25 Şubat 2015 Çarşamba

Kaos

Taviani Kardeşler'in (Paolo ve Vittorio Taviani), İtalyan yazar Luigi Pirandello'nun öykülerinden serbest olarak uyarladıkları, 19. yüzyıl Sicilya'sından kesitler veren 1984 yapımı Kaos filmi, 188 dakika sürüyor. Luigi Pirandello'nun dört öyküsünün açılışı "Kuzgun" diye adlandırabileceğim bir prologla (öndeyiş) başlıyor ve “Epilog: Colloquio con la Madre / Bitiş: Annemle Sohbet” adlı kapanış bölümüyle sona eriyor. Dört öykünün sırasıyla adları şöyle: “Altro Figlio / Diğer Oğul”, “Mal di Luna / Ay Çarpması”, “La Giara / Küp” ve “Requiem / Ağıt”.
Çok fazla "spoiler" vermemeye çalışarak, filmdeki öykülere geçmeden "Kaos" adının nereden geldiğini Luigi Pirandello'nun sözleriyle aktarayım önce.
"Ben Kaos'un çocuğuyum.
Lafın gelişi değil, gerçek anlamda, çünkü, Agrigento halkının "Càvusu" diye adlandırdığı ormanın yakınında, kendimize ait olan toprakta doğdum.
'Càvusu' kelimesi, Eski Yunanca kaynaklı bir kelime olan 'Kaos' un diyalektik yozlaşması sonucu oluşmuştur."

Filmin açılışında, köylülerin kuluçkaya yatmış bir kuzgunu yakalayıp yumurtalarını parçalamalarını izliyoruz. Hemen ardından da boynuna çan takıp gökyüzüne bırakıyorlar kuzgunu. İnsanoğlunun egemenlik kurabildiğini, gücünün yettiğini acımasızca ezmesini gösteren bu girizgahta, kuzgun havada adanın farklı yönlerine doğru uçarken, jenerik yazılarıyla birlikte öyküler de başlıyor.
“Altro Figlio / Diğer Oğul” öyküsünde, Amerika'ya göç etmiş iki oğlundan haber bekleyen ama bu arada üçüncü yani diğer oğlunu görmezden gelen bir annenin hüzünlü öyküsü var. Öykü ilerledikçe görmezden gelinen diğer oğulla ilgili gerçeği de öğreniyoruz. “Mal di Luna / Ay Çarpması” öyküsünde, yeni evli köylü kızının kocasının dolunayda delirmesini izliyoruz. Köylü kız aslında kuzenine tutkun ama kuzeni fakir olduğu için annesi O'nu başkasıyla evlendirmiş. Damat ilk dolunayda kızı fazlasıyla korkutunca, annesinin evine dönüyor kız ama damat çözüm olarak her ay dolunay gecesinde kızın annesinin evlerine gelmesini öneriyor. Bundan sonraki ilk dolunayda annesiyle birlikte kuzenini de çağırıyor fırsatçı yeni gelin. Elbette amacı kocası evin dışında kurtadama dönüşürken kuzeniyle sevişebilmek. Dolunay görünüyor gibi olsa da bulutun ardında kalınca, kızın hesapladığı gibi gitmiyor planları. Kuzeni vicdanıyla yüzleşirken, damat, gelin ve kuzen arasında çözümsüz olarak sonlanıyor öykü ve tekrardan kuzgunun kanatlarının çırptığı yöne doğru uçuyoruz üçüncü öykü için. “La Giara / Küp” öyküsünde zengin toprak ağasının yaptırtığı dev küp sebepsiz kırılıverince, küpü onarması için çağırtılan ustanın başından geçenler var. Usta tamir etmesine tamir ediyor küpü ama küpün içinde de sıkışıp kalıyor. Akıllı toprak ağası, ustanın küp kırılmadan küpün içinden çıkamayacağını anlayınca tazminat isterim diye tutturuyor. Usta, toprak ağasından uyanık çıkıyor ve çiftlikteki çalışanları da yanına çekerek toprak ağasını alt ediyor. Sonuçta, yeniden kırılan küpüyle başbaşa kalan hırslı toprak ağası oluyor. Dördüncü öykü “Requiem / Ağıt”, köylerinde ölülerini gömecek yer bulamayan köylüleri anlatıyor. Topraklarının sahibi zengin baron köylülere ölülerini gömecek toprak vermeyince çareyi direnmekte buluyor köylüler.
“Epilog: Colloquio con la Madre / Bitiş: Annemle Sohbet” bölümü, yazar Luigi Pirandello'nun yıllar sonra çocukluğunun geçtiği evine dönüşü ve annesiyle hayalindeki konuşmalara dayanıyor. Annesinin kendi çocukluğunda Malta'ya yaptığı seyahati belleğinde yeniden canlandırıyor Pirandello ve hep yazmak istediği ama sözcüklere dökemediği bu öykü ile ilgili annesiyle konuşuyor. Luigi Pirandello'nun annesine duyduğu özlem, hayalinde gerçekleştirdiği sürreal sohbetle bir nebze hafiflerken, aklıma Nazım Hikmet’in “Saman sarısı” şiirindeki şu vurucu dizeler düşüyor;
“… iki şey var ancak ölümle unutulur
anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü…”

