Paul Auster’ın yazıp yönettiği 1998 yapımı Lulu on the Bridge / Köprüdeki Lulu filmini izleyeli aslında birkaç hafta oldu. Günceme bu filmi konuk edebilmek için öncelikle bu filmin içinde yeniden çevrimiyle hayli yer alan sinema dünyasının sessiz klasiklerinden Georg Wilhelm Pabst’ın 1929 yapımı Die Büchse der Pandora / Pandora's Box / Pandora’nın Kutusu filmini de izlemeyi tercih ettim. İşte bu sebeple, Lulu on the Bridge / Köprüdeki Lulu ve Die Büchse der Pandora / Pandora's Box / Pandora’nın Kutusu birbiri ardına güncemde yer alacaklar. Olmadık imgeler olmadık imgelere yol açar derim ya, Köprüdeki Lulu filmi de aslında Mart 2008’de Criterion Collcetion’dan getirttiğimiz ve izlemeyi sürekli ertelediğimiz Pandora’nın Kutusu filmini hemen ardından seyrettirdiği için “içinden filmler geçen filmler” listeme işlenerek ayrı bir yer tutacak usumda.
Üniversite yıllarımda takıntılı olarak okuduğum Paul Auster, kitaplarının çoğunda olduğu gibi burada da okuyucuyu/izleyiciyi tuhaf bir yolculuğa çıkarıyor. Filmin en başında ana erkek karakter caz saksafoncusu Izzy Mauer’in (Paul Auster’un senaryosunu yazdığı, ortaklaşa ya da kendisinin yönettiği filmlerindeki takıntılı oyuncusu Harvey Keitel canlandırıyor bu rolü.) sahneye çıkmadan önce tuvalette duvardaki resimlere baktığı bölümü dikkatli izlemenizi öneriyorum öncelikle. Izzy Mauer resimlere uzun uzun bakıp tuvaletteki işini bitirince çıkar sahneye saksafonunu çalar. (Hemen bir not düşeyim; filmin müziklerini John Lurie yapmış.) Sahnedeyken gece kulübünü basan ve silahıyla ortalığı birbirine katan bir adamın kurşunlarına hedef olur. Sahnede hareketsiz yatarken tavandan bir parçanın koparak ağır çekimde yere düştüğünü görürüz... Sahne değişir sonra: Izzy hastahanede yoğun bakımdadır. Kurtulur kurtulmasına ama sonuç hayli acıdır: Akciğerlerinden birini kaybettiği için bir daha asla saksafon çalamayacaktır. Müziği bütün dünyası olan Izzy Mauer’in hayatı tamamiyle değişir. Eski karısı ve eski karısının yapımcı sevgiliyle bir araya geldikleri yemekte hayranı olduğu eski aktris Catherine Moore ile eski karısının yapımcı sevgilisinin Georg Wilhelm Pabst’ın 1929 yapımı Die Büchse der Pandora / Pandora's Box / Pandora’nın Kutusu filmini yeniden çekeceklerini öğrenir. Başrol Lulu’yu oynayacak oyuncuyu aramaktadırlar. Yemekten ayrılır ve Manhattan’ın sokaklarında yavaş yavaş yürürken, birden alnının tam ortasından vurulmuş bir cesetle karşılaşır. Elbette cesedin yanındaki çantayı almadan uzaklaşmaz (Filmin devamı olmazdı yoksa !). Çantadan garip bir mavi ışık yayan bir taş çıkar, bir de peçete üzerine yazılmış bir telefon numarası. Bu telefon numarası Izzy’i, Celia adında (Mira Sorvino canlandırıyor bu rolü) geçimini sağlamak için garsonluk yapan, ancak aslında aktris olmak için oyuncu elemelerine katılan hoş bir genç kıza götürür...
Taşın büyüsüne kapılan Izzy ve Celia birbirlerini keşfederken, kader bu ya Celia da Izzy’nin eski karısının yapımcı sevgilisi ile Catherine Moore’un tasarladıkları Pandora's Box filminin oyuncu seçmelerine katılacaktır. Celia, "Lulu" rolünü alır. Çekimler başlar. Çekim ekibi Dublin’e doğru yola çıkar. Izzy, sevgilisi Celia’ya bulduğu taşı yanında götürmesi için verir. O da New York’taki daireyi kapatıp sevgilisi Celia’nın peşinden Dublin’e gidecektir lakin evdeki hesap çarşıya uymaz ! Gizemli taşın peşindeki adamlar Izzy’e ulaşmışlardır ve taşın nerede olduğunu sorgulayıp durmaktadırlar... Dublin’deki Celia ise ümitsizce Izzy’e telefonla ulaşmaya çalışmaktadır.
Bu kadar “spoiler” yeter diyerek, merak edenlerin bu filmi izlemesini öneriyorum. Kimbilir, belki bu filmdeki "Lulu" merak edenleri asıl "Lulu"’ya yani Pandora’nın şu meşhur kutusuna da götürür...