi'nin de müziklerinde var.
İzmirli Dimitriyos'un Maskesi'ni izlemeyi bitirdikten sonra aklıma bir şarkı geldi: Hollandalı gizemli yazar Cornelius Leyden rolündeki Peter Lorre, burnu tıkalı gibi olan, genizden gelen sesiyle, "The Friends Of Mr. Cairo" adlı 1981 yapımı "Jon & Vangelis" albümündeki, albümle aynı adı taşıyan şarkıyı anımsattı. Zaten şarkının kimi yerlerinde de Peter Lorre'un, başka bazı aktörlerin seslerinin de bu şarkıda kullanıldığı gibi, kendi sesi kullanılmıştır.
Girdimi, içinden İstanbul'un da geçtiği, sessiz filmlere, Film Noir filmlere, eski moda siyah-beyaz filmlerin büyülü dünyasına, onların bu unutulmuş eski kurgu-evrenlerine, fantastik kült yapım ve oyunculara "inceden inceye bir selam" ve "güzelleme" içererek yad eden bu şarkının sözleri ile ki, bitişinde film makarası da biter-kopar, ses boğulur, nihayetlendiriyorum; şarkıyı bulup dinlemeniz önerilir ki, 12 küsür dakika sürmektedir:
THE FRIENDS OF MR. CAIRO
[shooting]
[movie like speech:]*

Frankie: Okay, this is the picture. 
Johnny's been hurt. He's been hurt bad.
Woman: Look, we can't leave him here, we can't. 
Look, he's in a pool of blood. He's gonna die, I know it.
Frankie: We've gotta leave him here, honey. We gotta. 
He won't talk, I promise you that! Will you Johnny?
Woman: Frankie, I don't care whether he talks or not, 
I just can't leave him like this.
Johnny Listen. Leave me here I... I... I can ... 
I can ... handle it.
Woman: Oh, no, Johnny, no...

[interlude]

Frankie: 
The cops are outside. Luke's in the car. 
Come on, let's get the hell outta this joint.
Woman: 
Frankie, when they get here wer're gonna be dead, 
I know we are! We don't have a gun!
Frankie: 
Listen. We got three million... Listen, 
[spud]. We got three million in the can, here. 
We can't look after him, 
I'll send the bird to his mother. 
Come on, let's just get out of this place, 
we can do it!
Woman: 
Oh, no, Johnny, no...
[interlude] Frankie: Okay now, just lean up against that door. When I give the word "Go" we just..., we just go through it and blast at the same time. She came, as in the book, Mickey Spillane That Saturday night dark masquerade Had filled his friend with lead, the same, sweetheart But then, as nothing happens quite the same Investigation is the game He had to check her story right away-he dead Sam Spade his buddy Archer first to go he got it-he dead She spelt it out, how could they know the 'Fatman' got it -he dead Her sister didn't really live at all-confusion-he dead His chase led to the Fatman, to face the friends of Mr. Cairo [movie like speech:] Woman: Hey, there's a really terrific dress shop. Can we stop this raid while I buy a new gown? Frankie: I'll buy you the whole factory, sweetheart. Don't worry. That night, the double crosser got it right Pretending he was really dim He slipped to Sam a double gin (Mickey Finn) He woke, the boys had gone, but not his gun They'd left a note to lead him on The chase to find the Maltese Falcon-you bet- Early thirties gangster movies Set to spellbind population From Chicago to Hong Kong Via Istanbul the Talking Tong Dirty rats thru' prohibition Money flowed thru gangsterism Acting out this fantasy In Hollywoods vicinity The best part for the best rendition Al Capone he sent to prison Citizen Kane came fast and quickly Conquerin ol' New York City Poking fun at superstition Media became television Give me Cagney anyday Or Jimmy Stewart for President Or Edward 'G' and all those guys Who always shoot between the eyes Between the eyes Between the eyes...
