28 Nisan 2011 Perşembe

Le Couperet

Costa-Gavras’ın Donald E. Westlake’in The Ax isimli romanından uyarladığı 2005 yapımı Le Couperet / The Ax / Ölümcül Çözüm filmi kapitalist sistemin en acımasız kozlarından biri olan işsizlik sorununu gayet sakin ama bir kadar vurucu bir tarzda zaman zaman da gererek irdeliyor.Bruno DavertBruno Davert (José Garcia çok hoş canlandırmış) adında farklı bir Don Kişot var bu filmde ana kahraman olarak. Onbeş yıl işverenlerine büyük bir bağlılıkla çalıştığı, müdürlerinden biri olduğu kağıt fabrikasından “kaynakların yetersizliği” sebebiyle kovuluyor Bruna Davert ama umutsuzluğa kapılmıyor ve kısa sürede iş bulacağını düşünüyor. Fakat işler Bruno’nun düşündüğü gibi gitmeyecek ve geride kalan neredeyse üç yılın sonunda halen işsiz olarak umutsuzca iş ilanlarına başvururken bulacaktır kendisini. Davert ailesiKarısı ve biri kız biri erkek iki çocuğuyla Strasbourg’un banliyölerinde oturan Bruno’nun ödenmesi gereken kredi borçları, karşılanması gereken küçük burjuva ihtiyaçları vardır. Yavaş yavaş
karşılanamayacak duruma gelirken gereksinimler, Bruno hayli “Makyevelist” bir çıkış yolu bulacak, vahşi kapitalist sistemin insan hayatını umursamazlığına daha keskin bir umarsızlıkla cevap verecektir.Rakiplerinizi rakipleriniz olmaktan çıkartmak gerek !Kapitalizmin yozlaştırdığı bireyler bu tür sonuçlara gebe kalacaklar mıdır diye düşünmeden edemiyor insan ve hayli acımasız da olsa filmdeki kahramanın yaşadıkları ve yaşattırdıkları, gülümseyerek izleyebiliyorsunuz filmi. Elbette kurgu olduğunun bilincinde olarak izliyorsunuz ama ya bu kurgu gerçekleşirse diye de aklınıza takılıyor rakiplerinizi baltalama fikri !
Bu arada yazmadan geçemeyeceğim; DVD’deki yaklaşık 20-25 dakika süren kamera arkasında Costa-Gavras’ın ne kadar ayrıntılarda kaybolan, titiz, sabırlı bir yönetmen olduğunu da gözlemliyorsunuz. Neredeyse filmi izlemek kadar keyifliydi kamera arkasını izlemek !

26 Nisan 2011 Salı

Dusty Springfield söylüyor:
"The Windmills Of Your Mind"

Plüton'da KahvaltıUzun zamandır TV'de film izlememiştim. Dün akşam Neil Jordan'ın 2005 yapımı Breakfast on Pluto / Plüton'da Kahvaltı filmine rastlayıp geç vakte kadar izleyince, sabahın erken saatlerinden beri "...like the circles that you find /in the windmills of your mind..." dizeleri takılıverdi usuma...

