31 Ekim 2007 Çarşamba

Saatlerinizi Ayarlayın

"Ayar saniyenin peşinden koşmaktır."
Saatleri Ayarlama Enstitüsü / Ahmet Hamdi Tanpınar

29 Ekim 2007 Pazartesi

Cumhuriyet....

Cumhuriyet Bayramı

Cumhuriyetimiz,
84 yaşında..!
.

26 Ekim 2007 Cuma

TokioHotel

TokioHotel
"It's killing me
We die when love is dead
It's killing me
We lost a dream
We never had
The world in silence
Should forever feel alone
'Cause we are gone
And we will never overcome
"

Bu sözler, şu sıralar kızımın sevdiği ve dinlediği, özellikle 12 yaş ve altındakilerin beğenisini yakalamış Alman rock grubu TokioHotel'in "Love is Dead" isimli şarkısından...Hiç hoşlanmamakla birlikte kızımızın TokioHotel ilgisinin geçici olduğunu düşünerek babası ve ben çok üstelemiyoruz.
Ama ben yine de "Schrei/Scream/Çığlık" şarkılarını duydukça gerçekten irkiliyorum ya ilgisi azalmazsa diye !
...

25 Ekim 2007 Perşembe

"Hiç kimse savaşı barışa tercih edecek kadar aptal değildir" der tarihin babası Heredot, "çünkü barışta oğullar babalarını gömerler, savaşta ise babalar oğullarını !"
Letyat Zhuravli Mikhail Kalatozov'un Letyat Zhuravli/The Cranes are Flying/
Turnalar Uçuyor
filmi sizi alıp uzaklara götürüyor tıpkı gökyüzünde süzülen turnalar gibi...Turnalar filmin başında cepheye giden askerler gibi,filmin sonunda ise umutlarımızın körelip kaybolması gibi uzaklara gidiyorlar Moskova semalarında...

"Turnalar tıpkı gemiler gibi
Gökyüzünde yelken açmışlar,
Beyaz turnalar, gri turnalar
Uzun gagalarıyla uçuyorlar..."


1957 yapımı bu filminde Kalatozov yine inanılmaz kullanmış kamerayı. Siyah-beyaz şiirsel bir anlatım... Temelde filmin ana konusu Veronica ile Boris'in aşk öyküsüne dayanıp sıradan bir melodram gibi gözükse de savaşın acımasızlığı, etkileri, Veronika'nın ruh hali Kalatozov'un gerçekçi anlatımı ve kameranın mükemmel kullanımıyla bezenerek derin izler bırakıyor !

Veronica Bu arada çok tuhaf ama bu film yer yer bir diğer çok sevdiğim film olan Metin Erksan'ın Sevmek Zamanı'nı anımsattı bana...Veronica'nın bakışlarında Meral'i
bulduğumdan mıdır acaba ?

24 Ekim 2007 Çarşamba

Soy Cuba

Soy Cuba Mikhail Kalatozov'un Soy Cuba/
I am Cuba/Ben Küba'yım
filmini izledim...Her şeye bakışım değişti ! Senaristlerden biri Rus şairi
Yevgeny Yevtushenko...Bir film
bu kadar mı görsel bir başyapıt ve şiirsel bir şölen olur ? Tamam bir propoganda filmi...Ama filmdeki dört ayrı öykü adanın Batista yönetiminden Küba Devrimine doğru yol aldığı süreci inanılmaz bir görsel dokunuşla anlatıyor...Kalatozov Amerikalılar'ın, toprak ağalarının Küba'yı nasıl sömürdüklerini ve Batista'nın da Küba'yı sömürenlerin nasıl kuklası olduğunu mükemmel bir kamera kullanımıyla aktarıyor...


Filmdeki anlatıcı ses film başlar başlamaz Yevtushenko'nun vurucu dizelerini ardarda sıralamaya başlıyor :

"Ben Küba'yım.
Bir zamanlar, Kristof Kolomb
burada karaya ayak basmıştı.
Günlüğüne şöyle yazmıştı:
"Burası bir insan gözünün...
...görebileceği en güzel yer..."
Teşekkür ederim, Bay Kolomb.
Beni ilk gördüğünde...
...şarkılar söyleyip gülüyordum.
Gemilerini selamlamak için
palmiyelerimin yapraklarını sallıyordum.
Gemilerinin mutluluk getirdiğini sanmıştım.
Ben Küba'yım.
Gemilerin, şekerini alıp...
...bana gözyaşı bıraktılar.
Garip şeydir şu şeker, Bay Kolomb.
İçindeki onca gözyaşına rağmen...
...hâlâ tatlı."

