"Faber est suae quisque fortunae. (Appius Claudius Caecus)"
Yaşam rastlantılarla örülüdür. Peter Howitt'in 1998 yapımı Sliding Doors / Rastlantının Böylesi isimli filmini sanırım aynı yıl izlemiş olmalıyım. Evine giderken binmesi gereken metroyu son saniyede kaçıran filmin kadın kahramanının hayatı o andan itibaren ikiye bölünür... Birbirine paralel izlediğimiz bu hayatların ilkinde metroyu yakalamıştır evine erken gelir, diğerinde ise metroyu kaçırdığı için başka yollarla eve geç döner. Paralel evrenlerde kadın kahramanın yaşadıklarını izleriz. Aslında bu filmin dayandığı, tesadüflerin insanın hayatını nasıl değiştirebileceği sorunsalı çok daha önce Krzysztof Kieślowski'nin 1982 yapımı olan ama içeriği nedeniyle ancak 1987'de Polonya'da gösterime girebilen Przypadek / Blind Chance / Kör Talih isimli filminde işlenmiştir. (Przypadek'i izleyince Sliding Doors filmi bu film üzerine kurgulanmış diye hemen düşündürtüyor insana.) Przypadek'te Witek isimli kahramanımızın yaşamı Varşova'ya kalkan trene yetişip yetişememesi üzerinden üç olasılıkla çeşitlenir.
Aslında yaşadığım evren burası değil, başka bir yerdeyim ama ayırt edemiyorum, ortaya çıkaramıyorum duygusuna sıklıkla kapılırım. Bir ses, bir koku, bir müzik, bir an, bir hüzün, bir fotoğraf, bir sızı, bir söz, ayrı birey Ay Hanım bugün hangi hayatında yaşıyor sorusunu zihnime çarpar. Oysa hiç bir zaman "öyle olsaydı" pişmanlığını yaşattırmamaya çalışırım.
Karmaşık bir haftasonu olduğu karmaşık günce notumdan de belli sanırım. Nuri Bilge Ceylan'ın Üç Maymun / Three Monkeys filmini izledim. Söz ağızdan çıkar, kulak işitir, göz görür! Üç maymunu oynamak nereye kadar?