25 Nisan 2011 Pazartesi

Eden à l'Ouest

Costa-Gavras (Konstantinos Gavras) 2009 yapımı Eden à l'Ouest / Eden is West / Cennet Batıda filminde mülteci sorununu yer yer hoş bir ironiyle irdeliyor, oldukça inceden sistem eleştirisi yaparak mülteci sorununu yumuşak bir biçimde gözünüze gözünüze sokuyor. Film daha iyi olanaklar için Batı’ya gitmeye çalışan ana kahraman Elias’ın (Riccardo Scamarcio canlandırıyor) yolculuğu… Nereli olduklarını tam olarak anlayamadığımız mültecilerin doluştuğu teknede, Akdeniz'in serin suları üzerinde tanışıyoruz Elias’la.Kaçak göçmenler Batı'ya doğru giderken...Diğerlerinden hemen sıyrılıyor Elias, ayakları üzerinde durabilen, biraz uyanık, algıları açık biri izlenimini veriyor. Her bulduğu fırsatta bir yıldır çalıştığı Fransızcasını geliştirmeye çalışıyor, sahil güvenliğin yaklaştığını anladığı anda kendini sulara bırakıp gücünün yettiğince yüzerek uzaklaşıyor tekneden diğer kaçak göçmenlerle ortak kaderi paylaşmamak, kendi kaderini belirleyerek Batı’ya ulaşmak için ! Uzun gecenin sonunda ertesi sabah uyandığı sahilin çıplaklar kampı olduğunu algılıyor. Kampın adı da hayli ironik: “Cennet”. Elias bir şekilde ya çalışan ya da kampa tatile gelmiş gibi davranarak ve yakalanmayarak, oyununda katılımcı olarak yer aldığı kampa gösteriye gelmiş olan sihirbazın “Paris'e gelirsen, beni Lido'da bulabilirsin” sözü üzerine hedefini belirleyerek yolculuğuna devam ediyor tırlar, arabalar, kamyonlar, at arabaları üzerinde.Sihirbaz ve EliasElias’ın yol boyunca karşılaştıklarını yer yer gülümseyerek bile karşılıyorsunuz, üstelik içiniz umutla dahi doluyor Elias yolculuğu boyunca iyi insanlarla karşılaştıkça. Elias binlerce kilometre kat edecek, çıplaklar kampındaki Alman kadının kendisine bir nebze yardım olsun diye verdiği iki kuruş parasını kaptıracak, tuhaf insanlarla yüz yüze gelecek, bir dolu olaydan sonra en sonunda hedeflediği Paris’e varacak. Paris’te yaşadığı bir sürü maceradan sonra da sihirbazın gel beni gör dediği Champs-Élysées üzerindeki Lido’ya ulaşacak, parkta çocuklara gösteri yapan sihirbazı bulacaktır. Sihirbazın karşına dikilip “Ben Elias, Paris'e gelirsen, gel, beni gör." demiştin diyecektir. Sihirbaz Elias’a bakacak tanımaz gözlerle; “İşte Paris’tesin ve beni gördün” diyerek eline bir sihirli değnek tutuşturacak ve ardına bakmadan arabasıyla uzaklaşıp gidecektir.Pek sihirli değnek !Sihirli değnek ellerinde düşlediği, daha iyi koşullar, daha iyi bir hayat için geldiği Paris’tedir Elias! Kaçak göçmen olarak kapitalist sistemin çarklarında nereye kadar devam edecektir? Sihirli değneği işe yarayacak mıdır? Elias sihirbazı ararken kendisine “bu dünya öyle bir çöplük ki, onu ancak bir sihirbaz değiştirebilir” diyen garsonun dediği gibi dünyayı olmasa bile kendi yazgısını değiştirebilecek midir?
Değneğin işe yarayıp yaramadığını izleyicisine bırakırken Costa-Gavras kalbim Elias’ın başarmasından yana elbette, ancak böyle olmayacağını biliyor mantığım. Oysa gerçekte de cennet falan değil Batı ! Sözümona uygar dediğimiz (kime ve neye göre?) Batı kendi bireylerini giderek yalnızlığa mahkum ederken, kendisine kavuşmak için onca uğraş verenleri de pek güzel sistemine dahil ediyor doğrusu.

Filmin adıyla ilgili bir not IMDB’den: Costa-Gavras’ın Eden à l'Ouest / Eden is West / Cennet Batıda filminin adı, Elia Kazan’ın John Steinbeck'in aynı adlı eserinden uyarlanmış 1955 yapımı East of Eden / Cennetin Doğusu filmine ironik bir göndermeymiş aynı zamanda ! Film, ayrıca, okulunu bitirir bitirmez Yunanistan'dan Fransa'ya göç etmiş olan Costa-Gavras'ın kişisel deneyimlerine de dayanmaktaymış.Cennet Batıda

23 Nisan 2011 Cumartesi

Büyük ve Küçük 23 Nisan..!

