30 Ocak 2013 Çarşamba

Tren Öyküleri IV

Benim için trenler düşler gibidir ve kişisel takıntılarımdan biridir. (Bir diğer takıntım olan vapurları gözardı etmeyeyim, meraklısı hemen tıklayıp bakabilir: Benim Vapurlarım)
İçinden trenler, istasyonlar geçen filmleri, kitapları ayrı severim. Şu sıralar başucu kitaplarımdan biri, Haydar Ergülen’in ağırlıklı olarak Şubat 2008 – Mart 2011 yılları arasında Raillife dergisinde yayımlanmış olan yazılarından oluşan “Trenler de Ahşaptır” isimli kitabı.
İlk kez, henüz çok çocukken, annem ve kardeşlerimle birlikte, Muratlı – Edirne arasında gecenin bir yarısı yaptığımız bir tren yolculuğu ile kalbimi kaptırdım diyebilirim rayların üzerinde akıp giden, hiç durmayacakmış hissini veren trenlere… Kalbime giren, giderek bir tutkuya dönüşen trenlerle ilgili kısa öykülerimi, sevgili(m) kocamla birlikte oluşturduğumuz ama yayımlamayı kestiğimiz "Sanal Boğuntular" isimli e-zine'mizde yayınlamıştım zaman zaman… Bu öykülerden bazıları bloguma da konuk oldular… Henüz çok yeni izlemişken Ingmar Bergman’ın Nära livet / Brink of Life / Yaşamın Eşiğinde filmini, elbette usuma kızıma hamileyken yaptığım Prag – Karlovy Vary tren yolculuğu geldi ve bugün bu öyküyle başbaşa bırakıyorum günce takipçilerimi.

"Nisan 1995 / Prag – Karlovy Vary
Sabah kalkan tren, öğlen Karlovy Vary’ye varıyor. Kaplıcalar şehri ya da daha bilinen ismi ile Karlsbad… Holesovice istasyonundan kalkıyor tren ve burası artık başka bir Prag! Steromesto ya da Mala Strana gibi zengin, pırıltılı görüntüler yok bu istasyonda, yoksulluk ve umutsuzluk var. Gişedeki kadın ters ters bakıyor bana. Acaba bu trende ne işim var diye mi düşünüyor, hafta ortası yabancı bir kadın, Karlovy Vary’e bilet istiyor. Alışılmış bir durum değil herhalde. Üstelik bu tren sadece Çekler'i taşıyor. Trenle seyahat etmek çok ucuz bu ülkede. Biletimi alıyorum.

Trende her yer çok kalabalık. Yer bulamayacağım kaygısını yaşıyorum bir ara. 5 saat ayakta da gidilemez ki! Arkadaki vagonlar aileler içinmiş… Çocuk sesleri bir felaket. Aile bölümüne başkaları binemezmiş, öyle yazıyor !!! Biz de bir aile sayılırız, minik bir bebek taşıyorum çünkü içimde. Kompartımanda 2 Çek ailesi var. Biri dede, anne ve kız çocuktan, diğeri ise anne, baba ve iki erkek çocuktan oluşuyor. Kız çocuk dedesi ile çok iyi anlaşıyor, pek neşeli. Anne için aynısı söylenemez. Yolculuk başlasa, bitse kurtulsak endişesi var gözlerinde. Erkek çocuklar camdan dışarı sarkmış durumdalar, bir 5 diğeri 8 yaşlarında. Mutsuz oldukları her hallerinden özellikle gözlerinden belli…

Karlovy Vary yolu üzerindeki küçük kasabalarda inenlerle tren boşalıveriyor birden. Artık kompartımanda yalnızım. Tren yavaş yavaş kalkıyor son duracağı istasyona. Gözlerim beni karşılayacak Alman arkadaşlarımı bir an önce görme çabasında… Telaşla camdan dışarı bakıyorum. Görüyorum kalabalığın içinde onları. İnsanın bir yolculuk bitiminde yalnız olmayacak olması hoş bir duygu. Gizli bir sevinç kaplıyor içimi, gülümseyerek el sallıyorum bebeğimle birlikte arkadaşlarıma…”

Önceki öyküler için başlıklara tıklayabilirsiniz:
Tren Öyküleri I
Tren Öyküleri II
Tren Öyküleri III
Sanal Boğuntular