Paris'e ilk kez 1990 yılının Mayıs ayında Köln'den trenle gitmiştim. Tren Kuzey Garı'na (Gare du Nord) ulaştığında saat sabahın 06:00'sıydı ve bir Fransızla evli olan arkadaşımı arayıp, kalacak yer için yardım istemiştim. Şanslıydım çünkü Fransız eşinin kızkardeşinin Pigalle'deki evi boşmuş o sıralar, rahat rahat orada kalabilecektim. Tam dolu dolu bir 8 gün geçirdim Paris'te. Sabah uyanır uyanmaz evden çıkıyor, akşam hava kararıncaya, tabanlarım yürümekten şişinceye ve bitkin halde yorgun kalana dek eve dönmüyordum. Türk Mahallesi yani Strasbourg Saint-Denis'i çok ilginç bulduğumu anımsıyorum. Hamburg, Köln gibi daha soğuk, mesafeli Alman kentlerinden ve kent sakinlerinden sonra Paris sıcaklığı, içiçe geçmişliği, faklı havası ile sadece ilaç gibi gelmemişti, Türk Mahallesi de inanılmaz keyifli bir yerdi. Hiç unutmuyorum beni en çok şaşırtan, gülümseten uzun cadde üstündeki koskocaman "Elbistan Çayevi" tabelası olmuştu. Hiç yabancılık çekmiyordunuz Strasbourg Saint-Denis'de, nam-ı diğer Türk Mahallesi'nde.
Dün akşam 21 yönetmenden kısa kısa 18 aşk filmini içeren 2006 yapımı Paris, Je T'aime / Paris, Seni Seviyorum filmini izledik.
18 film içerisinde, Alman yönetmen Tom Tykwer'in yönettiği Faubourg Saint-Denis isimli kısa filmde birdenbire "Star Çankırı Çay Salonu"nu görmek çok hoştu.
Filmde,
Francine (Nathalie Portman) Thomas(Melchior Beslon)'a şöyle der:
"Dinle! Zaman değişime uğradı.
Bizim bağlantımız mevsimler gibi.
İlkbaharımız harikaydı, ama yaz bitti. Sonbaharı da kaçırdık ve şimdi herşey soğuk.
Herşey çok soğuk, herşey donmaya başladı.
Aşkımız uykuya daldı ve kar bize sürpriz yaptı. Aşkımız karların içinde uyuya kaldı. Şimdi ölüm yaklaşıyor."