19 Kasım 2013 Salı

Le Graine et Le Mulet

Tunus asıllı Fransız yönetmen Abdüllatif Keşiş (Abdellatif Kechiche)’in yazıp yönettiği 2007 yapımı Le Graine et Le Mulet / The Grain and the Mullet / The Secret of the Grain filminin uluslararası bilinen adı “Couscous”. Ülkemizde “Balıklı Bulgur” olarak İstanbul Film Festivali kapsamında 2008’de gösterilen Le Graine et Le Mulet filminin Türkçe adına tüm film boyunca oyuncular kuskus dediği ve de filmin öyküsünü bu kuskus yemeği şekillendirdiği için ben de “Balıklı Kuskus” demeyi tercih ediyorum. Öncelikle hemen belirteyim, filmdeki kuskus bizim bildiğimiz, pişirdiğimiz kuskus gibi değil, görünümü (eminim tadı da) başka, hatta rahatlıkla söyleyebilirim bulgur gibi görünüyor daha çok. Kuskusla beraber pişirilip sunulan balık kefal balığı. Filmin ana kahramanı 61 yaşındaki Süleyman, 35 yılını limanda, gemi yapımında geçirmiş ve artık yetersiz görüldüğü için işine son verilmiş göçmen bir emekçi. Karısını ve dört çocuğunu başka bir kadın yüzünden terk etmiş Süleyman ve sevgilisinin işlettiği, ağırlıklı göçmenlerin kaldığı bir otelde kalıyor. Yüz ifadesinden, bakışlarına yapışıp kalmış hüzünden, hayatın bütün ağırlığının üzerinde olduğunu gözlemliyoruz. Kaldığı küçük otel odasını bir cennete çevirmiş Süleyman. Alttaki karede göreceğiniz üzere, akşam odasına gelip de penceresinden dışarı baktığında, kurguladığı hayaliyle zihninin meşgul olduğunu algılayabiliyorsunuz.
Süleyman’ın hayali, bir tekne restoran açarak eski karısı Suat’ın tüm aileyi bir araya toplayıp (elbette Süleyman Pazar günkü aile yemeklerine artık gitmiyor ama mutlaka eski karısı Suat tarafından kendisine ayrılan balıklı kuskusu kaldığı otel odasına paket yapılıp gönderiliyor), aşkla pişirdiği balıklı kuskusu tekne restoranında tüm liman kasabası Sète’nin beğenisine sunmak. Tabii ki bu tür bir işe kalkıştığında nasıl bir bürokrasiyle karşılaştığını görünce filmde bu tür işlemler dünyanın her yerinde aynı oluyormuş olgusunu da yaşıyorsunuz. Süleyman’ın pek çok zorlukla, yaman bürokratik engellerle karşılaşacağı bu büyük hayalinde en büyük destekçisi sevgilisinin gözüpek ve doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen, kendisini babası yerine koymuş olan kızı Rym oluyor. Bürokratik engellerle daralan Süleyman, en sonunda çareyi, hayalinin nasıl bir şey olduğunu göstermek üzere tüm Sète kasabasının ileri gelenlerini tekne restoranına balıklı kuskus yemeğe davet etmekte buluyor. Umutla başlayan gece, Suat'ın evinden alınan ama teknenin mutfağına unutkanlık sebebiyle Süleyman'ın oğlunun arabasının bagajından getirilmemiş olan kayıp kuskusla tamamen başka noktalara sürükleniyor. Süleyman'ın kayıp kuskusun peşinde eski karısının evine geldiğinde mahallenin fırlama çocukları tarafından el konulan motosikletinin ardından koşuşturması doğrudan Vittorio De Sica'nın Ladri di Biciclette/ Bicycle Thieves / Bisiklet Hırsızları filmini anımsatıyor. Birbirine paralel geçen tekne, mahalle ve sevgilinin işlettiği otel sahnelerinde Süleyman'ın hayalinin gerçekleşip gerçekleşmediğini tamamen izleyicisine bırakmış Abdüllatif Keşiş. Filmin sonu yorumlarınıza kalıyor, gayet de hoş oluyor bu durum.

Paris Match dergisinin “en sonunda Ken Loach’ımızı bulduk” diyerek gönderme yaptığı Abdüllatif Keşiş Tunus’ta doğmuş, 6 yaşındayken ailesiyle beraber Nice’e taşınmış, 2013 yılında Cannes Film Festivali’nin tartışmalı filmi La vie d'Adèle / Blue Is the Warmest Colour / Adèle’in Yaşamı filmiyle Altın Palmiye’yi kazanırken epey kendisinden söz ettirmiş bir yönetmen. Kendisi de göçmen asıllı olduğu için Le Graine et Le Mulet / The Grain and the Mullet / Balıklı Kuskus filminde, melez evliliklerle çok uluslu büyük bir aileye dönüşen Arap asıllı ailenin kültürlerarası gidiş gelişlerini çok hoş bir dille anlatmış.
Le Graine et Le Mulet / The Grain and the Mullet / Balıklı Kuskus filmini çok samimi bulduğumu söyleyerek yönetmenin tartışmalı filmi La vie d'Adèle / Blue Is the Warmest Colour / Adèle’in Yaşamı filmini sabırsızlıkla beklediğimi belirterek noktalıyorum günce notlarımı.
Balıklı kuskus demişken, bu yemeğin hazırlık aşamaları filmde çok ama çok güzel fakat aynı şeyi Arap – Fransız ve de melez çocuklarla bezeli ailenin bireylerinin, uzun ve keyifli Pazar öğle yemeği masasında, bu yemeği yerken geçen dakikaları için söyleyemeceğim. “Ağzımızda lokma varken konuşmamalıyız” sözünü hiç duymamış bu ailenin bireyleri!