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
Bugün 23 Nisan
Neşe ve umut doluyor insan


Vedat Duman 2010 H.P. Kataloğu ile Büyük ve Küçük 23 Nisan H.P.Sevgili(m) kocam, geçenlerde senede bir düzenlenen büyük bir para, madalya, obje ve efemera müzayedesine
( http://www.peramezat.com ) katıldığında, müzayedeye katılanlar arasında, Ankara'dan gelen hatıra para koleksiyonculuğunun duayenlerinden Sayın Vedat Duman ( http://vedatduman.com ) ile nihayet tanışma fırsatı bulmuş... Boş bir zamanında Vedat Bey'in kataloğuna yeniden göz atmış akabinde (Ne konuştuklarını söylemedi!)... Bugünün 23 Nisan olması nedeniyle, güzide kurumumuz Darphane'nin 2001'de çıkarttığı "küçük" ve 2002'de çıkarttığı "büyük" 23 Nisan Hatıra Paraları bahis konum.Küçük 23 Nisan H.P. Darphane bilgileri...Küçük olan, çıkarıldığında "küçük" olduğu bilinmiyordu. Tıpkı 2.Dünya Savaşı çıkmadan, ilkine 1.Dünya Savaşı denmeyip, Harb-i Umumi / Genel Savaş denmesi gibi..! Küçük olan, bronz üzerine gümüş okside kaplama.
Büyük 23 Nisan H.P. Darphane bilgileri...2002 senesinde çok az değişiklikle aynı sayılabilecek para kalıbıyla, daha büyüğü basıldı 23 Nisan H.P.'sının. Bu kez tamamen 925 ayar gümüş kullanıldı ve gene okside baskı tekniği ile yapıldı. Şu ana dek Darphane'nin bastığı en büyük hatıra paradır. Bundan çok daha büyük basılmış Darphane ürünleri vardır fakat onlar H.P. değil, madalyon vb.'dir. Bu hatıra paramıza, bazı koleksiyonerler "kapsül çatlatan" derler.
60 mm. çapındaki para için Darphane'nin özel yaptırttığı kapsül, her nedense bu paraya sahip olan koleksiyoncuların çoğunun dediğine göre çatlıyor..! Sevgili(m) kocam ile koleksiyonumuzda bulunanınki de öyle oldu. Sevgili(m) kocam, özel olarak üretilmiş 62mm.'lik başka bir kapsülle değiştirip, kapsül iç çeperlerine minik destekler koydu! Bu paranın sertifikası da standart sertifikalardan iridir.
Küçük 23 Nisan H.P. ve katalog...Vedat Duman'ın çıkarttığı 2010 baskılı katalogda, küçük için 70, büyük içinse 320 US$ değer biçilmekte. Rakamlar, görece olabilir. Zaten önemli olan, bu işin tüccarı olmadığımıza göre, paraların bizlere verdiği manevi değer. Uzun süredir koleksiyonumuzda bulunan bu paraların üzerindeki motifler dikkatle incelenmeli.Büyük 23 Nisan H.P. ve katalog...Bu paraları standart H.P. saklanılan kadife yüzeyli özel ahşap kutularda değil, eskiden üretilmiş kadifeden özel Darphane keselerinde saklıyor Sevgili(m) kocam ! Her iki para da 15.000'er adet basılmış ama küçük olan 1583, büyük ise 863 satış rakamına ulaşmış. Biliyorsunuz satış süresi sona erince, kalan hatıra paralar eritiliyor Darphane tarafından. Bunlarda da öyle oldu ve günümüze kalanlar belki satılan 1583 ile 863 adetten daha da azdır. Son zamanlarda değerli metallerin daha da değerlenmesiyle, çok satılan ve yeterli koleksiyon değeri kazanamamış kimi hatıra paraların Kapalıçarşı ve benzeri yerlerde de metalleri için eritildiğini duyuyoruz... Böylece geleceğe kalabilenlerin koleksiyon değerleri iyice artacak!!!
23 Nisan, herkese ama en başta Türk ve sonra tüm Dünya Çocukları'na kutlu olsun !Büyük ve küçük 23 Nisan Hatıra Paralarıyla bir enstantane.
.

22 Nisan 2011 Cuma

Ne demek bu "kimim ben?"

