Haftasonumuz sevgili(m) kocamın en iyi filmi saydığı Bernardo Bertolucci'nin 1970 yapımı Il Conformista / The Conformist / Konformist (Düzen Adamı) başyapıtıyla dolu dolu geçti. Cumartesi akşamı filmi, Pazar günü ise DVD'deki tüm ek özellikleri izledik. 38 dakikalık ek özellikler eşimin sürekli durdurması ve kızımızın geçen kavramları, sembolleri öğrenebilsin/kavrayabilsin diye açıklamaları sebebiyle iki küsür saatte tamamlanabildi. Ek özelliklerde Bernardo Bertolucci'nin filmin çekim aşamalarında giydiği "t-shirt"ün üzerinde Muhammed Ali resmini ve Muhammed Ali'ye atfedilen "float like a butterfly, sting like a bee / kelebek gibi uçar , arı gibi sokar" özdeyişini görmek ayrıca hoştu!
Il Conformista Alberto Moravia'nın aynı isimli romanından Bertolucci tarafından senaryolaştırılmış. Bernardo Bertolucci röportajda Strategia del ragno / The Spider's Stratagem / Örümceğin Stratejisi isimli filminin çekimleriyle ilgilenirken birlikte olduğu kız arkadaşının o sıralar Alberto Moravia'nın romanını okumakta olduğunu söylüyor. Kız arkadaşının anlattığı kadarıyla, romanı hiç okumadan filme çekmeye karar vermiş ve film şirketi ile görüşmeye gitmiş. Bu filmi tamamladığında henüz 29 yaşında Bertolucci, çok genç. Bu filmle hem sinemasının hem de kendisinin artık büyüdüğünü, 'yetişkin' olduğunu söylüyor Bertolucci. Romanı okumamıştım, Bertolucci'nin romanın sonunu tamamen değiştirmiş olduğunu da röportajdan öğreniyorum. Il Conformista, ana karakter Marcello Clerici (Jean-Louis Trintignant rolünün hakkını fazlasıyla vermiş filmde.) üzerinden İtalya'da Mussolini döneminin panoramasını bize aktarıyor. Clerici özelinde o dönemdeki tüm İtalyan toplumunun eleştirisi hayli keskin ve acımasız bir biçimde yapılıyor. Filmdeki 'flashback'lerde Clerici'nin çocukluğunda eşcinsel bir şoförün tacizine uğradığı sahneye dönüyoruz. Clerici tacizden şoförü vurarak kurtuluyor ve kanlar içinde gördüğü adamı öldürdüğünü zannediyor hayatının kalanında. O noktadan sonra Clerici'nin hep baskı altında olduğunu, farklı olduğunu düzene uyum sağlama çabalarıyla gidermeye çalıştığını gözlemliyoruz. Eşcinselliğini bastırma çabalarında Faşist partiye kendini teslim ediyor Clerici ve katıksız bir şekilde mevcut düzene ayak uydurarak kendisine yön buluyor. O kadar sorgusuz sualsiz mevcut yönetime kendini teslim ediyor ki kendisine verilen anti-faşit birini yok etme görevini balayında yerine getirmeyi bile kabul ediyor. Üstelik yok edeceği kişi kendisinin de öğretmeni olmuş ve vakti zamanında İtalya'dan Fransa'ya kaçabilmeyi başarabilmiş Profesör Quadri. Faşist Marcello Clerici ile anti-faşist Profesör Quadri ile Quadri'nin çalışma odasında geçen sahne inanılmaz bir görsellikte. Fondaki ışık-gölge oyunları ile Eflatun (Platon)'un mağara alegorisi özünde İtalyan halkının Mussolini dönemine vurucu göndermeler yapılmış. Eflatun der ki, bir mağara düşünün. Tek bir kapısı var ve oradan ışık geliyor. Mağarada insanlar olsun ve sırtları o kapıya çevrilmiş durumda, birbirlerine zincirlerle bağlanmış bir şekilde mağaranın büyük duvarına bakıyor olsunlar. Kafalarını ışığın geldiği kapıya çeviremesinler. Bu koşullar altında bu insanların bütün görebildikleri, duvardaki gölgeler olur. Bu gölgeleri yorumlayarak, kendi durumlarını, zincirle bağlı diğer insanların hallerini, mağaranın dışını, dışarıdaki dünyayı anlamaya çalışırlar. Profesör Quadri Eflatun örneği ile Clerici'ye İtalyan toplumunun farklı olmadığını anlatmaya çalışıyor;
Profesör Quadri; "Eflatun'un zincirlenmiş esirleri. Nasıl da benziyorlar bize."
