Herşeyden önce epik La meglio gioventù / The Best of Youth / Gençliğin Güzel Zamanları filmiyle altı küsür saat boyunca izleyiciyi hiç sıkmadığı için yönetmen Marco Tullio Giordana'yı kutlamak gerek. Acıyla, acı çekmekle başedebilenlerle, acıyla başedemeyip neredeyse herşeyden acı duyan karakterlerinin replikleriyle hoş bir hayat dersi veren film bu film, tamamiyle insancıl, duygu yüklü, hüzünlü.
Matteo ve Nicola Carati adındaki üniversitede okuyan, idealleri olan pırıl pırıl iki gencin tüm hayatlarının değişeceği 1966 yazının başında "House Of The Rising Sun" şarkısıyla açılıyor film. Film kadar, filmin müzikleri de inanılmaz güzel ve her sahneye fazlasıyla yakışmış; tam seçilmiş şarkılar. Matteo edebiyat okurken, Nicola tıp eğitimi alıyor. Okulu bitirecekleri yıl olan 1966 yazında iki arkadaşlarıyla birlikte bir yolculuğa çıkmaya hazırlanırlarken, Matteo yardım amacıyla gittiği akıl hastalıkları kliniğinde, Giorgia adında akıl hastası bir kızla tanışıyor. Kızın vücundaki elektroşok izlerini fark edince, O'nu hastaneden kaçırıyor. Tatile çıkacakları arkadaşlarıyla, daha sonra buluşacaklarını söyleyip, iki kardeş Giorgia'yı ailesine teslim etmek üzere yola çıkıyorlar. Giorgia'nın babası, kızını evinde istemeyince ne yapacaklarını bilmez bir halde tren istasyonunda otururken Giorgia polisler tarafından alınıp götürülünce, yardım edemedikleri bu kız Matteo ve Nicola'nın tüm ideallerini, hayata bakışlarını değiştiriyor. Acıyla başetmeyi başaramayan Matteo, yardımcı olamadığı Giorgia yüzünden, otoriteden yana olmayı seçiyor; önce askeri kariyer yapıp, akabinde, polis dedektifi olma yolunda ilerliyor. Nicola ise yardımcı olamadığı Giorgia yüzünden psikiyatriyi seçerek doktor oluyor ve hayatını akıl hastalarına yardımcı olmaya adıyor.
Filmden biraz daha bahsetmek başlıbaşına "spoiler" olacağından daha fazla konusuna değinmeyeceğim. Yönetmen filmdeki her bir karakterin kişiliklerini öylesine derin işlemiş ki, hiç konuşmadıkları sahnelerde dahi, her şeyi özetlemiş karakterlerin hepsinin bakışları. Bu yüzden izlenmesi, arşive dahil edilmesi gereken filmlerden biri La meglio gioventù. Filmin mottosu diyebileceğim "Herşey güzel !!!" sözüyle karakterlerden Nicola'nın, gençken bu sözü söylediğinde nasıl çoşkulu anlamlarla dolu olduğunu ama zaman geçip de pek çok acıyla olgunlaştığı zaman söylediğinde çoşkunun, sözdeki üç ünlem işaretinin silinmesiyle, nasıl kaybolduğunu gözlemlemek ayrı bir hüzün veriyor filmde. İdealleriniz ellerinizden kayıp gittiğinde, geriye kalanın bızgın (filmin tam da mottosu üzerinde konuşulduğu anda filmi durdurup kızımla durumun önemini tartışırken "bezgin" ve "bıkkın" sözcüklerini birleştirip "bızgın" sözcüğünü de türetmiş oldum bu arada !) bir ruh hali olduğunu söyleyip iyice melankolik ve karamsar olmak istemiyorum. Filmi izlemiş olanlar ya da izleyecek olanlar da buna benzer duygularla yükleneceklerdir diyerek yönetmen Marco Tullio Giordana'nın diğer filmlerinin peşinde olduğumun altını çiziyorum.