31 Temmuz 2012 Salı

Zanan-e bedun-e mardan

Erkeksiz Kadınlar1950’li yılların hemen başlarında İran’dayız. İran petrolünün İranlılar’a ait olduğunu vurgulayan ve İran'daki İngiliz petrol tesislerini millileştiren Muhammed Musaddık başbakan. Elbette emperyalist güçleri kızdırmak istemeyen Şah Muhammed Rıza Pehlevi'ye ters düşmüş durumda ve İngilizlerle peşisıra Amerikalılar’ın istemediği kişi konumunda. Şah’ı ve Musaddık’ı tutanlar kamplaşmış durumda. Hergün pek çok gösteri oluyor, sokaklar huzursuz. Şah yanlısı ordu, İngiltere ve Amerika desteğiyle darbe hazırlığı içinde. Bu görüntüler devam ederken, Tahran’da kamerayla yavaş yavaş evlerden birine, Munis ve ağabeyinin yaşadığı eve odaklanırız. Tahran’da radyo başında haberleri dinleyen Munis kendisini evlendirmek isteyen ağabeyinin radyonun fişini kopartarak akşama gelecek görücüler için hazırlanması emriyle umutsuzluğa kapılır. Evlerinin damına çıkar ve kendini boşluğa bırakır.
Shirin Neshat (Şirin Neşat)’ın Shoja Azari ile birlikte (Imdb kayıtlarında Shoja Azari de hem yönetmen hem senaryo yazarı olarak yer almakta ancak bu film Batı’da nedense sadece Şirin Neşat’ın filmi diye tanınmış. Filmin websitesinde bile sadece Shoja Azeri'nin katkılarıyla diye belirtilmiş. Ben de bu geleneği bozmayarak Şirin Neşat’ın filmi diye bahsedeceğim.), İranlı kadın yazar Shahrnush Parsipur (Şehrnuş Parsipur)’un 1989 yılında yayınlanan aynı adlı eserinden uyarlayarak 2009’da kotardıkları Zanan-e bedun-e mardan / Women Without Men / Erkeksiz Kadınlar filmi, gökyüzünde süzülen Munis’in şu sözleriyle açılır:
"Bundan sonrası sessizlik...
Sessizlik..
ve başka hiçbir şey.
Sandım ki,
Acılardan kurtulmanın tek yolu..
Bu dünyadan göçmektir."

