Miranda July’ın yazıp, yönettiği, filmdeki esas kız Sophie’yi canlandırmanın yanında, “Paw Paw” isimli, filmin asıl kahramanı olan kediciği de seslendirdiği 2011 yapımı The Future / Gelecek filmi için ilk söyleyebileceğim, tuhaf bir film olduğu ("Tuhaf" kesinlikle olumlu yakıştırmamdır, en baştan belirteyim.) ! Dört yıldır birlikte olan Jason (Hamish Linklater -ya da izleyicilerin 2006-2010 yılları arasında “The New Adventures of Old Christine” dizisinden tanıdığı "Matthew" -) ile Sophie (Miranda July) çiftinin hayatlarına, bir patisi sakat bir kedicik aracılığıyla film süresince dahil oluruz.
Sophie küçük çocuklara dans dersi vermektedir; Jason ise, evde Internet kullanıcılarına teknik destek... Aralarında, tek kol hareketiyle zamanı durdurmak (ya da durdurduğunu varsaymak) gibi garip oyunlar oynamanın dışında, oldukça sıradan bir hayata sahipken, bir patisi sakat bir kediciği bulup veterinere götürmenin ardından, ikilinin hayatında her şey değişir.Sakat kediciğin az bir ömrü kalmıştır; hayvan sağlığı merkezinde zorunlu olarak bir ay kalmak zorundadır. Bu bir ayın sonunda Sophie ve Miranda “Paw Paw” diye çağırdıkları kediyi evlerine alarak bakımını üstlenmeye karar verirler. Sonrasındaysa, kedi evlerine gelince sorumsuz hayatlarının yerine, artık sorumluk alacakları ayırdına vararak, son olarak rahat geçirecekleri önlerindeki bir ayda, iç seslerinin yönlendireceği şekilde istediklerini yapmaya karar verirler. Şimdi, "izleyiciler" olarak kendimize dönelim! Böyle bir durumda, bazı istisnalar hariç, herkesin ilk yapacağı, elbette işi bırakmak olacaktır. Öyle de olur. Sophie ve Jason işlerini bırakır. Jason küresel ısınmaya karşı sosyal sorumluk alarak, kapı kapı dolaşıp fidan satmaya, Sophie ise “her güne bir dans” projesini tamamlamak için evde dans edip Internet'in sonsuzluğuna bırakmak üzere kendini kayda almaya başlar... Jason, kapı kapı dolaşmaları sırasında, evinde, kendi evindeki benzer hatta aynı eşyalara sahip yaşlı bir adamla karşılaşır; aralarında bir dostluk başlar. Sophie ise veterinerde Jason’un aldığı karakalem resimde kendi kızını çizmiş adamı, telefonla arar ve her ikisinin de “Doğu”ya baktığını öğrenir! İkilinin gündelik bireysel seçimlerini izlerken, Jason’un geleceğinin Sophie ile yaşlanmak olduğunu fakat Sophie’nin giderek Jason’dan uzaklaşarak başka bir gelecek içinde kendini hayal ettiğini doğrudan gözlemleriz. Bu sıradışı çiftin bıkkınlık dolu hayatlarını röntgenlerken korktuğum başıma gelir: Olan, kediciğe olur !
Konuşan bir kedi ile Jason’un marifetleri (Dolunay’la konuşmak, gel-git oluşturmak ve tek kolunu kaldırarak zamanı durdurmak gibi) filmi gerçeküstü yapmış, üstelik karşı dursanız bile, size de sorgulama yaptırtmayı başarıyor film. “Ben kimsenin kedisi değilim. Ben kedi bile değilim. Ben, ben bile değilim.” diyen filmdeki kedicik gibi hissettim kendimi birden !