Per Günt
``Öyle bir hikâye ki bizimkisi
kahramanına dar gelmiş dünya sanki.
Norveç'te anayurdunda,
dağlarda cinlerin sarayında,
Fas çöllerinde bedeviler arasında,
Mısır'da Sfenkslerin ardında,
kral olma tutkusuyla,
girmediği kılık, yapmadığı iş kalmasa da
vazgeçmemiş asla benliğinden ayrılmaya.
Rüyalarla masallar,
hayallerle yalanlar,
aslında aralarında ipincecik bir sınır var.´´

Anneler ve kızları olarak öğreneceğiz Henrik Ibsen'in yazdığı Edvard Grieg'in müziklerini bestelediği Peer Gynt (Per Günt) müzikli oyununda; "Birinin kendisi olması ne demek? Göründüğümüz gibi miyiz? Yoksa kimsenin bilmediği ve bilemeyeceği bir BEN var mı içimizde? İçimizdeki BEN'i ne kadar koruyabiliriz? Doğru her zaman doğru mudur? Bazen birisi için doğru olan başkası için yanlış olamaz mı?"
Oyun dönüşünde kızımdan ``I Dovregubbens hall / Dağ Kralının Salonunda´´ suitini dinlemenin hayaliyle haftasonuna başlamak ne güzel!

19 Nisan 2011 Salı

Z : ÖLÜMSÜZ

Grigoris Lambrakis 1961 yılında Yunanistan’da komünistleri ve sosyalist sol güçlerin çoğunu temsil eden Birleşik Demokratik Sol Partisi’nden (EDA) milletvekili seçilir.Grigoris Lambrakis Yunanistan’ın barışçı bir dış politika uygulaması gerektiğini savunan "Uluslararası Barış ve Huzur Komitesi"´ni kurar. Komite, 21 Nisan 1963’te Yunanistan’ın nükleer silahlanma yarışında bir piyon olarak kullanılmasını protesto etmek amacıyla bir yürüyüş düzenler. Bu eylem sadece Yunanistan’da değil tüm dünyada ses getirirken, elinde barış pankartıyla yürüyüşe destek veren Lambrakis dışında, eyleme katılan herkes tutuklanır (tutuklananlar arasında Mikis Theodorakis de vardır)... Milletvekili olduğu için dokunulmazlığı olan Lambrakis, pankartıyla tek başına Atina’da meclise kadar yürüyüşünü tamamlar tamamlamasına ancak, yürüyüşünün sonuna doğru polis Lambrakis’e de müdahale eder. Devamlı ölümle tehdit edilmesine rağmen demokrasi mücadelesinden vazgeçmeyen Lambrakis, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve NATO’nun soğuk savaş politikalarına karşı çıkarak, Yunan Devleti'nin baskıcı ve antidemokratik politikalarını cesurca eleştirerek, kendisini yavaş yavaş devletin karanlık güçlerinin hedefi haline getirmektedir...
Grigoris Lambrakis, 22 Mayıs 1963’de Yunanistan’ın Selanik şehrinde, ABD’nin Yunanistan’a nükleer füze yerleştirmesi aleyhine yaptığı konuşmanın ardından, aşırı sağ görüşlü iki kişinin saldırısı sonucu ağır yaralanır ve beş gün sonra hayatını kaybeder. Olay, polislerin gözleri önünde gerçekleşmiştir lakin polis duruma katillerden biri Lambrakis’i dinlemek üzere toplanan vatandaşlarca yakalanınca müdahale etmiştir; daha evvel değil.ZÖlümünün ertesi günü başkent Atina’da yaklaşık yarım milyon kişinin katılımı ve “Lambrakis Yaşıyor” ("Z" yani Zei = İngilizce "´He´ Lives" = Türkçe "´O´ yaşıyor") sloganlarıyla Lambrakis’e görkemli bir cenaze töreni yapılır. Lambrakis, giderek Yunanistan'da özgürlüğü ve demokrasiyi savunan her kesimden insanın temsilcisi haline dönüşür.`Z´ - AfişSoruşturmayı yürüten savcı Christos Sartzetakis (ki ileride Yunanistan Cumhurbaşkanı olacaktır) deyim yerindeyse, çetin ceviz olduğu için, Yunan Devleti'nin karanlık güçleri tarafından örtbas edilmesi istenen her noktayı, açığa çıkartır. Lambrakis’in, polis şefinin yönlendirmesiyle, komünistleri toplumun hastaları, kendilerini de toplumun sağlıklı unsurları olarak gören aşırı sağcı olan Kralcı Hristiyan Örgütü’nün (CROC) komplosuyla saldırıya uğradığı gözler önüne serilir. Sorumlular tek tek yargı önüne çıkarılır ama gelin görün ki, 1967’deki Albaylar Cuntası ile soruşturmayı yöneten Christos Sartzetakis hapse girecek, Lambrakis’in partili yoldaşları da ya sürülecek ya da kazara öleceklerdir. Bu cunta ve uzantıları ta 1974'te Türkiye'nin Kıbrıs'a Barış Harekatı yapmasına dek kalacaktır...
Vassilis Vassilikos, Grigoris Lambrakis’in hayatını ve öldürülmesini “Z” adlı politik romanıyla ölümsüzleştirir. Yunan asıllı Fransız yönetmen Costa-Gavras da (Konstantinos Gavras), Vassilis Vassilikos’un romanını, Jorge Semprún ile birlikte sinemaya uyarlar ve 1969’da, kendisine uluslararası başarı sağlayacak Z / Ölümsüz filmini çeker. Z şu sözlerle başlamaktadır: "Gerçek kişiler ve olaylarla herhangi bir benzerlik tesadüfi değildir. Herşey kasıtlıdır.”
Filmin hangi ülke, hangi kentte geçtiği tam olarak hiçbir zaman belirtilmez. Gene de bir şekilde biliriz ki, anlatılanlar, 1963 yılında Yunanistan’da öldürülen sol görüşlü Yunan milletvekili Grigoris Lambrakis’in suikastinin perde arkasındaki olaylardır ! Costa-Gavras'ın birlikte çalışmaktan her zaman hoşlandığı Yves Montand, Grigoris Lambrakis’i, sevdiğim oyuncu ve bence öncelikle "Konformist" demek olan Jean-Louis Trintignant ise gözüpek soruşturma savcısını canlandırmıştır. Trintignant bu rolüyle Cannes Film Festivali'nde en iyi erkek oyuncu ödülünü alır. İki küsür saatlik Z , kanımca politik sinemanın köşetaşlarından birisi. Kitabı okumadım ama oldukça iyi bir uyarlama olduğu izlenimini veriyor film. Filmin kurgusu çok başarılı ve elbette Mikis Theodorakis’in müzikleri muhteşem. Hiç tereddütsüz diyebilirim ki müzikleriyle bütünleşmiş filmlerden Z .