86 yaşındaki Paolo Taviani ile 84 yaşındaki Vittorio Taviani'nin, yine birlikte, İtalyan yazar/şair Giovanni Boccaccio'nun öykülerinden kotardıkları Maraviglioso Boccaccio / Muhteşem Boccaccio isimli son filmlerinin, 20 Şubat 2015'te İtalya'da ilk gösteriminin yapıldığını ve 26 Şubat 2015 (yani yarın) itibariyle İtalya'da vizyona gireceğini belirterek sonlandırıyorum günce notlarımı.

23 Şubat 2015 Pazartesi

...Ve “Oscar” Birdman'a Gider !..

Alejandro González Iñárritu'nun senaryosuna katkıda bulunduğu ve yönettiği Birdman or The Unexpected Virtue of Ignorance / Birdman veya Cahilliğin Umulmayan Erdemi filmi, sürpriz yapmayarak, en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi özgün senaryo dallarında Oscar'ı aldı.

18 Şubat 2015 Çarşamba

Beyaz, ipek gibi yağdı kar

"...Bırakın, beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Hayallerimiz olsun.
Yaşayalım
Özgür
Güzel
Düşünceli.
Anlatalım
Düşündüklerimizi birbirimize.
Sevinç egemen olsun her yerde
İnsanca
Bir kaygı.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar.
Yağsın.
...

Ataol Behramoğlu

16 Şubat 2015 Pazartesi

Taxi

Ülkesindeki 2009 seçimleri sonrasında protesto gösterilerini çektiği için tutuklanıp 20 yıl film yapması yasaklanan ve ülkesi dışına çıkamayan İranlı yönetmen Cafer Panahi Berlin'e gelemedi ancak Taxi filmi 65. Uluslararası Berlin Film Festivali’nin birincisi oldu. Yarışma bölümünün uluslararası jüri başkanı Amerikalı yönetmen Darren Aronofsky, Cafer Panahi'nin cesaretinin yıkılmasına izin vermek ve pes etmek yerine, sinemaya bir aşk mektubu yarattığını belirterek sonucu açıkladı.

14 Şubat 2015 Cumartesi

"Funny Valentine" /// Déjà vu

"Love is not love
which alters when it alteration finds."
William Shakespeare
116. soneden



Karşılaştığı ilk fırsatta değişiyorsa aşk,
aşk değildir nazarımda.

