30 Kasım 2010 Salı

Copie Conforme

İran sinemasının 'Yeni Dalga' akımının önde gelen isimlerinden yönetmen Abbas Kiyarüstemi (Abbas Kiarostami)'nin ülkesi dışında çektiği Copie Conforme / Certified Copy / Aslı Gibidir filmi arşivimize katılan ikinci Kiyarüstemi filmi oldu. Yönetmenin 2002 yapımı olan Ten / 10 filmini, üç-dört yıl önce izleyip, oldukça keyif aldığımı anımsıyorum.
Copie Conforme filmini hem yazıp hem de yöneten Kiyarüstemi, başrolleri İngiliz bariton William Shimell (İngiliz yazar James Miller rolünde) ve her zaman izlemekten ayrı bir keyif aldığım Fransız oyuncu Juliette Binoche (adı geçmeyen sanat simsarı kadını canlandırıyor)'ye vermeyi tercih etmiş... 63. Cannes Film Festivali’nde ‘En iyi kadın oyuncu’ ödülünü alan Juliette Binoche, ödül töreninde yaptığı konuşmada, İran'da tutuklu bulunan yönetmen Cafer Panahi'nin adının yazılı olduğu bir tabela tutarak: "İran’da aydınlar ciddi bir baskı altında. Cafer Panahi de, bunlardan bir tanesidir." diyerek kendisinin serbest bırakılmasını belirtmiştir. (63. Cannes Film Festivali jürisine seçilen Cafer Panahi, İran'da tutuklu olduğundan Cannes’a gelememiş ve koltuğu boş bırakılmıştı.)...Sanat simsarı ile yazar...Film, Toskana'nın küçük bir kasabası olan Arezzo'daki bir konferans salonunda başlar. İngiliz yazar James Miller salona geç kalmıştır ve tam salonun girişinde bir kadının, elindeki kitabı imzalatmaya çalıştığını gözlemleriz. Bu kadın, antikacı dükkanı olan hoş bir Fransız kadındır ki, kadının 13-14 yaşlarında bir oğlu olduğunu ve oğlunu tek başına yetiştirdiğini algılarız filmin ilerleyen sahnelerinde. Yazar Miller, "Certified Copy" isimli kitabının imza gününde, kitabına İngiltere'de gördüğü ilgiden daha fazlasını verdikleri için İtalyanlar'a teşekkür ederken, sanat dünyasının en kritik sorusunu da konuşmasında gündeme getirir: "Bir eserin kopyası da en az orijinali kadar değerli midir ve aslında orijinalin değerini mi ortaya çıkarmaktadır?" Yazar, konuşmasına devam ederken, salonun girişinde kitabı imzalatan kadın, kitabın çevirmenine, yazara iletmesi için telefonunu bırakarak ayrılır panelden... Akabinde, kadın ve oğluyla birlikte Arezzo sokaklarında dolaşırız. Oğlu, kadına neden kitaptan 6 kopya birden satın aldığını ve kendisine (oğlu için olana) imzalattığı kopyada neden soyadını yazdırmadığını sorduğunda, ilk gizemle karşılaşırız filmde... Pazar günü İngiliz yazar, Fransız kadının dükkanını ziyaret eder... Yazar, dükkanda kalmaktan çok fazla hoşlanmamış gözükmektedir ve açık havada dolaşmayı teklif ettiğinde, kadın, yazarı ilginç bir yere götüreceğini söyler. Arabayla Lucignano kasabasına doğru yola çıkarlar.
Bu yolculukla birlikte, gerçek ile kurgu arasında kayboluşumuz başlar..! "Kayboluşumuz" diyorum, çünkü pek çok noktada yönetmen filmini bir muammaya dönüştürmeyi başarmış. Toskana'nın her biri kurabiye görünümündeki küçük kasabalarında, aşk öyküsünden evliliğin tekdüzeliğine, orijinallerden "aslı gibidir" kopyalara, birlikte yaşayamamaktan tek başınalığa, gerçeklerden yanılsamalara doğru savrulup dururken, film bittiğinde öylece kalakalıyorsunuz tüm izlediklerim elbette kurguydu ama tüm kurgu da sahte miydi diye ! Muamma..!
Yazdıktan sonra farkettim ki bugünün izi `Esse quam videri.´ imiş yani öyle görünmek değil, öyle olmak... Gerçekle kurgu arasında kaybolurken işte bir diğer muamma..!