10 Aralık 2012 Pazartesi

O Thiasos

Theodoros Angelopoulos’un 1975 yapımı “Tarih Üçlemesi”’nin ikinci filmi olan O Thiasos / The Travelling Players / Kumpanya filmi 1939 – 1952 yılları arasındaki Yunan siyasi tarihini, gezici bir tiyatro topluluğunun başından geçen olaylarla anlatır. (“Tarih Üçlemesi”’nin ilk filmi 1972 yapımı Meres tou '36 / Days of 36 / 36 Günleri, son filmi ise 1977 yapımı Oi kynigoi / The Hunters / Avcılar filmleridir.) Sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri kabul edilen 230 dakikalık O Thiasos filmini eğer Antik Yunan trajedilerini ve Yunanistan’ın siyasi tarihini hiç bilmeyerek izlerseniz peşinen söylemeliyim ki, oldukça sıkıcı bulabilir, bir ileri bir geri atlayan bu uzun epik filmin karmaşık kurgusu içinde kaybolabilirsiniz.
1939
1952
Film gezici tiyatro topluluğunun “1952 yılında Aegion’a döndük” (Aegion Batı Yunanistan’da küçük bir kasabadır.) sözleriyle başlar, “1939 yılında Aegion’a döndük.” sözleriyle sona erer. Aslında 1939 başlangıç noktası, bu durumda Angelopoulos memleketinin bir kısır döngü içinde olduğunu böyle mi yansıtmak istemiştir diye düşünmeden duramadım. Angelopoulos çok ama çok güzel kullanıyor her zamanki gibi kamerasını, neredeyse hiç kanlı sahne görmüyoruz ama ya karakterlerin izleyiciye anlatımıyla ya da fondaki seslerle neler olup bittiğinin ayırdına vardırttırılıyoruz. Adlarını Antik Yunan trajedilerinden almış tiyatro topluluğunun oyuncuları (Agamemnon, Clytamnestra, Elektra, Orestes, Aegisthus ve diğerleri) kasaba kasaba sürüklenirken, sergiledikleri “Çoban Kızı Golfo” oyunu dışında trajedilere taş çıkartan kendi hayatlarını da sergilemektedirler ve onların sürüklenişleriyle birlikte biz de adım adım tanık oluruz Yunanistan’ın Nazi işgalinden iç savaşlara, o yönetimden bu yönetime sürüklenişine, verdiği kayıplara, acılara…
O Thiasos filmi ‘Üçlemeler’ ve ‘İçinden Türk Motifleri Geçen Filmler’ kategorime yerleşiyor. Ana karakterlerden Agamemnon’un kasabalar arası yolculuklarında, tren vagonunda izleyiciye yönelik anlatımında, 1922’de Ege’de bize karşı savaştığını ve Ağustos 1922’de Ege’ye dökülüp yüzerek kaçıp kurtulabildiğini öğreniyoruz yurdumuzdan. Bu noktada son sözü sevgili Türk Dış Politikası hocam Haluk Ülman’a bırakıyorum: “Dünya üzerinde başka iki ulus yoktur ki böylesine içiçe yaşasın, birbirinden toprak alıp toprak versin!”