Vittorio De Sica denilince aklıma ilk gelen Ladri di Biciclette/ Bicycle Thieves / Bisiklet Hırsızları filmidir. 1948 yapımı bu film, İtalyan yeni gerçekçilik akımının başyapıtlarından biridir. Belleğim beni yanıltmıyorsa İtalyan yönetmen Vittorio De Sica arşivimizde 1962 yapımı Matrimonio all'italiana / Marriage Italian-Style / İtalyan Usulü Evlilik filmiyle de yer alıyor. Ladri di Biciclette/ Bicycle Thieves / Bisiklet Hırsızları filmi hüzünlü öyküsü, çekimleri ve sadeliğiyle kalbimi fethetmiş ender filmlerden biridir.
Bu arada filmin yönetmeni Vittorio De Sica ile senaristi Cesare Zavattini'nin sinema tarihinin en uzun süren işbirlikteliğini de gerçekleştirdiklerini not düşmek istiyorum. Zavattini Ladri di Biciclette/ Bicycle Thieves / Bisiklet Hırsızları dışında sayısı yirmiyi geçen başka senaryolar da yazmıştır Vittorio De Sica için. Ağırlıklı olarak tüm senaryolarda II. Dünya Savaşı sonrası İtalya’sıdır değinilen. İtalya'daki toplumsal adaletsizlik, insanların çaresizliği ve umutsuzluğu, sömürülmeleri, zor hayat koşulları adeta bir belgesel tadında aktarılmıştır İtalyan yeni gerçekçiliğinin kuramcısı olarak da adlandırılabilecek Cesare Zavattini tarafından.
Tamamiyle halktan oyuncularla gerçekleştirilen filmde II. Dünya Savaşı sonrasında Roma'nın kenar mahallelerinde yaşayan insanların hayatlarına tanık oluruz. Uzun bir süredir işsiz olan ana kahraman Antonio Ricci(Lamberto Maggiorani canlandırıyor)'ye İş Bulma Kurumu tarafından bisikleti varsa bir işe (Roma sokaklarına afiş asma işidir bu iş) başlayabileceği söylenir. Evdeki yatak çarşaflarını rehine vererek karşılığında daha önce rehine verdiği bisikletini geri alır, başvurusunu ilgili kuruma yapar ve ertesi sabah işbaşı yapabileceğini öğrenir Antonio.İş bulduğu için mutludur. Oğlu Bruno (Enzo Staiola canlandırıyor) da gurur duymaktadır babasıyla. Bruno'nun gözleri bisikleti temizlerlerken ışıl ışıldır.Ancak mutluluk sürekli olamayacak ve daha işbaşı yaptığı ilk gün Rita Hayworth'ın (bir bakıma içinden film geçiyor da diyebiliriz bu film için çünkü asılan afiş Rita Hayworth'ın Gilda filmindendir.) afişini duvarlara yapıştırırken bisikleti çalınacaktır Antonio'nun. Herşey bir anda altüst olmuştur. Bisiklet yoksa işi de olmayacaktır...Filmin devamında Antonio ile oğlu Bruno'nun yoksul mahallelerden kiliselere, bit pazarından bisikletin nerede olduğunu söyleyebileceğine bel bağlanan bir nevi medyum olarak adlandırabileceğimiz kadına kadar çaresizce çalınan bisikletin aranmasını izleriz...Umutsuzca süren arayışın sonunda son kalan paralarıyla bir lokantaya girer baba oğul...En dokunaklı sahnelerden biridir lokanta sahnesi. Bruno'nun hüzünlü gözlerini özgüvenle dolu pırıltılar içinde görürüz. Babası ona yemek ısmarlamaktadır, bu an onca yoksulluğun içinde umudun bir an parladığı andır. Çalınan bisikletin peşinde baba oğulun ilişkisi an be an perdeden izleyiciye yansır, sıradan hayatların sıradan hüzünlü öyküsüdür film ve Antonio'nun başkasının bisikletini çalmak üzere hamle ettiğinde küçük Bruno'nun gözlerindeki hayal kırıklığıdır.Çaresizliğin, yoksulluğun ve bunların neler yaptırtabileceğinin en sade haliyle anlatımıdır Ladri di Biciclette/ Bicycle Thieves / Bisiklet Hırsızları. Beklentiniz doğrultusunda mutlu sonla bitmez; "Fine" yazısını ekranda gördüğünüzde boğazınızdaki yumru büyür !