Başucumda iki kitap var bu aralar... İlki 5 Mart’ta kızımla birlikte gezdiğimiz saatler boyunca keyfini sonuna kadar çıkardığımız Pera Müzesi’ndeki Frida Kahlo ve Diego Rivera Sergisi’nin ardından aldığımız Rauda Jamis’in Aşk ve Acı: Frida Kahlo kitabı, diğeri ise Cahit Kayra’nın İstanbul’un Yokuş ve Merdivenleri isimli kitabı… Kızımın idollerinden biri olan Frida’ya umarım en kısa sürede hem filmi hem de müzede çektiğimiz bir dolu fotoğrafla yeniden değineceğim fakat Cahit Kayra’nın benim de İstanbul’a ilişkin düşüncelerime fazlasıyla uyan şu sözlerini alıntılamadan duramayacağım: “Her kentin bir mantığı vardır. Ben İstanbul’un dağınık, ilkel ve sevecen mantığını severim. Bu sıradan değil, bana göre anlamlı bir ilkelliktir. Batının cetvelle çizilmiş, simetrik yolları bana güçten, zenginlikten başka bir şey anlatmaz. (…) Hayal kuramam oralarda. İstanbul’da ise şairin dediği gibi bir eski zaman mahallesinde, taş toprak harap bir merdivenden yokuş yukarı ağır ağır çıkarken dalıp gittiğim düşler dünyası yaşamın ta kendisidir benim için. Yaşam, gerçek yaşam sanki yalnız o yollardadır.”
Pera Müzesi’ne giderken İstiklal Caddesi üzerinde birden bana döndü ve şöyle dedi kızım; "ben küçükken ne kadar çok vakit geçirirdik bu caddede." Öylesine geçerken bile cadde boyunca ya da her sokağında, pasajında ayrı bir sürprizle karşılaşabileceğiniz bir yer İstiklal Caddesi... Onca kalabalığına, keşmekeşliğine, karmaşıklığına rağmen İstanbul'un en çok hayal kurulan caddelerinden biri kanımca.