23 Ekim 2007 Salı

İstanbul'un sevdiğim köşelerinden biri

İstiklal Caddesi tüm kalabalıklığına rağmen İstanbul'un en sevdiğim yerlerinden biridir. Geçtiğimiz Cumartesi kızım ve çok yakın bir arkadaşımla oradaydık. Kaktüs Cafe'de buluşup sonra Tünel'e kadar indik.
Kızım henüz 5 - 6 yaşındayken onun piyano dersleri sebebiyle her haftasonu İstiklal Caddesi'nde zaman geçirirdik. O zamanki Atlas pasajı en sık uğradığımız mekanlardan biri idi.
İstiklal Caddesi
Çok değişmiş İstiklal Caddesi, pek eski tadı yok...En korkuncu da adım başı Starbucks ve Gloria Jeans kahve dükkanları !

22 Ekim 2007 Pazartesi

Koyu Mavi Kelebek

"Koyu Mavi" arkadaşımın doğumgünü bugün...Koyu Mavi arkadaşıma
koyu mavi bir kelebek...

19 Ekim 2007 Cuma

A AY...

Rüyalarımı önemserim ! Rüyalarımda anımsayamadığım tek bir an bazen günlerce beynimi kurcalayabilir ve beni rahatsız eder...
Dün akşam gördüğüm ve anımsayamadığım düş, Reha Erdem'in A Ay filminde, Yekta'nın sözlerine taşıdı beni..."Gördüğün herşeyi gösterebiliyor musun ? Rüyalarını gösterebiliyor musun ? Her gördüğünü gösterebiliyor musun ? Işığın yetiyor mu ? Netliğini ayarlayabiliyor musun ? Her gördüğünü gösterebiliyor musun ? Sadece görmeyi biliyor musun ? O fotoğraflara görmek için bak!!!.."
A Ay "Rüyanda gördüğün kuşlar, rüyanda gördüğün kuşlardır.. Onlar burada gördüğün kuşlara benzemezler. Onlar aynı dili bile konuşmazlar!!"
___
___

17 Ekim 2007 Çarşamba

Die Blechtrommel

Die Blechtrommel
İzlediğim filmlerde bazı kareler hiç aklımdan çıkmaz ve en olmadık zamanlarda tekrar tekrar gözümün önüne geliverir. Günther Grass'ın romanından uyarlanan, gerçeküstü imgelerle ve kara mizahla bezenmiş rahatsız edici film Die Blechtrommel / Teneke Trampet'teki çocuk oyuncunun suratı sabahtan beri peşimde ! Yetişkinlerin davranışlarından tiksinti duyan Oscar üçüncü doğum gününde artık daha fazla büyümeyi reddedip doğum günü armağanı olan teneke trampeti çalmayı tercih ediyor. Küçük Oskar yaşlandıkça yetişkinlerin iki yüzlü davranışlarını gözlemlemeye devam eder ve değişmez bir ritimle bıkmaksızın teneke trampetini çalar. Bu kendisi için bir bakıma çevresindeki dünyayı kontrol etme yöntemidir.

16 Ekim 2007 Salı

Mutluluk Kapısı

Dersaadet...Çok isimli İstanbul'un en sevdiğim isimlerinden biri ! Mutluluk kapısı...

9 Ekim 2007 Salı

Ay Tanrıçası

Birbiri ardına üç doğum günü kutlaması...5 Ekim yeğenimin, 7 Ekim kızımın ve 8 Ekim ablamın doğumgünü...
Kızım dolu dolu 12 yaşında ! Onu büyürken izlemek çok güzel...

3 Ekim 2007 Çarşamba

Korkularınızdan Korkmayın!

Das Glück ist nicht immer lustig !
(Mutluluk her zaman keyif vermez !)
Rainer Werner Fassbinder'in Angst essen Seele auf / Korku Ruhu Kemirir isimli filmi dün akşamdan beri zihnimde...

2 Ekim 2007 Salı

Fahrenheit 451

Fahrenheit 451
Ray Bradbury'nin
Fahrenheit 451 isimli
bilim-kurgu romanı
François Truffaut tarafından sinemaya uyarlanmıştır.
451 Fahrenheit kitap kağıdının tutuşma sıcaklığı. Yazılı herşeyin yasak olduğu bir toplumda geçiyor eser. İnsanlar televizyonda sadece beyin yıkayıcı şovlar izliyor. Yönetim okumayan insanların düşünmeyeceğini ve de mutsuz olmayacağını öngörüyor. Kitap bulundurmanın suç olduğu bu gelecekte itfaiyecilerin tek görevi kitap yakmak. Kitapların imha edilmesine karşın isyancıların uyguladığı çözüm her kişinin bir kitabı ezberlemesi ve "kitap-insan"lara dönüşmesi...Filmde ilk gözüken kitap Cervantes'in Don Quixote / Don Kişot'u...Ana karakter Montag kitap yakan bir itfaiyeciden kitap-insan'a dönüşüyor eserde.
Yel değirmenleri ile savaşmak gerek !