Yunanistan’da askeri darbenin arkasından yasaklananlar jenerik öncesinde ekranda kayarken son kare tüm olanların da özeti gibidir:
``...
ve....
Z harfi (Yunan alfabesinde ’Z’ harfi yani "Zei", ‘ölümsüz’ ve ‘O yaşıyor’ anlamına geliyor)...´´

Edinin, izleyin, eğer meraklıysanız ve yapıyorsanız sinema arşivinize mutlaka katın !`Z´ - Kapak

9 Nisan 2011 Cumartesi

Akdeniz'in Muhteşem Sebzesi

Cumartesi enginarıEnginar mevsimi geldiğinde sokağımızın başında enginarlarını satmaya başlayan "Enginar Amca"´dan alınır kalbe dost, muhteşem enginarlar, hiç aksatmadan her Cumartesi sabahı... Enginar mevsimi boyunca Cumartesileri evimizin değişmez kokusudur limonlu enginar kokusu... Kızım bu sabah piyano dersi öncesinde Ridley Scott'un 1991 yapımı Thelma & Louise filmini yeniden izlemeye karar verince, hazır lezzetli enginalarımı pişirmişken ben de kendimi Susan Sarandon ve Geena Davis´in katettiği yollara bıraktım ekranda... Küçük bir haftasonu tatili planının nasıl değişebileceği üzerine oldukça başarılı bir senaryo üzerinden iki küsür saatin nasıl geçtiğini (sinemada gösterime girdiği zaman dahil beşinci kez izliyor olsanız bile) size hissettirmeyen bir yol fimi Thelma & Louise . Büyük Kanyon (Grand Canyon)'da öykü sonlanırken geride kalan fotoğraf karesinin uçuşup Hal (Harvey Keitel)´ın suratına çarpmasını hayal etmişimdir hep !Louise ve Thelma
Ev güzel, enginar güzel, evde sinema keyfi güzel ! Kimi zaman yapılan en güzel yolculuk oturduğunuz yerden yapılandır!

1 Nisan 2011 Cuma

Erguvan Zamanı Yaklaşırken...


Nisan

İmkansız şey
Şiir yazmak
Aşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan Nisansa.

Orhan Veli Kanık