1 Temmuz 2016 Cuma

Oranges and Sunshine

İşçi sınıfının yönetmeni Ken Loach filmleriyle günceme konuk olan, sevdiğim İngiliz yönetmenlerden biridir. Dün akşam Ken Loach'ın oğlu olan Jim Loach'ın ilk uzun metrajlı filmi, 2010 yapımı Oranges and Sunshine / Portakallar ve Günışığı filmini izlerken, yönetmen oğulun da tıpkı babası Ken Loach gibi tarafını ezilenlerden yana seçmiş olduğunu gördüm.
Jim Loach'ın Oranges and Sunshine / Portakallar ve Günışığı filmi, Margaret Humphreys’in "Empty Cradles / Boş Beşikler" adlı kitabından sinemaya uyarlanmış. İngiltere ve Avustralya'yı utanç dolu tarihleri, kirli sırlarıyla karşı karşıya getiren film gerçekleri bir tokat gibi yüzünüze çarpıyor. Koşulları uygun olmayan annelerinin, ailelerinin ellerinden alınan çocuklar Avusturalya`ya götürülmek için İngiltere’den bir gemiye bindiriliyorlar. “Göçmen çocuklar” olarak değerlendirilen bu olay aslında, ülke politikası gereğince sahipsizleştirilen çocukların Avustralya'ya kahvaltıda portakal yeme ve sürekli günışığı bahanesiyle kandırılıp kaçırılma hikayesi. 19. yüzyılın sonlarından 1970'lere dek devam eden bu süreç İngiliz hükümeti tarafından yıllarca gizlenmiş. Bu skandalı 1980’lerin sonlarına doğru ortaya çıkaran sosyal hizmetler görevlisi Margaret Humphreys’in çabaları yüzlerce aileyi birleştirmiş ve her iki hükümetin geç de olsa hesap vermesini sağlamış. Araştırma yapmak için Avusturalya'ya sürekli gidip gelen cesur kadın Margaret Humphreys (Bu arada, bu roldeki Emily Watson inanılmaz performansıyla göz kamaştırıyor), gemilere bindirilerek kolonilere gönderilen küçücük çocukların ne zor şartlarda büyüdüğünü, kaldıkları yurtlarda rahiplerin oyuncağı olduklarını, köle gibi çalıştırıldıklarını öğrenmiş. Sahipsiz çocukları koruma altına alma programında çocuklara zalimce davranıldığını ortaya çıkartmış. Adının ışıl ışıl güzelliğine bakmayın, hayli hüzünlü, izleyeni de travmaya sürükleyen bir film Oranges and Sunshine / Portakallar ve Günışığı!