30 Temmuz 2007 Pazartesi
Düşler İçinde Düşler
"Le Charme Discret De La Bourgeoisie" / The Discreet Charm of the Bourgeoisie / Burjuvazinin Gizli Çekiciliği; en sevdiğim Buñuel filmi. 1900 doğumlu olan Luis Buñuel, 1972 yılında çektiği bu filminde 72 yaşındadır. Düşler içindeki düşleri anlatan, bir türlü gerçekleşmeyen bir yemek üzerine kurgulanan, üst sınıfın temel olguları, kilise, kurumların anlamsızlıklarıyla dalga geçen film ile ilgili ayrıntıları Buñuel, Son Nefesim isimli otobiyografik kitabında (Çeviri İlkay Kurdak, İmge Kitabevi yayınları) hoş bir şekilde aktarıyor;
"Silberman (Serge Silberman, filmin yapımcısı) bir gün bize, başından geçen bir olaydan sözetmişti. Biz de o sıralar, tekrarlardan oluşan bir ön hikaye arıyorduk. Silberman akşam yemeği için, örneğin bir salı, evine konuklarını çağırmıştı. Ama bundan hem karısına söz etmeyi unutmuştu hem de aynı akşam kendisinin de dışarda yemek yiyeceğini... Saat dokuzda, konuklar, ellerinde çiçeklerle gelmişler. Silberman evde yok tabi. Ayrıca karısı da her şeyden habersiz, yemeğini yemiş ve üstünde sabahlığı, yatmaya hazırlanıyormuş. Onu bu halde bulmuş konuklar! Bu sahne Le Charme Discret De La Bourgeoisie'nin ilk sahnesi oldu. Geriye kalan, olasılıkları fazla abartmadan, bir grup arkadaşın birlikte akşam yemeği yemeye çalışmaları ve bunu da bir türlü gerçekleştirememeleri gibi türlü şekilde düşünülmüş sahneleri birbiri ardından getirmek olacaktı. Çalışma oldukça uzun sürdü. Senaryonun beş farklı versiyonunu yazmıştık. Akla uygun ve her gün rastlanır türden olan böyle bir gerçek olay ile, yine de pek akıl almaz bir izlenim bırakmaması gereken üstüste gelen beklenmedik olaylar arasında, sağlam bir denge kurmak durumundaydık. İmdadımıza yetişen yine bir düş oldu. Hatta, düşün içinde bir düş bile diyebiliriz buna. Sonuç olarak bu filmde sek martinimin formülünü vermiş olduğum için çok memnunum. Çekimden unutulmayacak anılar: Film çekimi sırasında oldukça sık yiyeceğe ihtiyacımız olduğu için, oyunculardan özellikle Stephane Audran, yiyip içeceğimiz şeyleri tepsi içinde getiriyordu bize. Saat beşe doğru on dakika başımızı dinlemek için ara vermeyi alışkanlık haline getirmiştik.
Video ile çalışma alışkanlığı kazanmam,1972'de Paris'te çektiğim bir filmin çekim sonrasına rastlar.İlerleyen yaşım nedeniyle yinelenen çekimleri kamerayla izleme konusundaki eski alışkanlığımı kaybetmiştim. Bunun için, kameramanın aldığı görüntülerin aynısını benim de izleyebilmemi sağlayan bir ekranın karşısına oturuyor böylece de hem kareyi hem de oyuncuların konumunu koltuğumdan düzenleyebiliyordum. Bu yöntem beni zaman kaybından ve bir sürü yorgunluktan kurtarmıştı. Bir tabloyu veya bir kitabı yeni bir bakış açısıyla görmeyi sağlayan ve beklenmedik biçimde bir veya bir - iki sözcük bulmaktan ibaret gerçeküstücü bir alışkanlık vardı. Birkaç kez bunu sinemaya uygulamaya çalıştım. Örneğin; "Un Chien Andalou", "L'age D'or" ve "El Angel Exterminador" gibi. Senaryo üstünde çalışırken, burjuvazi üzerine hiç düşünmemiştik. Son akşam Toledo hanında -de Gaulle'ün öldüğü gündü- bir ad bulmaya karar verdik. Düşündüklerimden biri (Carmagnol'den yola çıkarak) "A bas Lenin" veya "Vierge a l'ecurie" idi. Bir diğeri ise kısaca, "Le Charme De La Bourgeoisie". Carriere, bu adda bir sıfatın eksik olduğunu farketti ve binlercesi arasından "discret" seçildi. Bu isimle birlikte, "Le Charme Discret De La Bourgeoisie" filmi bir başka biçim, hatta neredeyse bir başka içerik kazanmış gibi geliyordu bana. Artık farklı bir gözle bakıyorduk filme. Bir yıl sonra, film Hollywood'da Oscar'a aday gösterildiğinde, biz çoktan yeni bir tasarı üzerine çalışmaya başlamıştık. Tanıdığım dört Meksikalı gazeteci, El Paula'da izimizi bulup, bizimle yemek yemeye geldiler ve bana sürekli soru sorup not aldılar. Gayet tabii, şu soruyu da sormayı ihmal etmediler:
"Don Luis Oscar alacağınıza inanıyor musunuz?"
"Evet, buna inanıyorum" dedim gayet ciddi. "Benden istenen 25000 Doları ödedim bile. Amerikalıların bazı eksiklikleri olabilir ama sözünün eri insanlardır."
Meksikalılar bundaki muzipliği farketmediler. Dört gün sonra Meksika gazeteleri, Oscar'ı 25000 Dolara satın aldığımı yazdılar. Los Angeles'te skandal ve teleks üstüne teleks... Silberman Paris'ten geldi. Canı iyice sıkkındı. Bana neler olup bittiğini sordu. Olayın aslında artniyetsiz bir şakadan başka bir şey olmadığını açıkladım. Daha sonra olaylar yatıştı. Üç hafta geçti ve film Oscar kazandı. Bu da şu sözleri yineleme olanağını verdi bana: "Amerikalıların bazı eksiklikleri olabilir ama sözünün eri insanlardır."