[movie like speech:] Kasper: ha, ha, well done Mr. Cairo, and what do you have to say about that, my friend? Spade: Allright. So you've got me in it. What about her? Brigid: Don't worry about me, I'm okay Kasper: Very magnanimous, sir, very magnanimous indeed, ha, ha, ha Mr. Cairo: You mean..., you won't make us an offer we... we can't refuse... Father love do you work, do you work for Mother Chances could call, and accept that, be no other Science as it might, disappear correspond with colour Chance is the fruit, will outlive, what is now the brother Call for total wealth to distribute like a picture In black and white, give it joy, give it, let it hit you Spoil our existence by extreme gift to population Father love do you work, do you work for Mother Tell me straight be the Godfather be no other Media Kings give us now give us total movie Straight right now, give it clear, give us total movie Now being here, being now, being here believing [movie like speeches:] Man: I don't know which words to put in there sweetheart, you know, I can't do it. Pretty kind of useless, though, don't you think so Mary? Man: Come with me to the far lands of Baghdad. Woman: Oh, if only I could. That's what I want more than anything in the world, but it could never be... Man: Of course it can... Woman: But my father would find us wherever we went. Yes, he has forbidden me to... to even speak to you, if he finds me now. I don't know what he'd do... Man: But he doesn't know that I'm... I'm a prince. Before, I was the thief of Baghdad now... Woman: It doesn't matter... Man: Then follow me, darling, follow me now to the ends of the Earth One on one to talk to you Like film stars they get close to you You've mirrored his appeal He wants you so, he wants to be beside you Then you pass by giving him the other side of you Like the mystics do So that every time he moves, he moves for you Soul and light can always see The meeting of true love and she This silent night and I, I guess a lonely mind might see I've seen love on the screen I've seen a screen goddesss and me-oh How often this, how often, this the power of you And so, I must confess Whatever I see I'm meant to be there with you With you, with you...
Silent golden movies, talkies, technicolour, long ago My younger ways stand clearer, clearer than my footprints Stardom greats I've followed closely Closer than the nearest heartbeat Longer that expected-ther were great- Oh love, oh love just to see them Acting on the silver screen, oh my Clark Gable, Fairbanks, Maureen O'Sullivan Fantasy would fill my life and I Love fantasy so much Did you see in the morning light I really talked, yes I did, to Gods early dawning light And I was privileged to be as I am to this day To be with you... To be with you... [movie actor like speech:] Mr. Cairo: Listen. I have arranged this display for... For all of you people to... To come here this evening and I... I know you have been searched, but, what you... You don't realize is, is that in the back of the Maltese Falcon, I have it...

