22 Kasım 2013 Cuma

Meryem

Yönetmen Atalay Taşdiken kendisinin tanıklık ettiği öyküleri sinema filmine dönüştürüyor, çok da iyi ediyor. Aslında fizik eğitimi alan ama tercihini sinemadan yana yapan, klasik Türk sineması’ndan beslendiğini dile getiren Atalay Taşdiken, yazıp, yönettiği ilk filmi, 2009 yapımı Mommo-Kız Kardeşim / The Bogeyman filminde memleketi Konya’daki Hüyük ilçesinden seslenmişti izleyicisine. Annesiz iki çocuğun, Ahmet ve Ayşe’nin hüzünlü öyküsüydü sunulan ve benim belleğime kazınan filmlerden biri olmuştu.
Atalay Taşdiken, 2013’te çektiği ikinci uzun metrajlı Meryem'in senaryosunu şurada okuduğum röportaja göre, filminin tamamını, kendi çocukluğunun da geçtiği Beyşehir’de çekeceğini planlayarak yazmış. Ancak, senaryosunu bitirip mekân bakmaya gittiğinde film çekimleri için Beyşehir’in tam olarak uygun olmadığını görmüş. Çünkü, hayal ettiği mahalleler, sokaklar ve evler yokmuş giderek kimliksizleşmiş Beyşehir’de. Çevrede araştırmalarını sürdüren yönetmen, Akşehir ilçesinde anıtlar kurulu tarafından koruma altına alınmış 3 mahalle ile karşılaşınca, filmini oraya taşımış ve sadece gölle ilgili bölümleri Beyşehir’de çekmiş. Akşehir’deki görüntüler, korunmuş sokaklar, mahalleler çok güzel ve filmin geneline hakim farklı farklı tonlardaki yeşil renginin etkileri çok dinlendirici. Merakla izliyorsunuz ve ana kahramanın yaptığı gibi beklemek ne demekmiş, nasıl zor bir işmiş bir güzel öğreniyorsunuz filmde.
“Ay’dan İzlenimler”’in takipçileri bilirler, beni şaşırtan filmlerden ayrı bir keyif alırım. Meryem filmi, beklemenin nasıl zor olduğunu tüm doğallıyla yansıtan ve cesur kararıyla da beni şaşırtan ana kahramanının tavrıyla belleğime ve yönetmen Atalay Taşdiken’in Metin Erksan’a saygı duruşu olarak nitelendirdiğim, güzelim Sevmek Zamanı sahneleriyle de “içinden filmler geçen filmler” kategorime yerleşiyor.