Sistemin yönlendirdiği tüketim güdüsünden aşk da nasibini fazlasıyla aldı ama yine de en "aykırı aşk şarkıları"nı besteleyen, söyleyen Amy Winehouse'dan bahsetmeden geçemeyeceğim en azından 14 Şubat değil bugün diye düşünerek ! Amy Winehouse, sevgili(m) kocam sayesinde keşfettiğim bir sanatçı. Biraz geç oldu ama güç olmadı ! "Nomen est omen."... Bu söz, Latince "İsim kehanettir." anlamındadır. Amy Winehouse'da biraz öyle olmuş. "Winehouse", şarap evi yani meyhane demek ! Aykırı davranışları, marjinal havası ve bir türlü kurtulamadığı bağımlılıklarına karşın, müthiş yorumuyla, yaşadığımız yıllarda bulunması zor bir Jazz-Soul biraz da R&B sesi... 1983 doğumlu A. Winehouse ama çok daha yaşlı gösteriyor. Bağımlılıkları ve olaylı yaşamı çökertmiş kendisini. ABD'li bir garip mezhebin vaizi (Bob Larson), A. Winehouse'un içine Şeytan girdiğini ve isterse içinden çıkartabileceğini söylemiş ! Babası taksi şöförü, annesiyse bir eczacı. Annesi biraz geri planda kalmayı tercih ediyor babasına göre. "I TOLD YOU I WAS TROUBLE - LIVE IN LONDON" isimli müzik DVD'si mevcut arşivimizde. Tekrar tekrar izlenesi, dinlenesi bir DVD. Ekstralarında, dökümanterde, babasını taksisini sürerken ve kızı hakkında yorumlarda bulunurken bol bol görebiliyoruz. Kapısının önünde bekleyen gazetecilere küfürler edip, sonra da onları en yakın markete bira almaya gönderebilecek kadar bir acaip kişilik A. Winehouse. Bir sürü amcası ve anne tarafının büyük kısmı profesyonel caz müzisyenlerinden oluşmakta. Dinah Washington, Ella Fitzgerald hatta Aretha Franklin'i yer yer anımsatması yorumunun, küçükken aile ortamında bolca onların yapıtlarını dinleme şansına sahip olmasından gerek. Büyüdükçe hip-hop, R&B, rap gibi tarzları keşfetmiş. Şimdi yaptığı müziğinse azıcık R&B tınıları hariç ve ska, soul hatta kalipso, funk etkileri olsa bile, saf caz müziği olduğunu söylemek mümkün sevgili(m) kocama göre. Sesini kullanış tekniği, iniş ve çıkışları, yer yer ustalıkla buğulandırışı gerçekten harikulade. İlk albümü "Frank"´i, 19'unu bitirip 20'sine gelirken çıkartmış A. Winehouse. Ondan evvel İngiliz Pub ortamlarında kendi kendine mırıldanır dururmuş. Bazen bir kep uzatırlar ve atarsınız içine gönlünüzden kopan bir şeyler; işte buna benzer bir halde ama paradan ziyade keyfi için söylermiş "Frank" öncesinde. Yalnız bu işlere başlangıç yaşı biraz küçükmüş : On (10)..! Platin düzeyine çıkan "Frank" satışları ile Birleşik Krallık'ta uzun süre bir numara olmuş listelerde A. Winehouse. "Frank"´teki bazı parçalarında kısmen pop sound'u da bulmak olası. "Jazz" üstbaşlığında bir çok yakın türü birbiriyle sentezlemiş anlayacağınız. Ünü gitgide artan A. Winehouse, medya tacizi ve olaylı evliliğiyle (ve son olarak boşanmasıyla) gitgide daha fazla uyuşturucu batağına düşer... Bir türlü de tedavi olmak istemez. Hatta "Rehab", sağaltım karşıtıdır diyebiliriz! Türlü rezillikleriyle sürekli medyanın gündemindedir artık... 2006 sonlarındaysa "Back to Black" albümünü çıkartır A. Winehouse ve bu albüm daha profesyonel, daha tutarlı olur bence "Frank"´ten. 1960'lardan sıçramış bir acaip müzik ! The Supremes'i de anımsatmıyor değil. Daha eski devirlerin "Old Fashion Jazz"´ı ile harmanlanmış ve gerçek müzik severlerin kulaklarına sunulmuş bir hal mevcut "Back to Black"´te. "Back to Black" soul havasıyla, hüzünlü ama kendinden taviz vermez bir kişiliğin uzantısı. Gözle görülür bir hızla, alenen intihar ediyor sanki A. Winehouse. Sevgili(m) kocam postmodern materyalist toplumla uzlaşamayanları, kendi içinde "Bağıranlar" ve "Olgusal Eylemciler" ile "Sinikler" olarak üçe ayırır. O'na göre Amy Winehouse bunların ilk ikisinin karışımı. Bağıran bir olgusal eylemci!Gerek yorumuyla, gerek yaşam tarzı veya tarzsızlığıyla. "Frank" ile "Back to Black" arasındaki farkın bir sebebi de, ilkindeki yapımcı Salaam Remi yerine ikincisinde Mark Ronson'un devreye girişi olmalı. Yahudi asıllı bir İngiliz kızı olmasına karşın, bir zamanların Motown yorumcuları gibi. Kendisini görmeden dinleyenlerin çoğu da bundandır ki zenci sanıyorlar A. Winehouse'u. Bazen Janis Joplin'i de anımsatıyor sesi. Joplin'in nasıl öldüğünü bilenler, Amy'nin çok daha genç olarak takipçisi olduğunu da anlayabilirler. Hatta A. Winehouse'un ne zaman öleceğine dair Net'te bahis siteleri dahi açılmış çoktan. Deadbet!
