31 Mart 2011 Perşembe

Bütün Yollar Roma’ya Çıkar !

Magica Roma - Carte Postale !!!Alman arkadaşlarım iki ay kalmak üzere 23 Mart tarihinden beri Roma’dalar… İlk kartları dün akşam ulaştı. Zeit für nichts / Time for nothing / İstemediğin kadar boş zaman ! ZARFA BAKMA, MAZRUFA BAK..!İşte budur en büyük lüks diyor arkadaşım…Bütün yollar Roma’ya çıkarken işte budur hayat !
Roma’dan bahsedince Roberto Rossellini’nin 1945 yapımı Roma, città aperta / Rome, Open City / Roma, Açık Şehir filmini anımsamadan olmaz… Roberto Rosselini’nin “Savaş Üçlemesi”nin ilk filmi ve "İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımı"´nın ilk örneği olan bu film, 1944 yılında Nazi işgali altındaki Roma’da, bir avuç direnişçinin faşizme karşı verdiği mücadeleyi aktarır. Filmin senaryosu Roberto Rosselini, Federico Fellini ve Sergio Amidei’nin günce notlarından derlenmiş ve üstelik filmin çekimleri başladığında, kentteki işgal de tam olarak bitmemiştir. Filmin adı II. Dünya Savaşı sırasında müttefik olan Almanya ve İtalya’nın, savaş esnasında, başkent Roma’ya verdikleri “açık şehir” statüsünden yani Roma’nın askerden ve silahlardan arındırılmış şehir olarak, saldırılamaz bölge olarak nitelendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Lakin, elbette gerçekte kentteki durum böyle değildir. Siyah – beyaz, hüzünlü görüntüler eşliğinde, belgesel tadındaki film, savaşın kentte bıraktığı izleri, doğrudan yansıtır. Aldo Fabrizi ve Anna Magnani dışında, filmde yer alanlar tamamen amatör oyunculardır. Kısaca, Roma sokaklarından, izleyiciye, sıradan halkın direnişini inanılmaz bir yalınlıkla anlatan, arşivinizin olmazsa olmazı olan filmlerden biridir ROMA, AÇIK ŞEHİR
Roma, città aperta / Rome, Open City / Roma, Açık Şehir
Bütün yollar Roma'ya çıkar, bazen de "Yeni Roma"´ya yani İstanbul'a çıkar bütün yollar!

29 Mart 2011 Salı

Kontroll

Bir ilk film Kontroll / Control / Kontrol. Macar yönetmen Nimród Antal'in 2003 yapımı filmi biraz huzursuz, çokça komik, hayal dünyasında izlenimini veren ama bir o kadar gerçek, zaman zaman da aksiyon dolu. Ama açıkçası uzun süredir izlediğim en hoş film oldu diyebilirim. Budapeşte Metrosu’nda geçen film Bulcsú isimli bilet kontrolü yapan, geceleri de metroda yatıp uyuyan, metrodan dışarı çıkmayan bir ana karakter aracılığıyla yeraltında tren rayları üzerinde vagondan vagona dolaştırıyor izleyicilerini. Üstelik metro yolcularının ve metroda bilet kontrolü yapanların kabusu haline gelen bir de seri katil dolaşıyor yeraltındaki tünellerde ve gözüne kestirdiği metro yolcularını itiveriyor kaşla göz arasında trenlerin altına. Yeraltında çalışmaktan mıdır, her gün ve her gece metroda gidip gelen bir sürü insanla uğraşmaktan mıdır nedir dengeleri bozulmuş, depresif, uyumsuz, sorunlu bilet kontrolörleri arasından hemen sıyrılan, daha eğitimli birine benzeyen, düzgün konuşan, oldukça sakin birisi Bulcsú… Sanki yukarıda bir şey kafasına dank etmiş, bir anda herşeyi reddetmiş ve yeraltına inmiş gibi duruyor. Bir nevi yeryüzündeki hayata meydan okumuş, okumaya devam ediyor ve de devam edecek gibi görünürken genellemenin dışına çıkılmıyor; Bulcsú’yu yeraltından kurtaran elbette aşk oluyor !KONTROLL´DAN BİR KARE

28 Mart 2011 Pazartesi

Per Aspera Ad Astra

IN MEMORIAM ZÜHTÜ BAYAR
Hep hüzünlenerek okuduğum bilimkurgu öykü kitabı Geyşa Android Şirketi’nin yazarı Zühtü Bayar peşinden koştuğu yıldızlara doğru yola çıktı 26 Mart 2011’de…

  Per Aspera Ad Astra !  

