26 Aralık 2008 Cuma

Tren Öyküleri I

Trenler düşler gibidir...Bir zamanlar var olan "Sanal Boğuntular" isimli e-zine'de yayınlanmış tren öykülerimi buldum. Bu öykülerden birinde yer alan ve Paris-Frankfurt trenini kaçıran arkadaşım şimdi Almanya'da yaşıyor, eşi Alman ve iki tane çok tatlı çocukları var. "Sanal Boğuntular"'da yer aldığı hali ile bu öyküyü günceme taşımak istedim. Belki ilerleyen günlerde diğer tren öykülerini de paylaşırım.

"1993 Mayıs; Paris - Frankfurt Trenini Kaçırma Öyküsü
Üç gündür Paris'teyiz. Bir kız arkadaşımla birlikte. Bir kent yürüye yürüye öğrenilir en iyi, ayaklarımız şişti bu sözü doğrularcasına. Artık Paris gibi koca metropolde bile kaybolmam, bütün ana hat metro duraklarını ezberledim. Cebimde "Orange" kartım, tüm metrolar 1 haftalığına benim Paris'te. Asıl tercih yürümek elbette, yoksa metroya binmek için can atan falan yok!!! Bugün arkadaşım Frankfurt'a dönüyor. Tren 09:26'da Kuzey Garı'ndan kalkacak. Sabah telaşlı bir kalkış yaşadık. Bastille metrosundan Kuzey Garı'na ulaşıyoruz. Elinde bileti koşuşturuyor arkadaşım geç kalıyoruz diye. Böyle sahneler sadece filmlerde olabilir diye düşünürken, gerçekten de treni kaçırıyoruz. 6 no.'lu peronda süzülüyor tren, arkasından bakakalıyoruz. "Hayır, olamaz...olamaz" çığlıkları nafile...Tren gitti.

Arkadaşımın bakışlarında umutsuzluk var, benimse muzip suratım; "gider şimdi Montmartre'da kahvaltı yaparız bagetleri ve peynirleri alıp" diyorum. "Hem görmeden mi gündüz gözüyle gidecektin, ressamların inini Paris'ten ?"... Başka çare yok, 200 Frankla kahvaltı yapmayı başarmalıyız. Bir sonraki tren 11:38'de. Çabuk hareket etmek lazım. Gün içinde başka tren yok Frankfurt'a. Yoksa akşama kalır ve geceleri hoş değil tek başına yolculuk.

Montmartre'a çıkan bu yokuşu çok seviyorum. tam köşede nefis kokulu bir fırın. Sabırsız Fransız kadınların suratını çekerek ekmekleri alıyoruz, yol üstündeki marketten de üç çeşit peynir. Henry Miller da bu yoldan mı çıkardı acaba yukarı ? Işıltılı Pigalle aşağıda kalıyor. Şimdi tırmanma vakti !

Kahvaltı etmek güzel. Cemal Süreya'nın dizeleri dökülüyor; "Yemek yemek üzerine ne düşünürsünüz bilmem / Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı" Öyle gerçekten...Yanımda sevdiğim insanlar, aşağıda aşıkların başka gözle gördüğü buğulu, Mayıs güneşi altında ışıklı Paris, arkada bembeyaz Sacré Coeur kilisesi...Yeşil otlarda uzanmak gerek kahvaltı üzerine, vakit yok...Frankfurt trenini bu defa kaçırmamalıyız.

Aynı kalabalığı sürüyor peronun. Tren orada, yerinden kıpırdadığı falan da yok. Küçük bir alışveriş bile yapabilirim diyor arkadaşım, Marburg'taki ev arkadaşlarına 2 küçük Paris anısı.

Biniyor trene..Ardından bu kez biz bakakalıyoruz. Biraz buruk halimiz, Paris'te geri kalan günlerimizde yanımızda olmayacak bu güzel insan...Tren süzülüp gidiyor...Kuzey Garı sessizleşti mi nedir birden ?"