Clerici; "Mahkumlar ne görüyor peki?"
Profesör Quadri; "Ne görüyorlar? İtalya'dan gelen sensin, bunu deneyimlerinden biliyorsundur. Sadece ateşin yansıttığı gölgeleri görüyorlar. Karşılarındaki mağara duvarında. Gölgeler, şeylerin yansımaları...İtalya'dakilere şimdi olan da bu.
Diyelim ki o mahkumlar özgür ve fikirlerini dile getirebiliyorlar. Gördükleri bütün gölgeleri hayal değil, gerçek kılabilirler. Evet, doğru. Gerçekliğin gölgelerini gerçek sanabilirler. Ah, büyük mağara alegorisi."
Bertolucci röportajında filmi tamamlar tamamlamaz New York Film Festivaline katıldıklarını ve Festivalde çok olumlu eleştiriler aldıklarını belirtiyor. Festival Direktörüne filmin hangi tarihte Amerika'da vizyona gireceğini sorduğunda Direktör "Vizyon mu? Şaka yapıyor olmalısın. Amerika'da vizyona giremez bu film" diyor. Gerekçe filmin Amerikan toplumuna uygun film olmaması!!! Amerika: Özgürlükler ülkesi! (Allen Ginsberg'in Amerika şiirini anımsıyorum bu noktada.)
Filmde Profesör Quadri'nin eşi Anna rolünü Dominique Sanda üstleniyor. Anna'nın temsil ettiği entellektüel, özgüveni yüksek, bağımsız kadın karakteri Clerici'nin ideallerindeki kadını da temsil ediyor aslında. Anna'nın Quadri'nin katledilmesinden sonra Clerici'nin bulunduğu arabaya doğru koşup da içeride onun olduğunu gördüğü sahnedeki yüz ifadesi kolay kolay belleklerden çıkacak gibi değil.
Ek özelliklerde görüntü yönetmeni Vittorio Storaro'nın filmde ışık ve gölgelerin kullanımı ile ilgili anlattıkları, filmdeki bazı sahneleri daha iyi anlayabilmek hususunda çok yardımcı oluyor. Örneğin yukarıdaki fotoğrafta da örneğini görebileceğimiz sahnede ışık ve gölgelerin kullanımı Marcello Clerici ve müstakbel karısı Gulia'nın (Stefania Sandrelli mermer görünümlü küçük burjuva kızı rolünü için çok isabetli bir seçim olmuş) bir kafes içinde oldukları vurgulanmak istenmiş Vittorio Storaro tarafından. Sevgili(m) kocam, filmin geneline sinmiş olan puslu, karamsar havanın II. Dünya Savaşı arifesindeki Paris'te de kendini hissettirdiğini söylüyor. Kolay değil tabii, Fransa o dönemde her taraftan kuşatılmış faşizm ile. Işıklı, ışıl ışıl bir film değil kesinlikle Il Conformista. Paris sahnelerinde akılda kalan sokaktaki çocukların 'Enternasyonel'i söyledikleri sahne ile tango sahneleri. Bernardo Bertolucci'nin tango tutkusu bu filmde atılmış belli.Her zaman insanları içlerindeki bulundukları koşullara göre değerlendirmek, yargılamak gerek diye öğütlediğim kızıma Marcello Clerici için aynısını öğütlemiyorum/öğütleyemiyorum. Totaliter yönetimlerin (ki burada katıksız bir faşizm söz konusu, üstelik de seçimle başa getirilmişti Mussolini) bahaneleri olamayacağı gibi, totaliter yönetimlere sorgusuz sualsiz hizmet edenlerin de bahaneleri, çıkış noktaları olamaz!
Ama hayatta hiçbir şey istediğiniz gibi olmuyor ve maalesef böyle gelip böyle gidiyor! Savaş bitmiş, Mussolini devrilmiştir. Sorar Gulia Clerici'ye "şimdi ne yapacaksın?" "Benim gibi düşünen herkesle aynı şeyi. Biz bu kadar çok oldukça, hiçbir tehlike yok." diye yanıtlar Marcello Clerici yani konformist yani düzen adamı.