O, bir arşivist, "sci-fi geek", gezgin, dergici, bilim-kurgucu, entellektüel, nümismat, avcı, sahaf, bohem, yazar, hippy, akvaryumcu, gazeteci, radyocu, şair, yazar, filozof, şövalye, rocker, "valkar", '68 kuşağından, her daim aşık, aynı anda hem ütopist hem de distopist... , komple bir egzantrik insandı... Gazeteci yazar oğlunun adını, Uzay Yolu'nun Atılgan'ından esinlenip, koyacak kadar... Türkiye'nin Lagari Hasan Çelebi'den sonra ikinci veya çağdaş anlamda ilk amatör roketini yapacak kadar... Yıldızlara uzanacak kadar...
Hakkında ardından yazılmış güzel bir yazı için buraya tıklayınız. Yıldızlarda "Filler Mezarlığı" var mıdır?

Fazlası için :
*Deli Kasap
*Manyak Savaşçı
DÜZELTME :
Sayın Atılgan Bayar Twitter'da şöyle demiş:

" Babam, benim adımı Atılgan isimli bilimkurgu dizisinden esinlenerek koymadı... Ve zaten, söz konusu dizi ben doğduktan çok sonra yayınlanmaya başlamıştı... Doğumumdan 1 yıl önce, Sovyet Rusya'nın gönderdiği uydudan esinlenerek koydu... O uydunun adı Atılgan idi..

Ayrıca, Atılgan Bey'in de beğendiğini belirttiği, Murat T.Diksöz'ün, Zühtü Bayar anısına kaleme aldığı yedi sayfalık yazısına şuradan ulaşabilirsiniz :
1.Sayfa
2.Sayfa
3.Sayfa
4.Sayfa
5.Sayfa
6.Sayfa
7.Sayfa

23 Mart 2011 Çarşamba

Kızgın Damdaki Kırgın Kedi

Elveda Liz..!
Belleğimde en çok Cat on a Hot Tin Roof / Kızgın Damdaki Kedi filminin kırgın, kızgın Maggie Pollitt’i olarak yer edinmiş Elizabeth Taylor’ın menekşe gözlerinin artık kapandığının haberini geçiyor ajanslar… Bilinmeyen dünyalarda Richard Burton’la buluşur mu acaba?
Elveda Liz...




`Cleopatra´, `Giant´, `Cat On A Hot Tin Roof´... Bu üç film Liz´in en iyi filmleri bence...

19 Mart 2011 Cumartesi

ÇOK YAKLAŞACAK..!

N.A.S.A. tarafından yapılan bir açıklamaya göre, Ay bu gece tam 18 yıl aradan sonra, Dünya’ya en yakın mesafede olacak ve Dolunay olarak görülebilecek. "Süper Ay" (Super Moon) olarak adlandırılan bu olay son zamanlarda Japonya'da meydana gelen deprem yüzünden herkesi korkutsa da, bilim insanları "endişelenmeye mahal yok" dediler. Yaklaşık olarak bir saat sürecek bu doğa olayı, T.S.İ.(Türkiye Saati İle) 21:00'da görülebilecek. Ay, her zamankinden %14 daha büyük ve %30 daha parlak görünerek; 18 yıl aradan sonra yeniden Dünya'ya 356.577 Km. uzaklıkta olacak.

Normalde, Ay'ın Dünya'ya ortalama uzaklığının 400.000 Km. civarında olduğunu belirtir ve bu durumu günceme kaydederek Evren'in sonsuzluğuna bırakırım..!(Yukarıdaki günün izi `Quid ad aeternum? / Bundan sonsuzluğa ne kalacak?´ imiş bu arada!)SÜPER AY !!!

18 Mart 2011 Cuma

18 MART ÇANAKKALE...

Bugün, "18 Mart Çanakkale Zaferi ve Çanakkale Şehitlerini Anma Günü"...
Yazılacak, söylenecek çok şey var. Fakat en iyisi sözü şaire bırakmak :
ÖNCE VATAN !
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 579
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "bu: bir Avrupalı!"
Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. (1)
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da, (2)
Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 580
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre. 581
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlâhî o metîn istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme" dedi.
Âsım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, (3)
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 582
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, (4)
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 583

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.



Mehmet Akif Ersoy


"579 , 580, 581, 582, 583" Kitapta(*) şiirin bulunduğu sayfa numaraları...
(1) İlk baskılarda : ...kum gibi, mahşer mi, hakîkat mahşer.
(2) İlk baskılarda : ...duruyor karşında,
(3) İlk baskıda : Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
(4) İlk baskılarda : Ebr-i nîsânı açık...

(*) = [ Safahât: Altıncı Kitap - Âsım ]


VATAN SİZE MİNNETTARDIR !
.

