İsveçli yönetmen Lukas Moodysson'un "Amerikanvari" olarak nitelendirilen 2009 yapımı son yapıtı Mammoth / Mamut adını nesli binlerce yıl önce tükenmiş fillerin atası olan mamutlardan alıyor. İş ortağı, filmin ana kahramanı Leo'ya (Gael García Bernal canlandırıyor) mamut dişinden yapılmış 3000 dolarlık bir kalem armağan eder. Leo birlikte iş antlaşması için gittikleri Uzakdoğu'da milyonlarca dolarlık antlaşmayı imzalarken kullanacaktır pahalı kalemi. Haziran 2010'da Alman e-dergi Aviva şöyle bir soru yöneltmiş Lukas Moodysson'a:> "Filminizde bir kalem, anahtar rolü üstlenmiş durumda, gerçekte var mıdır mamut dişinden yapılma böyle bir kalem?"; "Aslında var ve üstelik Alman malı" diye yanıtlamış Lukas Moodysson ve eklemiş: "Faber Castel ürünü, aslında 'Yılın Kalemi' olarak her yıl çok özel bir maddeden bir kalem üretiyorlar ve bir defasında da nesli tükenen mamutların dişini seçmişler. Hakikaten kalemi seviyorum ve eleştirmek de istemiyorum ama böyle bir kalemi üretmek için ne tuhaf bir Dünya'da yaşıyor olduğumuzu da görüyorum." (Ayrıntılar için şuraya tıklayabilirsiniz: AVIVA-Berlin asked Lukas Moodysson about the women that influenced his life, disappearing fathers, the oddness of human relationships and what he has in common with one of his main characters in "Mammoth".)
Lukas Moodysson'u bu filminin senaryosunu yazmaya bir bakıma Filipinli göçmen işçiler yönlendirmiş. Yaşadığı ortamlarda evleri, dükkanları temizleyen, çocuk bakıcılığı yapan Filipinliler'i gördükçe bu ülke üzerine daha çok okumuş yönetmen ve New York'u filmindeki çekirdek ailenin fonu olarak seçerek Filipinler ve Tayland'da çekimlerini tamamlamış.
New York'ta yaşayan Leo (Gael García Bernal) ve Ellen (Michelle Williams) küçük kızları Jackie ile birlikte mutlu ve zengin bir aile. Ellen bir cerrah ve geceleri hastahanede çalıştığı için Jackie'ye ilgilenen Filipinli bir bakıcıları var. Filipinli bakıcı ülkesinde bıraktığı iki oğlunun özlemiyle tüm sevgisini Jackie'ye yoğunlaştırmış. Evin bir yanı çocuk kalmış muzip babası Leo, bir gün iş antlaşması için Uzakdoğu'ya gidince, yönetmen ayrı kalan çiftin üzerinden küreselleşen Dünya'dan başlamış, sınıf farklarından, tüketim çılgınlığından, refah ülkesi Amerika'nın zengin bireyinin gittiği üçüncü Dünya ülkesinde ipek eşarp alışverişi yaparken kendini kaybetmesinden, evde kalan Ellen'in kocaman buzdolabını açıp önünde dakikalarca boşluğa bakar gibi kalmasından, Ellen'in kendi çocuğuyla yeterince ilgilenemeyip hastahanede çocuk hastaları tedavi edebilmek için çırpınmasından doğru dersler çıkarmamızı istemiş sanki. Leo zorunlu olarak iş antlaşması yapılıncaya dek kalmak zorunda olduğu Bangkok'ta yapacak bir şey bulamayıp, kendini Koh Lanta'da bir bungalova atar; elbette akabinde, klişe de olsa Taylandlı bir fahişeyle kesişmesi de gündeme gelir filmde. Küreselleşen Dünya'da Filipinler'den New York'a, kalkıp çalışmaya giden bakıcının, basketbol topu isteyen oğluna satın aldığı topun üstünde "Filipin Malı" yazması ne denli acıdır ! O basketbol topunun üretiminde çocuk işçiler bir güzel de sömürülerek kullanılmıştır. Daha iyi bir hayat için para kazanmaya çalışırken ardında bıraktığı oğullarından büyük olanı, anneleri bir an önce dönsün diye kendince çözüm bulmaya çalışırken Batılı bir sapığın kurbanı olmaktan kaçamayacaktır. Küreselleşen Dünya'nın sorunları, yerel hayalleri yerle bir etmektedir.
Leo'nun kendi hayatını değiştirmek için verdiği karar, güzelim kumsalda bir an gördüğü bir baba ve çocuğunun silületiyle kendisini gerçek hayatına döndürürken, hayatını değiştiremeyeceği fahişeye bıraktığı 3000 dolarlık kalemin ederini bulamayacağı ne kadar da belli aslında! Leo'nun dediği gibi günün birinde insan ırkının da nesli tükendiğinde kemiklerinden objeler yapılacak mı acaba? Yoksa adalet o zaman mı yerini bulacak?!