Yönetmenin dördüncü filmi olan bu film, benim ilk izlediğim filmi oldu. Onur Ünlü’nün ilk filmi olan 2007 yapımı Polis / Police filmini izlemedim ama yönetmenin Beş Şehir filminin içinde, bu filmi ile dalga geçmesini oldukça samimi buldum. Evet sanırım ilk kez bir filmini izlediğim (şu sıralar çok konuşulan dizisini de izlemedim hiç) Onur Ünlü için ilk söyleyebileceğim sıfat bu olacak; samimi olması. Üstelik bir de görsel olarak pek sevemesem de konuşan, tartışan bir kedi geçiyor Beş Şehir filminin içinden, ayrıca Heidegger okuyor bu kedi ! İyi ki Onur Ünlü karakterlerden birinin kedi olmasına karar vermiş.
İçinden trenler geçen bir film olduğu için bir başka noktadan daha yakalıyor beni film. İstanbul, Eskişehir ve Afyon şehirlerinde geçen filmde şehir olarak "beş şehir" yok ama beş ayrı insanın öyküsü var… Beş insan ya da beş şehir… Aydın, Osman, Şevket ve Tevfik Öğretmen ile Dilek... "Kedi" ise altıncı bir karakter olarak gerçeküstücü bir konumda filme yerleştirilmiş. Bir şekilde birilerinin ölümüne neden olan ve hayatları kesişen insanlarla, ölümün soğuk gerçekliği üzerine, vurucu diyaloglara dayalı ayrıksı bir film yapmış Onur Ünlü. Filmin tek sevmediğim ve katlanamadığım yönü müzikleri oldu diyebilirim.
Kedi ve Şevket'in "çay" - "kahve" muhabbeti
"
Şevket: Hiç ilgilenmedi benimle (diğer "Beş Şehir" karakterlerinden biri olan Dilek'i kastediyor)… Çay içmeye davet ettim, oraya da gelmedi.
Kedi: Eee, çaydan.
Şevket: Ne çayı, ne ilgisi var?
Kedi: Çaydan, çaydan... Bu durumlarda kahve her zaman daha çok işe yarar. Bak, çayda kadınları rahatsız eden bir şey, böyle yerel bir tını var.
Şevket: Yerel mi? Ne alâkası var. Çay yerel, kahve değil mi?
Kedi: Bak, “Benimle kahve içer misin sorusu, bütün kadınlarda, hepsinde aynı rahatlatıcı çağrışımı yapar; beyaz fincan, porselen, şık, mayhoş aroma kokusu, hele Latin ezgileri heheeeyy neler neler..Ama çay, çay böyle “başarısız erkek” gibi bişiy demek çay.
Şevket: Bence artık Heidegger okuma; kafan iyice Naziler gibi çalışmaya başladı.
"