16 Mart 2011 Çarşamba

日本における災害

11 Mart 2011'de Japonya'yı önce deprem, sonra tsunami ve akabinde de radyasyon vurdu...
Başta AY'dan İzlenimler´in Japon izleyicilerine ve tüm Japon Ulusu'na geçmiş olsun diyorum.
Aşağıda durumu ironik bir şekilde yorumlayan bazı imajlar var. Bunları http://www.bobiler.org´dan aldım.
Japonya'nın felaketinin daha da büyümemesi ve yaralarının en kısa zamanda sarılabilmesi dileğiyle...
- bobiler.org´dan alınmadır -
- bobiler.org´dan alınmadır -
- bobiler.org´dan alınmadır -
- bobiler.org´dan alınmadır -
- bobiler.org´dan alınmadır - .

11 Mart 2011 Cuma

Hayallerim Kadar Frida ve İstanbul

AŞK VE ACIBaşucumda iki kitap var bu aralar... İlki 5 Mart’ta kızımla birlikte gezdiğimiz saatler boyunca keyfini sonuna kadar çıkardığımız Pera Müzesi’ndeki Frida Kahlo ve Diego Rivera Sergisi’nin ardından aldığımız Rauda Jamis’in Aşk ve Acı: Frida Kahlo kitabı, diğeri ise Cahit Kayra’nın İstanbul’un Yokuş ve Merdivenleri isimli kitabı… Kızımın idollerinden biri olan Frida’ya umarım en kısa sürede hem filmi hem de müzede çektiğimiz bir dolu fotoğrafla yeniden değineceğim fakat Cahit Kayra’nın benim de İstanbul’a ilişkin düşüncelerime fazlasıyla uyan şu sözlerini alıntılamadan duramayacağım: “Her kentin bir mantığı vardır. Ben İstanbul’un dağınık, ilkel ve sevecen mantığını severim. Bu sıradan değil, bana göre anlamlı bir ilkelliktir. Batının cetvelle çizilmiş, simetrik yolları bana güçten, zenginlikten başka bir şey anlatmaz. (…) Hayal kuramam oralarda. İstanbul’da ise şairin dediği gibi bir eski zaman mahallesinde, taş toprak harap bir merdivenden yokuş yukarı ağır ağır çıkarken dalıp gittiğim düşler dünyası yaşamın ta kendisidir benim için. Yaşam, gerçek yaşam sanki yalnız o yollardadır.”
Pera Müzesi’ne giderken İstiklal Caddesi üzerinde birden bana döndü ve şöyle dedi kızım; "ben küçükken ne kadar çok vakit geçirirdik bu caddede." Öylesine geçerken bile cadde boyunca ya da her sokağında, pasajında ayrı bir sürprizle karşılaşabileceğiniz bir yer İstiklal Caddesi... Onca kalabalığına, keşmekeşliğine, karmaşıklığına rağmen İstanbul'un en çok hayal kurulan caddelerinden biri kanımca.

İstanbul Film Festivali’nin 30. Yılı

2 – 17 Nisan 2011 tarihlerinde 200’ü aşkın filmi izleyicileriyle buluşturacak İstanbul Film Festivali . Onat Kutlar'ın dediği gibi "sinema bir şenliktir". Ne güzel, film günleriyle şenlenecek İstanbul'da bahar. Festivale ilişkin öyküler okumak ya da kendi öykünüzü eklemek için filmgibi30yil.com’a tıklayabilirsiniz.
İ.K.S.V. - 30.YIL - 2-17 NİSAN 2011

8 Mart 2011 Salı

Dünya Kadınlar Günü

8 Mart "Dünya Kadınlar Günü" veya tam adıyla "Dünya Emekçi Kadınlar Günü", tüm dünyada kutlanan uluslararası bir gündür. Sevgili(m) kocam ile de tanıştığımız gündür aynı zamanda! Oturduğumuz evi de zamanında 8 Mart'ta aldığımız için, kendisi o yıldan beri, "Dünya Kadınlar Günü" için ayrıca bir hediye vermeyi düşünmemektedir!

8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Müdahale sonucu çıkan hadiselerde, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi üzerine ve akabinde çıkan / çıkartılan yangında, çoğu kadın olan 129 kişi can verdi. 1910'da Danimarka'nın Kopenhag kentinde, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisi getirildi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi...

