28 Ağustos 2007 Salı

Yine, yeni, yeniden... : Dolunay!

Hüzünlü Ay

Gece dolunay var !
Hep olacak ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...

22 Ağustos 2007 Çarşamba

El Ángel exterminador

absürd yemekLuis Buñuel 1962 yılında Meksika'da gerçekleştirdiği son iki filminden biri olan
El Ángel exterminador / Yokedici Melek (diğer film Simon del desierto / Çöllerin Simon'udur) ile yine gerçeküstücülüğün doruklarındadır. Herşey burjuva ev sahiplerinin bir grup davetli ile birlikte malikanelerine gelmesiyle başlar. Evin kahyası dışında tüm çalışanlar sırayla ayrılırlar ve yemeklerini bir türlü yiyemeyen davetliler ise eve tıkılıp kalarak günlerce dışarı çıkmayı başaramazlar. Buñuel burjuva yaşam, dinsel ögeler ve örgütsel oluşumlarla çok güzel dalga geçer filminde. Burjuva o kadar işe yaramazdır ki çalışanları olmadan bir türlü bir şey başaramazlar ve absürd olaylar dizisi birbirini kovalar. Tam filmin sonunda evden çıkmayı becermişken aynı durumun kilisede başlarına gelmesi de ayrı bir keyif doğrusu !

14 Ağustos 2007 Salı

Pink Martini'den Brazil

Brazil...
Where hearts were entertaining June
We stood beneath an amber moon
And softly murmured someday soon...
We kissed...
And clung together
Then...
Tomorrow was another day
The morning found me miles away
With still a million things to say
Now...
When twilight dims the skies above
Recalling thrills of our love
There's one thing I'm certain of
Return...
I will...
to old...
Brazil.

Brazil...
Terry Gilliam'ın kara komedi filmi Brazil'in aynı isimli şarkısının Pink Martini yorumu ile uyanınca bu sabah, doğaldır ki sözleri ve müziği aklıma asılı kaldı...En kısa zamanda tekrar izlemeli Brazil'i...


(Şarkının asıl ismi Aquarela do Brasil,

Ary Barroso tarafından 1939 yılında bestelenmiştir.)

8 Ağustos 2007 Çarşamba

Luna Lounge'da saksofon çalarken...

Lost Highway Hotel
Uzun süredir bir filmi izlerken hiç bu kadar gerilmemiştim. "Dick Laurent is dead / Dick Laurent öldü." sözleriyle başlayıp biten
Lost Highway / Kayıp Otoban filmi sevgili(m) kocama göre David Lynch'in en iyi eseri...
Bill PullmanFilmin ana karakterlerinden Fred Madison (Bill Pullman) Luna Lounge'da tenor saksofonunu döktürüyor. Filmin ilginçliği ve güzelliği bir yana müzikleri gerçekten büyüleyici...Sevdiğim şarkılardan biri olan Screaming Jay Hawkins'in "I put a spell on you/Sana büyü yaptım" şarkısının Marilyn Manson uyarlaması da pek hoş olmuş. Ben kimim, sen kimsin, kimlik bölünmesi de nereden çıktı ? Semboller arasında kaybolup gidiyorsunuz film süresince...Hiç bir şey göründüğü gibi değil David Lynch'in filmlerinde...Mystery Man




Perdeyi aralayan gizemli adamdan sakının !

7 Ağustos 2007 Salı

Radio Days

radyolu günler
Çocuk Saati ve Arkası Yarın programları ile büyümüş bir birey olarak radyolu günlerin benim yaşamımda da önemi oldukça fazladır. Woody Allen'i değil ama filmlerindeki pırıltıları çok severim. Radio Days filmini seneler sonra buruk bir keyifle tekrar izledim.

2 Ağustos 2007 Perşembe

Le Fantome de la Liberte

nedir bu ?
Luis Buñuel'in Le Fantome de la Liberte / Özgürlük Hayaleti filminde sahneler düş mantığında mekandan mekana, zamandan zamana geçerek sergileniyor.




Film, Napolyon döneminde İspanyol vatanseverlerin "Kahrolsun özgürlük!" ve "yaşasın zincirler!" sloganlarıyla kendilerini idam etmek üzere olan idam mangasını kışkırttıkları sahneyle açılıyor. Bu sahnenin hemen bitiminde aslında bu sahnenin hizmetçinin okuduğu kitaptan bir sahne olduğunu anlıyoruz. Sahne tekrar değiştiğinde, parktaki bisikletli küçük kızlara fotoğraflar veren bir adam görürüz; bu fotoğraflar turistik yerlere ait fotoğraflardır. Ancak küçük kız ve hizmetçi eve döndüklerinde, kızın annesi ve babası tarafından bu fotoğraflar pornografik fotoğraflar olarak algılanır. "Simetri hastasıyım" der küçük kızın babası örümceğin yer aldığı çerçeveyi salonda yerleştirirken. Sonra bir binanın tepesindeki tüfekli bir adamın rastgele yoldan gelip geçenleri öldürdüğüne tanık oluruz. Adam serbest bırakılır mahkemede ve kahraman olarak selamlanır. Aslında orada olan ama ailesi, öğretmenleri ve polis tarafından aranan kayıp kızı görürüz bir diğer sahnede. Tüm sahneler arasında en unutulmaz olanı da, şık giyimli bir grup yemek davetlisinin bir yemek masasının etrafında klozetlere oturmuş halde sohbet etmeleridir. Karınları acıktığında utana sıkıla izin isteyip yemek yiyebilecekleri özel küçük bir odaya geçerler ve odanın kapısını kilitleyip tek başlarına yemeklerini yerler. Bu filminde 75 yaşında olan Buñuel, tüm kuralları ve kurumları alt üst ederek halen nasıl huzur bozabileceğini yine görkemli bir şekilde sunmaktadır. Yerleşik düzendeki herşey ters düz olmaktadır.