23 Aralık 2015 Çarşamba

Nimeh-ye penhan

İranlı kadın yönetmen Tahmineh Milani'nin yazıp yönettiği 2001 yapımı Nimeh-ye penhan / The Hidden Half / Saklı Yarı filmi, yönetmenin Tahran Üniversitesi'nde öğrenci olduğu dönemlere dayanan yarı otobiyografik bir film. 1979 İran İslam Devrimi sırasında ve sonrasında olan olayları geridönüşlerle anlatan film, İran'da politik nedenlerle yasaklanan ilk film olmuş ve 27 Ağustos 2001'de tutuklanan Tahmineh Milani "karşı devrimciler ve onları desteklemek için sanatı kötüye kullanma, şeytanla işbirliği yapma" vb. gibi gerekçelerle dört kez idam cezasına çarptırılmış. Francis Ford Coppola, Spike Lee, Martin Scorsese ve Oliver Stone gibi ünlü yönetmenlerin destek verdiği uluslararası 'Milani'nin derhal serbest bırakılması ve idamın durdurulması kampanyası' ve o dönemdeki İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin "bir suç varsa bu filmin yapımına ve gösterimine izin verenlerin de suçudur. Ama ben suç kastı ve niyeti olduğunu sanmıyorum" diye belirterek yönetmene destek çıkması, Milani'nin serbest kalmasını ve yönetmenliğe devam etmesini sağlamış.
Nimeh-ye penhan / The Hidden Half / Saklı Yarı filmininin ana karakteri Fereşteh, üst düzey yargıç Khusroh ile evli, iki çocuklu ve mutlu görünümlü genç bir kadın.
Günlerden bir gün politik bir mahkum olarak 10 yıldır cezaevinde olan Ferhunde isimli bir kadının yeniden yargılanma talebi ile ilgili kocasının bu kadını dinlemekle görevlendirildiğini öğreniyor ve kocasından sakladığı eski günlerdeki Fereşteh'i artık daha fazla gizleyemeyeceğini anlıyor. Eski geçmişini, kocasını tanımadan önceki hayatını oturup bir deftere yazıyor ve bu defteri Ferhunde'yi dinlemeye Şiraz'a gidecek kocasının bavuluna koyuyor.
Hiçbir şeyden habersiz Khusroh defteri okudukça Fereşteh'in 1978-1979 İran Devrimi hemen öncesi ve sonrasındaki günlerine dönerek O'nun aslında solcu bir kız olduğunu, kadınlardan oluşan bir örgütte yer aldığını, devrimle beraber pek çok arkadaşının tutuklandığını hatta ölüme mahkum edildiğini öğreniriz.
Fereşteh tüm bu kargaşadan tam da o sıralarda tanıştığı ve aşkla bağlandığı ünlü şair ve dergi editörü Ruzbeh sayesinde sıyrılabilmiştir. Üstelik Ruzbeh ortalık yatışana dek kendisini İngiltere'ye göndermeyi teklif etmiştir.
Ancak olaylar planladığı gibi gitmeyecek, Ferehteş tam da bu teklifin üzerine yakınlaştığı Ruzbeh'in aslında evli ve çocuklu olduğunu öğrenecektir. Ruzbeh'in karısı, 1950'lerde Komünist partisi üyesi olan Ruzbeh'in eski sevgilisi Mahmunir'in fotoğrafını gösterdiğinde, Mahmunir ve Fereşteh'in neredeyse tıpatıp birbirlerine benzediğini görürüz. Karısına göre kocası Ruzbeh aslında o dönemde ortadan kaybolan (muhtemelen rejim tarafından katledilen) Mahmunir'i bulduğunu düşündüğü için Fereşteh'e ilgi göstermektedir. Bunları öğrenen Fereşteh aşkını kalbine gömer ve Ruzbeh'le tüm ilişkisini keser. Engelli bir kadının bakıcısı olarak çalışmaya başlayıp kendisini tamamen geçmişinden izole edip saklanır ve bu kadının yurtdışından dönen oğlu Khusroh ile (yani Fereşteh'in saklı hayatını izleyiciye okuyarak hem kendisinin hem de izleyicilerin öğrenmesi sağlayan yargıç Khusroh) evleninir, çoluk çocuğa karışır. Sığındığı kocası iyi bir eş, kendisi de fedakar bir eş ve annedir artık. Ancak aralarında aydınlığa kavuşmayan tek husus Fereşteh'in sakladığı yarısıdır. Ferhunde'yi dinlemeye gidecek olan kocasına yazdıklarıyla tüm geçmişini gizlemeden anlatırken kocasından tek isteği de Ferhunde'nin O'na anlatacaklarını dinlemesi ve ondan sonra bu mahkum kadının yeniden yargılanma talebine karar vermesidir. Defter biter, koca Khusroh Ferhunde'yi dinlemeye gider ve Ferhunde'nin ilk cümlelerinin Fereşteh'in deftere yazdığı ilk cümlelerle benzer olduğunu görürüz.
Tıpkı Khusroh gibi biz de anlarız. Biri dışarıda biri cezaevinde hapsolmuş bu iki kadın aslında çok da farklı değiller birbirlerinden...