*Based / inspired on the three movies: "The Maltese Falcon" (1941). Directed by John Huston. Cast: Humphrey Bogart, Mary Astor, Peter Lorre, Sydney Greenstreet, Ward Bond, Barton MacLane, Gladys George, Lee Patrick, Elisha Cook Jr., Jerome Cowan and Walter Huston. "It's a wonderful life" (1946). Directed by Frank Capra. The speaker is imitating Jimmy Stuart in the section: "I don't know which words to put in there sweetheart.."). "The thief of Bagdad" (1924). Directed by Raoul Walsh. Cast: Douglas Fairbanks. [The section starting with: "Come with me to the far lands of Baghdad"].

23 Nisan 2013 Salı

23 Nisan...


.

16 Nisan 2013 Salı

Farklı kalıptaki 1926 - 10 Kuruş

Nümismatik'te modern paraların basılmasıyla kalıp farkları daha bir önem kazanır. Bazen kimi kalıp farkları çok nadir olabilir. Kalıp farkı, para basılırken kullanılan kalıpların eskimesi, kırılıp bozulması sonucunda, tasarımcının yeni kalıplar yapmasıyla ortaya çıkar. Bazı durumlarda, sonradan yapılan kalıplar ile ilk yapılanlar arasında gözle görülür ciddi farklılıklar oluşur. Geçenlerde sevgili(m) kocamın koleksiyonuna oldukça nadir olan, hatta yıllar önce görülen çok kötü bir kondisyondaki örneğinin sahte olduğu sanılan, oysa henüz kataloglara dahi girmemiş (yakın gelecekte girecek) bir kalıp farkı çil kondisyonda girdi. Henüz yeni yazıya geçmemiş, Osmanlı Türkçesi kullanan, ancak miladi tarih kullanımına başlamış genç Türkiye Cumhuriyeti'nin 1926 tarihli 10 Kuruş'unun farklı bir kalıbı... Paranın, normal kalıplı olanına göre en bariz farkı, 1926 senesinin büyük karakterli yazılmış oluşu. Bunun dışındaki farkları da kendiniz iki resmi karşılaştırarak bulabilirsiniz.
Sahte (kalp) olmadığı, parayı reel olarak görüp inceleyen uzman koleksiyoner ve nümismatlarca ifade ve teyid edilmiştir. 1927 yılında, bilindiği kadarıyla darbı yapılmayan bu tür eski yazılı 10 Kuruş birimli paramız, 1928'de de bu tasarım kullanılarak son kez basılmış. İlerleyen yıllardaki 10 Kuruş tasarımları farklıdır. 1340 ve 1341 tarihli, miladi tarihe geçiş yapılmadan darp edilmiş 10 Kuruş birimli madeni paralarımız da aynı tasarıma sahiptir. Kısa bir süre önce alanı nümismatik olan bir sitede yayınlanan 1926 tarihli farklı kalıptaki 10 Kuruş, koleksiyon değeri olarak, 1928 tarihlisi olan (Türkiye Cumhuriyeti madeni paralarının en nadir 5 parasından biri *) ile hemen hemen aynı değerde.
Kanımca, kalıp farkı koleksiyonu yapanlar için, 1928 yılındakinden daha nadir ve daha değerli sayılmalı, çünkü biraz zor da olsa, 1928 tarihli 10 Kuruş'u çil kondisyonda yüksek meblağlar ödeyerek müzayedelerden bulabilirsiniz. Lakin 1926 tarihli farklı kalıptaki bu 10 Kuruş, henüz çil olarak eşsiz (unik); sahte sanılan kötü kondisyondaki ve nerede, kimin elinde olduğu şimdilik bilinmeyen diğer örneği de sayarsak, var olduğu bilinen iki adet paradan birisi. Elbette her an, bu kalıp farkındaki paralardan, bir yerlerden, sandık diplerinden, çekmece köşelerinden vs. çıkabilir! Paraların değeri, az bulunulurluğuyla yani nadirliğiyle, bir de kondisyonuyla yani paranın darphaneden çıkışından sonraki eskime durumuyla oluşur. Na kadar az eskimişse, darphaneden çıktığı gibiyse, yandan bakınca en yüksek noktasında aşınma yoksa, o denli çildir... Temiz ve parlak olması, çil olduğu anlamına gelmez... Yanlış olarak, bir para ne kadar eski tarihliyse, o kadar değerli sanılır konuya vakıf olmayanlarca ve ne kadar parlak ise de o denli çil zannedilir! Normal kalıplı para ile farklı kalıplı paranın (isterseniz "büyük tarihli" diyelim) alaşımları aynı (%91 Cu ve %9 Al); çapları ve ağırlıklarındaysa, burada belirtmeyi uygun görmediğim mikroskopik farklılıklar var. Normal kalıplı olanın çapı, ortalama olarak, bilindiği üzere, 27.2 mm.'dir; ağırlığı da, gene ortalama, 7.50 gr.'dır. Bu tip 10 Kuruş, 1340'ta 3, 1341'de 2, 1926'da da 2 farklı kalıba sahipti. 1926'da artık 3 farklı kalıp olduğu ortaya çıktı böylece. Önceki kalıp farkları, başağın pozisyonları (başak aşağı / başak yukarı) ve yaprak - palamut farkları ile kenar - dal kökü farkları şeklindeydi. Bu tasarımdaki 10 Kuruş için, ilk kez büyük tarihli bir kalıp farkı, 1926 10 Kuruş'ta teşhis edildi. 1928'deyse, şimdilik bir kalıp farkı bilinmiyor. Belki bir gün, eğer varsa, 1928 tarihli 10 Kuruş kalıp farkı da, sevgili(m) kocamın koleksiyonuna kısmet olur! Son olarak, sevgili(m) kocamın kalıp farkları konusunda emsalsiz bir uzman olarak nitelendirilebilecek bir arkadaşı, farklı kalıp 1926 Kuruş tasarımında, 1926 - 25 Kuruş'a olan benzerliklere dikkat çekmiş diye de belirteyim... Bahsettiğimiz 10 Kuruş, tüm tipteki kalıp farkları ve basım yılları ile, 1938 yılına dek tedavülde kalmıştır. *Türkiye Cumhuriyeti madeni paralarının en nadir beşlisi: "1926 - 25 Kuruş", "1928 - 100 Para", "1928 - 5 Kuruş", "1928 10 Kuruş", "1948 - ½ Kuruş"