A. Winehouse'un tuhaf saçları ve giyimi, her tarafındaki garip dövmeleri (ailevi ve özel ilişkilerine gönderme var dövmelerde) nedense yapay olduğunu düşündürtmüyor. Hissettirdiği, bir acısının varolduğu içinde ve hep bunu bağırıp duruyor sanki. Bir marjinal anıt Amy Winehouse, yaşayan bir ölü. Alkol bağımlılığı, dengesiz ve agresif tavırları, anti-medya sevgisi, uyuşturucular, bitmeyen tedavi süreçleri, karmaşık aşk yaşamı fazladan medyanın ilgisini çekiyor ve müziğinin biraz geri planda kalmasına yol açıyor. Takip edenler bilirler, 2008'de altı dalda Grammy ödülüne aday gösterilip, beşini kazanması Grammy'nin neredeyse GrAMY olmasına yol açıyordu! ABD vize vermediği için Londra'dan uydu bağlantısıyla ABD'ndeki ödül törenine katılabilmişti. Ailesinin gazete ilanlarıyla kızlarının uyuşturucu ve alkol bağımlılığından yakınlarda yaşamını yitirme olasılığının bulunduğunu açıklamaları, Karaipler'deki paparazzilerin çektiği çıplak resimleri, Kuzey Londra'da sokaklarda orası burası kanlı ve yarı çıplak gece yarısı yürüyüşleri velhasıl-ı kelam rezaletlerin daniskası tavırları bu harikulade sesi ve yorumcuyu dinlememize engel değil. "I TOLD YOU I WAS TROUBLE - LIVE IN LONDON" DVD'sindeki orkestrası adeta Blues Brothers filmlerinden fırlamış gibi. Yer yer geri vokallerde kendisine eşlik eden ama asli işleri A. Winehouse söylerken dans etmek olan iki zenci dansçı da cabası! Genelde böylesi DVD veya konser kayıtlarında başı çeken bir ya da iki parça olur; diğerleriyse daha alt düzeydedirler. Amy Winehouse'daysa bunu demek güç. Tüm yapıtları dinlenebiliyor rahatlıkla. Ben en çok "Back to Black"´ten hoşlanmaktayım, kızımsa "Rehab"'den. Sevgili(m) kocamsa "You Know I'm No Good"´u seviyor. Kesinlikle gerçek müzik severlere önerilebilecek bir DVD "I TOLD YOU I WAS TROUBLE - LIVE IN LONDON". 2007 yapımı. Orkestra performansı inanılmaz. "Şecaat arzeden merd-i kıpti sirkatin söyler" diye de bakılabilir, yorumu ile yaşam tarzı arasındaki farka. Müziğini sevmek, müzik zevki gelişmiş kişiler için bir farz; ancak yaşam tarzına öykünmek ise intihar! Kızımızı da bu konuda sürekli uyarıyoruz... Ailece, İngiliz, Kuzey Londralı ve de Yahudi asıllı gerçek bir çatlak olan ama sesi mükemmel A. Winehouse'un merakla son albümünün kayıtlarını tamamlamak için gittiği Jamaika'dan muhteşem yeni yorumlarla dönüşünü bekliyoruz.