13 Şubat 2015 Cuma

The Windmills Of Your Mind

10 Şubat 2015 Salı

Gün Olur

"...
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
..."
Orhan Veli

L'amore

Yönetmen Roberto Rossellini ve oyuncu Anna Magnani'yi hem mesleki hem de birliktelik açısından bir araya getiren film, Rossellini'nin 1944 yılının Nazi işgali altındaki Roma’sında, bir avuç direnişçinin faşizme karşı verdiği mücadeleyi anlatan 1945 yapımı Roma, città aperta / Rome, Open City / Roma, Açık Şehir filmidir. "İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımı"´nın ilk örneği olan bu film hem Rossellini'ye hem de Magnani'ye uluslararası ün kazandırır. Roberto Rossellini’nin “Savaş Üçlemesi”nin ilk filmi olan Roma, città aperta / Rome, Open City / Roma, Açık Şehir (1945) filmini, 1946 yapımı Paisà / Paisan / Hemşeri ile 1948 yapımı Germania anno zero / Deutschland im Jahre Null / Almanya, Sıfır Yılı filmleri izler.
Roberto Rossellini, “Savaş Üçlemesi”nin son halkası olan Germania anno zero / Deutschland im Jahre Null / Almanya, Sıfır Yılı filmini çekerken ayrıca sevgilisi 'Anna Magnani'nin sanatına bir saygı olarak gerçekleştirdiğini' belirttiği, içinde iki ayrı öykünün yer aldığı L'amore / Love / Aşk filmini tamamlayacaktır.
L'amore / Love / Aşk filmindeki ilk öykü Jean Cocteau'nun La voix humaine / Una voce umana / Bir İnsan Sesi adlı oyunundan, ikinci öykü ise Federico Fellini'nin Il miracolo / The Miracle / Mucize adlı öyküsünden uyarlanmıştır.
Federico Fellini, L'amore / Love / Aşk filmine öyküsünü vermekle kalmamış, İtalya'nın Amalfi kıyılarında geçen bu bölümde Anna Magnani'nin karşılaştığı, aylak aylak dolaşan ve rolü boyunca hiç konuşmayan serseriyi de canlandırmıştır.
L'amore / Love / Aşk filminin ilk öyküsünde, ilgisiz sevgilisi ile telefonda konuşan kadın karakterini canlandırır Anna Magnani. Terkedilmiş sevgilinin depresif hallerini yansıtırken tek kelimeyle muhteşemdir. İkinci öyküde ise Amalfi kıyılarının tepelerindeki bir köyde yaşayan, keçileri otlatırken rastladığı ve Hazreti Yusuf olduğuna inandığı serseri tarafından hamile bırakılan saf Nannina (kısaca Nanni) karakterindedir. Tanrı'nın oğlunu taşıdığını düşünen Nanni, Meryem Ana olduğuna kanaat getirmiştir. Hamileliği sebebiyle köylülerin alaylı, acımasız konuşmalarına maruz kalan, itilip kakılan yarım akıllı Nanni'nin gözlerindeki çaresizlik ve dehşet ekrandan yansırken insanlık kavramı da sorgulanmaktadır.

Filmin çekimleri tamamlandığında hem L'amore / Love / Aşk hem de Germania anno zero / Deutschland im Jahre Null / Almanya, Sıfır Yılı filmlerinin prodüksiyon kısımlarını tamamlamak için kısa süreliğine İtalya'dan ayrılan Roberto Rossellini, Ingrid Bergman'dan hayatını değiştirecek bir mektup alacaktır. O sıralar Rossellini yine Anna Magnani'yi oynatmayı düşündüğü yeni bir senaryo için çalışmaktadır. Ingrid Bergman'dan gelen mektupla senaryoyu Ingrid Bergman için yeniden yazacak ve Stromboli filminin başrolünü Ingrid Bergman'a verecektir. Klişe olacak ama Anna Magnani sadece başrolü değil aynı zamanda sevgilisi Roberto Rossellini'yi de kaptıracaktır Ingrid Bergman'a. Stromboli filminin çekimlerinde Roberto Rossellini ve Ingrid Bergman birbirlerine aşık olacaklar, üstelik filmin çekimlerinde Bergman hamile kalacak ve Rossellini Anna Magnani'yi terk edecektir. (Hemen belirteyim, tüm bunlar olup biterken Roberto Rossellini aynı vakitte Marcella De Marquis ile de evlidir.)
Roberto Rossellini tarafından bu şekilde terk edilmek Anna Magnani'yi üzüp öfkelendirirken, sinema kariyerinde de hayli hırslandırmış olmalı diye düşünüyorum. Öyle ki, biribirinden ünlü yönetmenlerle çok iyi filmlere imza atacak ve 1956'da Daniel Mann'ın yönettiği La rosa tatuata / The Rose Tattoo / Kırmızı Gül filmiyle Oscar kazanan ilk İtalyan oyuncu olacaktır. Daha önce günceme konuk olan, Anna Magnani'nin en sevdiğim filmlerinden birisinin de Pier Paolo Pasolini'nin 1962 yapımı Mamma Roma filmi olduğunu söyleyerek noktalamak istiyorum bugünkü izlenimlerimi.
Bu arada, Anna Magnani ve Roberto Rossellini aşkının, adı L'amore / Love / Aşk olan bir filmden sonra sonlanması da ayrı bir ironi olsa gerek!

