25 Haziran 2015 Perşembe

Pasażerka

Leh yönetmen Andrzej Munk, 1959'da bir radyo yayınında Zofia Posmysz’s "Pasażerka z kabiny 45 / Passenger in Cabin 45 / Kabin 45'teki Yolcu" adındaki oyununu dinler. Üç yıl boyunca Nazi toplama kampında tutsak olarak kalan Zofia Posmysz'in kaleminden ilk kez toplama kampı ve soykırım gerçeklikleri edebi bir eser olarak okuyucular/dinleyicilerle buluşmuştur. Andrzej Munk öncelikle Zofia Posmysz biraraya gelerek bu oyunun televizyon versiyonunu yönetir. 1961'de Zofia Posmysz oyununu yönetmen Andrzej Munk için film uyarlaması olacak şekilde küçük bir romana dönüştürmeye başlar ve ikili biraraya gelerek Munk'un Pasażerka / Passenger / Yolcu filminin senaryosunu oluşturmaya çalışırlar. Çekimlere de başlayan Andrzej Munk maalesef 20 Eylül 1961'de bir araba kazasında hayatını kaybedecek ve ölümüyle Pasażerka / Passenger / Yolcu filmi yarım kalacaktır. Zofia Posmysz oyununun romanını 1962'de tamamlar ve yayınlar. Munk'un meslektaşları da Munk'un çekimleri üzerinden yer yer donuk karelerle, eğer Munk yaşasaydı karakterlerini ve öyküyü nereye taşırdı soruları üzerinden kurgulayarak Pasażerka / Passenger / Yolcu filmini "bitmemiş" bir şekilde tamamlarlar ve 62 dakikalık bu etkileyici film Munk'un ölümünün 2. yıldönümünde yani 20 Eylül 1963'de gösterime girer.
Pasażerka / Passenger / Yolcu filmi, lüks bir yolcu gemisinde bir Alman kadına odaklanarak şu sözlerle başlar. "Bu lüks yolcu gemisi zamanda bir ada... ve her bir yolcusu da bir ada. Endişeler ve arzular bir yolculuk esnasında kaybolur gider. Yolcular toplumun, ulusun ya da bir zümrenin....parçası değillerdir. Onlar özgür ve biyografileri yok. Dünya yolcuları güler yüzle karşılar. Dostane, hizmet etmeye hazır... Nereden geldikleri ya da neden seyahat ettiklerini çok merak etmez. Ancak rüya gibi bu duruma merakımızı bir kenara bırakıp kayıtsız kalmayacağız. Dikkatimizi bu yolcuya vereceğiz."
Liza adındaki bu yolcu üzerinden 1961'de lüks yolcu gemisindeki mutlu yaşamını, başka bir kıtada evlendiği kocasıyla Avrupa'ya dönüşündeki sevincini izlerken, Liza'nın geminin durduğu bir limanda karşılaştığı bir başka kadın yolcu aracılığıyla da geçmişine dönüyoruz. Liza'nın Auschwitz Toplama Kampı'nda bir SS müfettişi olduğunu öğreniriz. Kadın mahkumlardan Marta ile olan takıntılı ilişkisini izlerken toplama kampında yaşananlara da sessizce tanık oluruz. Oldukça dokunaklı parçalar halindeki yer yer kare kare görüntülerle film akıp giderken bir yandan Andrzej Munk'un zamansız ölümüne öte yandan da filmin iç boğuculuğuna, olan bitenler karşısında hiçbir şey yapamadan oturup izleyişinize üzülüyorsunuz!