Tahran’da olan biteni, siyasi durumu filminde fon olarak kullanan Şirin Neşat, Şehrnuş Parsipur’un kitabında yer alan 5 kadın karakterin birini eleyerek 4 kadın karakter üzerinden hoş bir kurguyla izleyiciyi 1951 – 1953 yılları arasındaki İran'a taşıyor. İranlı muhalif yazar Parsipur’un kitabını okumadım ancak filmi izledikten sonra okuduğum makaleler ışığında Şirin Neşat’ın bir ağaca dönüşmek isteyen Makdokht adındaki kadın karakteri elemiş olduğunu öğrendim. Fakat Şirin Neşat'ın bu isimde 2004 yılında çektiği bir kısa filmi olduğu notunu da düşeyim.
Genelde ülkelerini terk eden ya da terk etmek zorunda kalan yönetmenlerin ülkeri hakkında çektiği filmlere yaklaşımım septiktir. Fakat Şirin Neşat’ın kurguladığı karakterlerin İran’daki her bir sosyal kesimi temsil ediyor olmalarını sevdiğimi ve bu gözle izlendiğinde filminin çok daha fazla şey anlattığını söylemeliyim.
MunisFaizeFakhriZarinŞirin Neşat’ın kurguladığı dört kadın karakterden Munis ile gökyüzünde süzülürken tanışıyoruz. Diğer karakterler Faezeh (Faize), Fakhri ve Zarin. Filmde birbiriyle tanışık olan iki karakter Munis ve Faize’dir. Munis ne kadar olan bitenin, dışarıda neler döndüğünün farkındaysa, Faize o kadar bihaber durumdan. Daha dindar ve tek amacı karşılıksız bir aşkla sevdiği, Munis’in muhafazakar ağabeyi ile evlenmek. Munis’in ağabeyi ise, başka bir kadınla evlenmek üzere ve evlerinin çatısından kendini bahçeye bırakarak öldüren Munis’i düğünü öncesinde bir sorun çıkmasın diye arka bahçeye gömüyor. Bu olaya şahit olan Faize sesini çıkarmıyor. Sonra filmdeki en gerçeküstü sahneyle ağabeyinin ezmek istediği, toprağa gömdüğü Munis deyim yerindeyse bitiveriyor gömüldüğü topraktan ve sokaklara karışıyor, eyleme geçiyor. (Şimdi bu noktadan sonra, Munis’in kendisi mi yoksa hayaleti midir sokaklara karışan tam ayırt edemiyoruz. Bastırılan Munis’in gün ışığına çıkması, uyanışı diye yorumluyorum kendimce. Bu arada Parsipur’un kitabında Munis ağabeyi tarafından kazara öldürülüyormuş, kitap ve film arasındaki önemli farklardan biri olan bu durumu da yeri gelmişken belirteyim.) Zarin genelevde çalışan ama içinde olduğu ortamdan kurtulabilmek, arınabilmek için çabalayan bir fahişe, Fakhri ise Şah’ın ordusundaki generallerden biriyle evli, 50’li yaşlarında eğitimli, sanatsever, İran burjuvasından hali vakti yerinde bir kadın. Zarin'in genelevdeki müşterilerinden birini ağzı ve gözleri sımsıkı kapalı -neredeyse zorla dikilmiş gibi- olarak algılaması filmdeki bir diğer gerçeküstü sahne olmuş. Zarin'in adamı bu şekilde hayal etmesi ve genelevdeki odasından fırlayıp, sokaklar boyu koşup hamama ulaşıp derisini kanatıncaya kadar yıkanıp arınmaya çalışması en vurucu sahnelerden biri.Ağzı, gözleri kapalı adam
Fonda süregiden olayların ve 4 kadın karakterin başına gelenlerin içiçe geçtiği bir kurguda kocasından uzaklaşmak isteyen Fakhri’nin Tahran’ın hemen dışında bir bahçe satın almasıyla erkek egemenliği altında ezilmiş 4 kadının yolları bahçede kesişir. Fakhri’nin satın alıp adam ettiği bahçedeki evde Fakhri önce perişan halde bulduğu Zarin’i iyileştirmeye çalışır. Sokak ortasında iki erkek tarafından tecavüze uğrayan Faize, arkadaşı Munis’in yardımıyla bahçeye gelir. Munis evde kalmaz, tekrar sokaklara döner. Bu noktadan sonra olan bitenleri Munis’in gözüyle sokaklarda ve üç kadının gözüyle de bahçeden izleriz.BahçeOlayların akışına göre bahçenin de görüntüsü değişir durur. Bir gün bahçedeki ağaçlardan bir ağaç durduk yere yıkılıverir evin üstüne. (Kitabın öyküsünün filmden farklılık gösterdiğini okuyup öğrenince, nedense Şirin Neşat’ın filminin kurgusunda elediği 5. Kadın karakteri konuk etmiş gibi düşündüm filme. Kitapta ağaca dönüşmek isteyen kadın karakter filmde ağaç olarak evin üzerine düşüyor. Belki biraz uçuk bir düşünce olabilir ama bir metafor da belki böyle yapılmak istenmiş diye düşündüm.)
Metaforlar, sembollerle Şirin Neşat anlatmak istediğini çok güzel yansıtmış kanımca. Biraz o dönemi okuyup, belleğinizde filmi yeniden gözden geçirince Şirin Neşat’ın ve Shoja Azari’nin nelere dikkat çekmek istediğini daha iyi algılıyorsunuz.
Son bir not Zanan-e bedun-e mardan / Women Without Men / Erkeksiz Kadınlar romanının yazarı Şehrnuş Parsipur ile ilgili. Fahişeyi canlandıran karakter Zarin’in çalıştığı genelevdeki patronu rolünü üstlenmiş Şehrnuş Parsipur ve kitabının filminin içinden geçmiş olmuş böylelikle.