9 Şubat 2015 Pazartesi

Müzeyyen Senar geçti bu Dünya'dan.


Türk Sanat Müziği'nin dev sesi,
'Cumhuriyet'in Divası' Müzeyyen Senar,
8 Şubat 2015'de aramızdan ayrıldı.
"Baki kalan bu kubbede", hoş ve buğulu sesi olacak.


6 Şubat 2015 Cuma

Juha

Sevdiğim Fin yönetmen Aki Kaurismäki, sinema kariyerinde doksanlı yılları, ünlü Fin yazar Juhani Aho'nun aynı adlı romanından uyarladığı 1999 yapımı, siyah-beyaz Juha (Bu arada, İngilizce 'John' adının Fince karşılığıdır 'Juha' adı) filmini çekerek kapatır. Juhani Aho'nun 1911'de yazdığı ve 1700'lü yıllarda Kainuu topraklarında bir yerde geçen bu ünlü eseri hem iki kez operaya hem de Aki Kaurismäki'nin versiyonu dahil olmak üzere dört kez filme uyarlanmış. Kainuu topraklarında yaşayan bir adam ve genç karısı ile Karelia sınırından gelip karısını baştan çıkaran diğer adamın öyküsünü anlatan Juha romanı aslında rahatlıkla farklı zamanlara uyarlanabilecek klasik bir konuyu, "zamansız" bir aşk üçgenini anlatıyor: Farklı kültürlerden iki adam ve peşinde oldukları kadın!
Juha, ilk olarak Finlandiya doğumlu olup İsveç'e yerleşmiş olan yönetmen Mauritz Stiller tarafından 1920'de filme çekilmiş. Öykü tamamen İsveç ortamına uyarlanmış ve adı da Johan olmuş. Stiller filmini siyah-beyaz ve sessiz olarak çekmiş. 1937'de Juhani Aho'nun iki oğlu romanın uyarlaması için Fin yönetmen Nyrki Tapiovaara ile anlaşmışlar. İkinci uyarlama tamamen romanın doğrultusunda 18. yüzyılda geçen siyah-beyaz ve Fince sesli çekilmiş Juha'nın öyküsü olarak gerçekleştirilmiş. 1956'daki üçüncü Juha uyarlaması, T.J. Särkkä tarafından sesli ve ilk kez renkli olarak çekilmiş. Aki Kaurismäki'nin 1999'daki versiyonuna gelirsek, Kaurismäki öyküyü 1970'li yıllara taşımış ve romanı ilk filme çekildiği zamandaki gibi sessiz, siyah-beyaz olarak çekmiş. Bu arada hemen belirteyim, Aki Kaurismäki'nin filmini sessiz çekme sebebi, Shemeikka (yani şehirden gelen ve Juha'nın karısını baştan çıkan diğer adam) rolü için tek oyuncu olarak düşündüğü André Wilms'in tek kelime Fince bilmemesiymiş. Sessiz diyorum ama filmdeki tek sesin de Shemeikka'nın kızkardeşi rolündeki Elina Salo tarafından söylenen "Le Temps de Cerises" şarkısı olduğunu belirtmeliyim.
Aki Kaurismäki'nin Juha filminde, bir ayağı aksayan, işine düşkün çiftçi Juha ile genç, güzel karısı Marja'nın mutlu hayatlarıyla tanışıyoruz öncelikle.
Yetiştirdikleri lahanaları kasabanın pazarında satan, basit ve sakin bir hayat süren çiftçiyle karısının hayatı, yolda üstü açık spor arabası bozulan şehirli Shemeikka'nın, traktörüyle tarlasını süren Juha'dan yardım istemesiyle değişiveriyor.
Gözüpek Shemeikka Marja'ya göz koyuyor ve O'nu bu sefil hayattan kurtarıp şehre götürmekle cezbetmeye çalışıyor. Marja bu adama başta kanmıyor ama istediğini elde edemeyen ısrarcı adam tekrar geleceğini söyleyip gitikten sonra Marja'ya bir haller oluyor. Basit köylü hayatından sıkılıveriyor Marja ve şehre gitmek tutkuya dönüşüyor. Bir de elbette bebek özlemi var, tarladaki lahanalarla çok güzel verilmiş Marja'nın bebek sahibi olma özlemi.
Bir şeyi çok isterseniz bir şekilde olur derler ya, Marja'nın şehre gitme tutkusu da Shemeikka'nın yeniden gelişiyle gerçekleşiyor diyeyim ve daha fazla 'spoiler' vermeden hemen ekleyeyim; filmin bundan sonrası eski Yeşilçam filmlerindeki kötü yola düşürülen genç kız filmlerini aratmıyor. Üstelik, film sadece 78 dakika ama bu kısa sürede aktardığı mesaj çok ciddi derslerle yüklü.
Döngü...Döngü...Döngü...Öyküler her zaman mutlu sonla bitmez, mutsuz sonlarla başetmek gerek! Döngü...Döngü...Döngü...
Aki Kaurismäki ve ağabeyi Mika Kaurismäki filmleriyle zaman zaman günceme konuk olmuşlardı. Diğer izlenimler için lütfen başlıklara tıklayın:
Hamlet liikemaailmassa
Pidä huivista kiinni, Tatjana
Leningrad Cowboys
Mies vailla menneisyyttä
Tulitikkutehtaan tyttö
La Vie de Bohème
Calamari Union
I Hired a Contract Killer
Rikos ja rangaistus
Bir Kez daha Zombie ja kummitusjuna (Mika Kaurismäki)