Bugünü "hatıra paralarımızdaki kadın" konusu ( teması ) ile taçlandırıyorum. Aşağıda göreceğiniz ve tıklayınca büyüyecek ve yeni pencerede açılacak olan Türkiye Cumhuriyeti hatıra paraları ( ve bilgileri ), kadın temalı paralarımızdan bir kısmıdır yalnızca... Bu yazıda değinmediğim, tedavül paralarımızdan, Acmonital-52 alaşımlı "25 Kuruş" ve "50 Kuruş"´un yeri ise ayrıdır.
Cumhuriyet'in Kadın İlkleri Serisi No.:1
Cumhuriyet'in Kadın İlkleri Serisi No.:2
Cumhuriyet'in Kadın İlkleri Serisi No.:3
Cumhuriyet ve Kadın
Dünya Kadınlarının 10.Yılı
F.A.O. - 1976 - 5 Kuruş - Kadının Süsü
F.A.O. 1979 - Köylü Kadınını Kalkındırma - Altın 1000 Lira
Türkiye´de Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkının 50.Yılı
(Resim ve resimlerdeki bilgiler Darphane sitesinden alıntılanmış ve blog yapısına uygun olacak şekilde düzenlenmiştir.)

4 Mart 2011 Cuma

Bir Sinema Mitosu: Orson Welles ya da Yurttaş Kane ?

ORSON WELLES - CITIZEN KANE“Lanetlenmiş, hezeyan derecesinde övülmüş, inkar edilmiş, göklere çıkarılmış, yasaklanmış, tüketilmiş, eleştirilmiş, methedilmiş Citizen Kane / Yurttaş Kane , sinema tarihinde söyleyecek en çok şeyi olan filmlerden biridir ve yirminci yüzyıl mitosuna dönüşmüş olan yaratıcısıyla (yani Orson Welles) mükemmelen değiştirilebilir.” diye bitirir Kübalı yazar Guillermo Cabrera Infante bir solukta okuduğum “Orson Welles: Bir Amerikan Mitosu” kitabını. (Kitap, yazarın 1962’de Havana’da verdiği konferansların yazıya dönüştürülmüş halidir.) “Ben filmleri sevmiyorum, film yapmayı seviyorum” diyen Orson Welles 1941’de ilk uzun metrajlı filmi Citizen Kane / Yurttaş Kane i çekerken farkında mıydı acaba filmiyle yer değiştirecek kadar özdeşleşeceğinin?

3 Mart 2011 Perşembe

Gölgeler ve Suretler

... GÖLGELER VE SURETLER...Derviş Zaim, çekebilmek için koşulların oluşabilmesini tam 14 yıl beklediği, 1963’te Kıbrıs’ta neler olup bittiğini aktardığı Gölgeler ve Suretler filmini anlatıyordu dün akşam TRT Türk’teki kültür-sanat programı "Bu Ülke" ´de. Derviş Zaim’in 2006 yapımı Cenneti Beklerken (minyatür) ve 2008 yapımı Nokta (hat) ile başladığı ‘Geleneksel Türk Sanatları’ üçlemesinin son halkası 2010 yapımı Gölgeler ve Suretler (gölge oyunu) filmi. Derviş Zaim filmi için "ilk bölünmenin filmi diye nitelendirilebilir" diyor ve ekliyor; "Ücra bir köyde geçen ve adadaki bölünmenin nelere yol açtığını gösteren bir film. O dönemi sessizliğe mahkum etmek, aslında çekilen bir insan acısını da unutmak demektir. Bu anlamda Gölgeler ve Suretler önemli bir çalışmadır." 1963 yılında Kıbrıs'ta Rumlarla Türkler arasında yaşanan gerilimli günleri anlatan filme, Kıbrıs'ta iki gala gerçekleştirilebilecektir. İlk gala 4 Mart'ta Lefkoşa'da, ikinci ise bir gün sonra yani 5 Mart’ta Rum Kesimi ile sınır olan Yeşil Hat'ta. Ülkemizde 11 Mart'ta gösterime girecek olan, Rum ve Türk oyuncuların Kuzey Kıbrıs’ta birlikte yer aldıkları ilk uzun metrajlı sinema filmi olan Gölgeler ve Suretler’i izlemeyi merakla bekliyorum.GÖLGELER VE SURETLER - FİLM AFİŞİ

2 Mart 2011 Çarşamba

Dabit deus his quoque finem !

Türkiye'den tüm blogspot(blogger) sitelerine erişim mahkeme kararıyla engellenmiş. Daha önce de olmuştu ve sonradan engel kaldırılmıştı. Gereksiz bir yasak. Basit bir DNS düzenlemesiyle herkes girebiliyor...

1 Mart 2011 Salı

Damlarda..! /// Déjà vu

Felidae´ taifesi damlarda!
Artık Mart'a girdik. Geceyarısından itibaren "Felidae" taifesi geri sayım işlemlerinin bitmesiyle, icraatlerine başladı!