25 Eylül 2014 Perşembe

Yüzyıllık Aşk

Türk sinemasının 100’üncü yıldönümüne ithafen, sinema ve seyirci ilişkisini irdeleyen ‘Yüzyıllık Aşk: Türkiye’de Sinema ve Seyirci İlişkisi’ adlı sergi, İstanbul Modern Sanat Müzesi'nde bugün başlıyor. Sergi 4 Ocak 2015 tarihine dek açık olacak.

24 Eylül 2014 Çarşamba

Life Lessons


Kendilerine has anlatımlarıyla ayrı ayrı sevdiğim üç yönetmen, Martin Scorsese, Francis Ford Coppola ve Woody Allen 1989 yılında bir araya gelerek New York'ta geçen üç farklı öyküyü New York Stories / New York Öyküleri filminde birleştirirler. Martin Scorsese'in imzasıyla yer alan Life Lessons / Hayat Dersleri adlı ilk New York öyküsünde, İngiliz rock grubu Procol Harum'un 1967'de Bach tınıları üzerine oluşturduğu, en çok tanınan 'single' şarkısı "A Whiter Shade of Pale / Solgunluğun Beyaz Gölgesi" neredeyse tema müziği olarak kullanılmıştır. Bazen filmlerin müzikleri görüntülerinden daha çok şey anlatır !

15 Eylül 2014 Pazartesi

Yaz Geçer...

Güzel şiirdir Murathan Mungan'ın "Yaz Geçer" şiiri... Yazı, 11 Eylül'ün Güneyli ve 13 Eylül'ün Gümüşlük fotoğraflarıyla sonlandırıyorum. Güneyli fotoğrafları benim, Gümüşlük fotoğrafı ise şu an orada olan Alman arkdaşlarımın fotoğraf makinasından belleklerimize sabitleniyor. Bir yaz daha geçti... Tuhaf ama hoş bir tesadüfle bugünün başlığının üstündeki "Günün İzi" de pek anlamlı olmuş: `Tempus fugit. / Zaman geçiverir.´
Bakalım, hangi yazlar bizi bekler?

Güneyli
Gümüşlük

1930'dan 2014'ün 15 Eylül'üne...

8 Eylül 2014 Pazartesi

Zamansız Saat

Zamansız saat
(Tam da gereksinim duyduğum saat, Alman arkadaşımın kısa ziyaretiyle kişisel müzeme yerleşti 6 ve 7 Eylül haftasonunda.)

Sivas

Bu yıl 71'incisi düzenlenen Venedik Film Festivali'nde, Türk yönetmen Kaan Müjdeci'nin yazıp yönettiği ilk filmi Sivas, Jüri Özel Ödülü'nü alırken, filmin 11 yaşındaki başrol oyuncusu Doğan İzci de uluslararası sinema yazarları tarafından verilen Premio Bastio D’Oro En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nün sahibi oldu.

5 Eylül 2014 Cuma

Hakase no aishita sûshiki

Japon yönetmen Takashi Koizumi’nin Yoko Ogawa’nın romanından uyarlayıp yönettiği 2006 yapımı Hakase no aishita sûshiki / The Professor and His Beloved Equation / Profesör ve Favori Denklemi filmi, sayıların karmaşıklığıyla bezeli hoş bir dostluğun öyküsü. Geçirdiği trafik kazası sonucu kısıtlı bir hafızaya sahip matematik profesörüne ev işlerinde yardımcı olmak üzere kiralanan bekar anne Kyoko her sabah yeni baştan kendisini hatırlatmak zorunda kalıyor profesöre. Bir açık hava gösterisinde izlenilen oyun sonrasında geçirdiği kazada hafızası donup kalan profesör, aradan on sene geçmesine rağmen oyunu daha dün izlediğini zannediyor ve başına gelen şeyleri sadece 80 dakika belleğinde tutabiliyor.
Örneğin, ev işlerine yardımcı olan Kyoko’yu 80 dakika sonra hatırlamıyor ve tekrar eskiye dönüyor hafızası. Ancak Kyoko’nun olumlu yaklaşımı ve Profesör’ün “Kök” (karekökten gelme) adını taktığı Kyoko’nun küçük oğlunun da etkisiyle Profesör her geçen gün daha fazla bağlanıyor hafızasının kısıtladığı hayatına. Dolu dolu Japon sakinliğinde başlayıp gelişen film, fazlasıyla matematiği sevdiren bir yapıt.

Profesörün en sevdiği denklem olan Euler denklemini de bu vesileyle bu yaşımda öğrenmiş oluyorum. :)

4 Eylül 2014 Perşembe

Gururi no koto

Ağırlıklı olarak Batı Dünyası Sineması’ndan izlenimlerimi yazıyor olsam da yüzümü hep Batı’ya çevirmiyorum. Güneşin yükseldiği Doğu da zaman zaman cezbediyor beni. Klasik Japon sinemasını daha çok sevsem de zaman zaman daha yeni örneklere de yer vermiyor değiliz sinema avşivimizde… Çok yeni izlediğim, 2008 yapımı, başrollerinde Rirî Furankî ve Tae Kimura'nın yer aldığı Gururi no koto / All Around Us / Çevremizdeki Herşey filmi, modern Japonya’da ev/evlilik hayatında neler olup bittiğinin güzel bir örneği.
Ryosuke Hashiguchi’nin yazıp yönettiği film her zamanki Japon sakinliğinde geçiyor. “Japon sakinliği” benim yakıştırmamdır, bazen hakikaten dayanamıyorum Japonların sakinliğine… Hayat dediğin başlıbaşına bir karmaşa ama Japonlar depresyonlarını dahi öyle sakin yaşıyorlar ki gıpta etmemek elde değil! Birbirlerine bu kadar zıt iki insanın evlilik kurumuyla bir araya gelip yaşamlarını sürdürmeleri ayrı bir zulüm ama bu filmde öylesine sakin ki herşey şaşıp kalıyorsunuz. Umut mu? Umut her zaman var ve Nietzsche’nin dediği gibi insanlığa yapılan en büyük kötülük “umut”!
Tae Kimura sessiz çığlıklarıyla çok başarılıydı filmde.