5 Şubat 2015 Perşembe

Lust for Life

Irving Stone'un aynı adlı romanından Norman Corwin'in senaryosunu uyarladığı, Vincente Minnelli'nin 1956 yapımı Lust for Life filmi, 20. yüzyıl sanatını ciddi şekilde etkileyen, empresyonizmin öncülerinden Hollandalı ressam Vincent van Gogh'un yaşam öyküsünü anlatıyor. Film, Van Gogh'un bir din adamından, tutkulu bir ressama dönüşme sürecini çok iyi işlemiş. Vincente Minelli'nin Van Gogh'un renklerini yansıtmaktaki ustalığı, izleyiciyi kolaylıkla Van Gogh'un dünyasının içine alıyor. Yalnızlık, yokluk ve depresyonlar içindeki hayatına resimle anlam katan Vincent van Gogh benim de en sevdiğim ressamlardan biri, ayrıca kardeşi Theo'yla mektuplaşmaları da her daim kalbimi fethetmiştir.
Bir başka Vincent van Gogh filmi için lütfen tıklayınız:
Almond Blossom

3 Şubat 2015 Salı

46-okunen no koi

Takashi Miike'nin 2006 yapımı 46-okunen no koi / Big Bang Love, Juvenile A / 4.6 Billion Year Love / Aşkın 4.6 Milyar Yılı filmini izlerken, sevgili(m) kocamın aklına düşen sorunsal:
Karada yürürsün
Suda yüzersin
Havada uçarsın
Uzayda ne yaparsın?
Benim usuma düşen sorunsal: "Cennet ya da uzaya çıkış varsa, hangisine gitmek isterim?"

2 Şubat 2015 Pazartesi

Şubat 2015: Uğurlama / Karşılama

Geçtiğimiz haftasonunda, Ocak ayı, Taviani kardeşlerin (Paolo ve Vittorio Taviani) 1984 yapımı Kaos filmiyle uğurlandı, Şubat ayı, Werner Schroeter'in 1991 yapımı Malina ve Bigas Luna'nın 1987 yapımı Angustia filmleriyle karşılandı.