17 Aralık 2012 Pazartesi

Amour

Birine verilen sözün ne kadarı, nasıl ve ne pahasına tutulabiliyorun bir yansıması Michael Haneke’nin 2012 yapımı, Altın Palmiye'li Amour / Love / Aşk filmi. İzlediğim en sakin, kalbe en çok dokunan Haneke filmi oluyor Amour. Dipten vuruyor ve hiç bir şekilde önüne geçemeyeceğimiz ölümü sorguluyor, sorgulatıyor.
“Bir şey göstermek için film yazmıyorum ve çekmiyorum” diyen Haneke, Amour filminde en sonu en başta veriyor hayli vurucu bir şekilde. Paris’te şık bir apartman dairesine kapıyı kırarak giren yetkililer, yatağında en güzel giysisiyle etrafına çiçekler serpiştirilmiş Anne’in cesediyle karşılaşıyorlar. Nasıl bu noktaya gelindiğinin, Anne’in neden o halde oluşunun öyküsünü izliyoruz bundan sonra. Anne’in kocası Georges’un karısına verdiği sözü yerine getirebilmek için nasıl bir sorumluluk altına girdiğini rahat koltuklarımızda izlerken, bizim de günün birinde yaşlanacağımızı, bu tür hastalıklarla karşılaşabileceğimizi ve belki de çok zor kararlar almak zorunda kalabileceğimizi duyumsamamızı istiyor yönetmen.
Bir şey kanıtlamak ya da çözüm sunmak gibi bir derdi yok. Yazdığı, anlattığı film kahramanları gibi olabileceğimiz gerçeği her an yanıbaşımızda film süresince. Bir röportajında “tam da benim yaşımda –şu an 70 yaşında yönetmen- oldukça yakınsınız demektir sevdiklerinizi kaybetmeye, ölümle karşılaşmaya.” demiş Haneke ve bir yakınının ölümünün ardından, yaşanılan duygular için bu filmi yazmaya başlamış. Georges rolü için de ilk düşündüğü isimmiş Jean-Louis Trintignant. Kızım çok sevdi 81 yaşındaki Trintignant’ın yorumunu. Evet, Haneke’nin belirttiği gibi iyi bir film için iyi oyunculara ihtiyacınız var. Filmin iki başrol oyuncusu, izleyiciye aktarılan aşkın sahipleri Jean-Louis Trintignant ve Emmanuelle Riva boşa çıkarmıyor Haneke’nin sözlerini, ikisi de gerçekten devleşmişler rollerinde.
Televizyon için yapmış olduğu çalışmaları dışında yanılmıyorsam tüm filmlerini izledim Michael Haneke’nin. Amour / Love / Aşk beni en çok etkileyen filmi oldu açıkçası. Haneke, güvercinler üzerinden çok hoş bir metafora yer vermiş filminde.
İlk güvercin sahnesinde pencereden daireye giren güvercinin çıkması için elinden geleni yapan Georges, güvercin ikinci kez daireye girdiğinde bu kez yakalamak için elinden geleni yapıyor. İlkinde muhtemelen ölümü çağrıştıran güvercini uzaklaştırmak için uğraşırken, karısı Anne’in yerine koyduğu ikinci kez gelen güvercinde ise onu sımsıkı sarmalamak istiyor.
Jean-Louis Trintignant, Haneke’nin ne kadar zorlu bir yönetmen olduğundan bahsederken boşuna “güvercinleri dahi yönetmek, yönlendirmek istedi” dememiş şakayla karışık. Bu yüzden dikkatle izleyin güvercin sahnelerini.
Filmde beni en çok etkileyen sahnelerden birinde, albümdeki eski fotoğraflara bakıyor Anne. Dudaklarından birdenbire “Çok güzel.” sözcüğü dökülüyor ve “Nedir o?” diyen kocasına “Hayat !” diyor.
Hep söylerim, olmadık imgeler olmadık imgelere yol açabiliyor; Amour / Love / Aşk filmi nedense aklıma Sting’in Moon Over Bourbon Street şarkısını ve bu şarkıdaki “Mecburum öldürdüğümü sevmeye, sevdiğimi de öldürmeye” sözlerini getiriyor.