3 Eylül 2014 Çarşamba

Nostalghia (Ностальгия)

Bir süredir Barış Kılınç’ın yeni çıkan kitabı Michael Haneke Filmleri: Modern Uygarlığın Hayal Kırıklıkları kitabını okuyorum. Kitabın hemen giriş bölümünde Andrey Tarkovski’nin 1983 yapımı Nostalghia / Nostalgia / Nostalji filminden çok sevdiğim cümlelerin alıntılandığı sayfanın dün akşam bana Eylül 2009’da izlediğim Nostalghia filmini yeniden izlettireceğini tahmin edemezdim doğrusu: Şöyle yazmış Barış Kılınç: “… Yine de bağırmaya devam eden, ‘çürümüş’ düzenin işleyişi hakkında söz söyleyenler hep vardır. Tarkovski’nin Nostalji’sini (1983) hatırlatmak gerekir. Kendini yakmaya hazır bir adam, bu eylemden önce seyirciye, bizlere, dünyaya döner ve Siz sağlıklı olanlar ! Sağlığınız ne anlama gelir? İnsanoğlunun bütün gözleri, içine daldığımız çukura bakıyor… Dünyayı yıkıntının eşiğine getirenler, sözüm ona sağlıklı olanlardır… Deli bir adam size utanmanızı söylüyorsa ne biçim bir dünyadır burası diye bitirdiği uzun bir nutuk çeker. Bütün bunlar bir anlamda aydınlanmanın ve baş tacı ettiği rasyonelitenin yol açtığı hayal kırıklıkları üzerine söylenen sözlerdir ve yeni de değildir."
Bir dönemler takıntılı olduğum Andrey Tarkovski’nin tekrar tekrar izlenmesi gereken filmlerinden biridir Nostalghia. Tarkovski’nin İtalya’da sürgündeyken çektiği bu filmi aslında otobiyografik izler de taşıyor. Filminde, çevirmeni Eugenia ile birlikte İtalya’da bulunan ve 18. Yüzyıl Rus bestecisi Pavel Sosnovsky hakkında araştırma yapan Rus şair Andrei Gorchakov ile tanıştırıyor bizi Tarkovski. (Bu arada hemen belirteyim Rus şairin araştırma yaptığı besteci Pavel Sosnovsky aslında kurgusal bir kahraman ancak Tarkovski bu karakteri yaratırken 18. Yüzyıl Ukraynalı besteci Maksym Berezovsky’den esinlenmiş.) Rus şair araştırmasını sürdürürken bir yandan da bir meczup (deli) olan Domenico’yla olan ilişkisi, diyalogları izleyiciye aktarılıyor filmde. Söylemek istediklerini deliye ve Rus şaire söyletiyor Tarkovski. Muhteşem cümlelerden biri de şu sahnede gözümüze sokulur: Domenico’nun sular altındaki evinde (ciddi bir su takıntısı var Tarkovski’nin ve tüm filmlerinde görürüz şırıl şırıl akan suları), “1+1=1” yazan koca pankartın önünde, Domenico şişeden eline düşen damlaları göstererek, “Bir damla ve bir damla daha, daha büyük bir damla yapar.” der yani bir damla ve bir damla daha iki damla etmez!

Hep dediğim gibi, olmadık imgeler olmadık imgelere yol açar ya, Nostalghia / Nostalgia / Nostalji filmi bu kez bana Elizabeth Dunkel'ın Every Woman Loves a Russian Poet / Her Kadın Bir Rus Şaire Aşık Olur kitabını anımsatıyor. Tabii bir de ne kadar Rusça şiirler okuyabilmek istediğimi !:) Tarkovski'nin vurucu bir cümlesiyle sonlandırıyorum içimde kalan bu ukteyle bugünkü günce notumu: "Şiir tercüme edilemez, tıpkı bütün sanat gibi!"
Diğer Tarkovski izlenimleri için başlıklarda gezinebilirsiniz:
* Andrey Tarkovski ya da Şiirsel Sinema
* "Mühürlenmiş Zaman"da Bir Yolcu: Andrey Tarkovski
* "I begynnelsen var ordet ."
* Solyaris (Солярис)
* “İnsan ancak kaybedebileceklerini sever !"
* Ivanovo detstvo (Иваново детство)
* Stalker (Сталкер)
* Katok i skripka (Каток и скрипка)
* Nostalghia (Ностальгия) -10 Eylül 2009

2 Eylül 2014 Salı

Katıksız

Sadece delirmek istiyorum !

1 Eylül 2014 Pazartesi

Güneşler Kadar Sevilmek / Yeni Güneşlere Erişmek

"Anneciğim seni güneşler kadar seviyorum." diye yazmış olan kızım için büyük gün bugün ! Henüz küçüktü bu notu yazdığında ama başka güneşlerin de olduğunun bilincindeydi. Umarım, yeni güneşlere erişme yolunda şansı bol, yolu hep açık olur...