1 Şubat 2013 Cuma

Maria Larssons eviga ögonblick

Hayattaki ilk fotoğraf makinam kardeşimin armağanıydı. O gün bugündür, bütün hayatını çantasında taşıyan bir kadın olarak fotoğraf makinam çantamın vazgeçilmezlerinden biri oldu ve yaşamın unutulmaz anlarını fotoğraf makinamla dondurmak en büyük keyiflerimden biri haline geldi.
Jan Troell’in 2008 yapımı Maria Larssons eviga ögonblick / Maria Larsson’s Everlasting Moments / Maria Larsson’un Ölümsüz Anları filmini, büyük olasılıkla çok sevmemin sebeplerinden biri, filmin aslında geneline hakim olan onca hüzüne rağmen gerçek bir kişilik olan ana karakter Maria Larsson’un fotoğraf makinasıyla çekim yaptığı, karanlık odada geçirdiği sürelerde yakaladığı mutluluk anlarıydı diyebilirim.
Jon Troell’in ilk izlediğim filmi 1971 yapımı, yaklaşık 3 küsur saatlik destansı Utvandrarna / The Emigrants / Göçmenler filmiydi. İsveçli yazar Vilhelm Moberg’in aynı adlı romanından uyarlana film, 19. yüzyılın ortasında “yeni toprak, yeni ülke” hayalleriyle Ljuder’den (Güney İsveç’de küçük bir köy) Amerika’ya göç eden bir avuç İsveçli’nin öyküsünü anlatmaktaydı. Jan Troell, Maria Larssons eviga ögonblick filminde ise bir bakıma Amerika’ya göç etmeyi tercih etmeyen, ülkelerinde kalan yoksul İsveçlilerin hayatına dokunmuş. Üstelik filmdeki Maria Larsson, yönetmenin karısı Agneta Ulfsäter-Troell’in uzaktan bir akrabasıymış ve filmin öyküsünde karı-koca birlikte çalışmışlar.
1900'lü yılların hemen başlarında İsveç’te başlayan filmde, hayat şartlarının herkesi ama özellikle yükselen kapitalist sistemin işçileri ezdiği bir ortamda, ailesini çekip çeviren cesur Maria Larsson ile tanışıyoruz. Kocası Sigfried ile evlendiğinde piyangodan kazandığı ve bir köşeye kaldırdığı fotoğraf makinasını seneler sonra elden çıkarmak için bir fotoğrafçıya giden Maria, fotoğrafçının ısrarıyla elindeki makinanın büyüsünü keşfediyor ve sefalet dolu, yeknesak günlerinden çektiği fotoğraflarla sıyrılabilmeyi başarıyor.

Filmde tüm öyküyü Maria Larsson’un büyük kızının gözünden izliyoruz. Sıradan bir ev kadını olan Maria, fotoğraf işinde kendini geliştirdikçe ayakları yere basan, ekonomik olarak da özgürleşen bir kadın olarak yükseliyor. Maria’nın eve sürekli sarhoş gelen, kendisini sürekli aldatan kocasını neden terk edemediğini bir türlü algılayamıyorum. Nedense aklıma Büyük İskender’in Gordion düğümünü kesip atması geliyor, kimbilir, Maria belki de kocasını çözümlemek için uğraşmayı tercih ediyor, kesip atıp kurtulmaktansa.
Fotoğrafçının Maria'nın çektiği karelere bakıp "size bahşedilen sadece görme yeteneği değil" cümlesini çektiği tüm karelerdeki farklılıkla doğruluyor Maria Larsson.
Renkler muhteşem, film güzel ve oyunculuklar mükemmel !
Bu arada, Maria Larsson ve çocukları gittikleri sinemada Charles Chaplin'in Easy Street filmini izliyorlar, eve dönüşlerinde de çok güzel taklit ediyorlar Şarlo'yu.
Dolayısıyla Maria Larssons eviga ögonblick / Maria Larsson’s Everlasting Moments / Maria Larsson’un Ölümsüz Anları , "İçinden Filmler Geçen Filmler" kategorime de yerleşiyor.