12 Aralık 2013 Perşembe

Şimdiki Zaman

Tezer Özlü’nün Çocukluğun Soğuk Geceleri kitabı başucu kitaplarımdan biridir. Belmin Söylemez’in 2012 yapımı ilk uzun metrajlı çalışması olan Şimdiki Zaman / Present Tense filmini izlerken, muhtemelen ana kahraman Mina’nın hayalinden dolayı aklıma sürekli Çocukluğun Soğuk Geceleri’nden şu cümleler takılıp durdu: “…evlerin pencere camları buharlaşmışsa... odaların içine asılmış çamaşır görürsem... bulutlar ıslak kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları yayımlanıyorsa, tartışan insanların sesleri sokaklara dek yansıyorsa, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek......... isterim hep.”
Tek başına ayaklarının üzerinde durmaya çalışan, hayli kırılgan genç bir kadın Mina. Hayallerini, herşeyi geride bırakıp, Amerika’ya gidip kurtulmak süslüyor ama bir yandan da "gitmek mi zor, kalmak mı zor?" sorunsalının içinde debelenip duruyor. İşsiz, parasız ortalarda dolanırken bir gün falcı arayan bir kafeye girmesiyle hayatı değişiyor. Kahve fincanının içindeki telvelerde müşterilerinin beklentilerini tahmin etmeye, oluşan şekilleri tutarlı şeylere benzetmeye çalışırken aslında kendi deneyimlerini aktardığını, kendine bir çıkış yolu bulmaya çalıştığını gözlemliyoruz.

"Fala inanma, falsız da kalma” derler, ne güzel söylemişler… Elbette beklentilerimi kahve fincanının içinde bulmaya çalışmıyorum, kahve falına da inanmıyorum ama bu fikirden yola çıkarak çok samimi bir film yapmış oldukları için yazarları ve yönetmeni içtenlikle kutluyorum. Filmin adının Şimdiki Zaman olması ama filmdeki her karakterin geleceğe dönük beklentileri üzerine filmin oluşması çok hoş bir tezat olmuş. Bu arada hemen belirteyim, kesinlikle kadınların kadınları anlattığı filmler daha duyarlı oluyor.
Şimdiki Zaman / Present Tense filmi, içinden geçen Türk Sineması'nın klasiklerinden biri olan Türkan Şoray ve Cüneyt Arkın'lı "Arım Balım Peteğim" filmiyle "İçinden Filmler Geçen Filmler" kategorime yerleşiyor. Yönetmen Belmin Söylemez'in şuradaki röportajdan okuduğum üzere, Yeşilcam'a bir saygı duruşu niteliğinde göndermesi olmuş kendi filmindeki karakterlere bu filmi seyrederken konuşturdukları...
Son bir nokta bir anda çoğalan kafelerdeki kahve falcılarıyla ilgili olacak. Bilirsiniz eskiden kahve falına hanımların günlerinde kahve telvelerini en iyi anlamlandıran eş-dost-ahbaplar "parasız" bakardı. Halen elbette gün geleneğini sürdüren çevrelerde bu durum sürüyordur ama bir de bu işin cidden ticari yönü oluşmaya başladı. Dertleşeceğimiz eş-dost-ahbaplar azalırken, para vererek kahve falı baktırdığımız kafelerdeki falcılar çoğalmaya başladı. Psikoloğa gidip para vermektense kahve falcısına gidip geleceğimizi görmeye, beklentilerimizi doğrulatmaya daha mı çok alışır olduk nedir?