Yaşamım biterken, dudaklarımdan dökülecek son sözcük ne olabilir acaba?
Orson Welles'in başyapıtı, Amerikan Film Enstitüsü tarafından "Tüm Zamanların En İyi Amerikan Filmi" seçilmiş 1941 yapımı Citizen Kane/Yurttaş Kane filminde kendisini "bugün, geçmişte ve gelecekte olacağım tek birşey var -Amerikalı-" diye tanımlayan medya patronu Charles Foster Kane, dudaklarından dökülen 'Rosebud' sözcüğünün ardından, muhteşem ama harap olmuş malikânesi Xanadu'da can veriyor. 'Rosebud' sözcüğünün gizemini çözmeye çalışan muhabirin peşinde Kane ile ilgili düşüncelerini aktaran kişilerle tanışırız. Her aktaran farklı yönlerini gözler önüne serer Kane'in. Eğitiminden sorumlu, bir nevi manevi babası olan banka müdürü, en yakın arkadaşı, ikinci eşi, gazetesinin müdürü ve evdeki hizmetli çok şey anlatır ancak 'rosebud' sözcüğü gizemini korur ("Gül goncası" ve "tecrübesiz kadın" demek 'rosebud'. Kane'in çocukluğunun annesi tarafından eğitimi için banka müdürünün eşliğinde uzaklara gönderilerek sona erdirildiği günde kayamadığı kızağının üzerinde yazan sözcüktür aynı zamanda.)..
Nedir Kane'in zihnindeki gül goncası? Onca zenginliğe, hırsa, yükselişe rağmen kaçırdığı, özlem duyduğu, hayatındaki kayıp parça, arzu nedir? Muhabir, gizemi çözemeyeceğini anladığında "Hiçbir sözcük, bir insanın hayatını açıklayamaz." der. Öyle midir gerçekte de?
"Olmadık imgeler, olmadık imgelere çağrışım yapabilir." derim hep. Citizen Kane filmi de bana Nazım Hikmet'in "Karlı Kayın Ormanında" şiirini anımsatıyor izlediğim sürede. Özellikle de; "Memleket mi, yıldızlar mı, gençliğim mi daha uzak?" dizelerini.