It is our destiny.
I believe this night holds for each and ever one of us the very meaning of our lives.
This is a war and we are soldiers.
What if tomorrow the war could be over?
Isn’t that worth fighting for?
Isn’t that worth dying for?"
Sinema ve kültür-sanat ağırlıklı, hayata dair kişisel izler.
Son olarak sevgili(m) kocamın 1993'deki İstanbul Konseri'nde 15-20 metre öteden Michael Jackson'ı gördüğünü, o günden elinde az sayıda hatıra eşya bulunduğunu (M.J. ibareli '94 takvimi gibi), M.J.'ın eşim için 1989'da güncelliğini yitirdiğini, samimi arkadaşlarınca adeta zorla '93 konserine götürüldüğünü, o zamanlar bu duruma kızdığını ve şimdiyse, ahir ömründe M.J.'ı canlı izleme fırsatı yakalamış olduğu için sevindiğini belirteyim..! Böyle uzun tümceler kurduğunda kişi, kendini Orhan Pamuk sanabilir! Şimdilik bu kadar! Çünkü yazıda söz konusu olan kişi, M.J. olmaktan sıyrılıp, fevkalade nev-i şahsına münhasır olan sevgili(m) eşim, kocam olmaya başladı..!
Filmin yaklaşık yirminci dakikasında bir başka gönderme de Galata Köprüsü'ne yapılmıştır. "Red Star" otelinin bulunduğu yeri tarif ederken Galata Köprüsü'nün adı geçmektedir.
Acının Başkenti
Gözlerinin eğrisi dolanıyor yüreğimi,
Bir raks bir dinginlik çemberi
Zamanın aylası, gece beşiği ve güvenli,
Ve eğer hiçbir şey kalmadıysa aklımda yaşadığımdan
Gözlerinin her zaman görmediğindendir beni.
Yaprakları günün ve pembe şarabın köpüğü,
Rüzgârın sazları, kokulu gülücükler
Işık dünyasını saran kanatlar,
Gökyüzü ve deniz yüklü gemiler,
Gürültü avcıları ve renk kaynakları.
Tanların kuluçka yatağından doğan kokular
Yıldızların samanı üzerinde yatan
Saflığa bağımlı gün gibi tıpkı
Dünya da bağımlıdır senin tertemiz gözlerine
Ve akar bütün kanım bakışlarında senin.
Paul Éluard
Çeviri: Özdemir İnce
NOT: Sevgili(m) kocama göre Sertab Erener, "nevzühur" bir şarkıcıymış ve adı geçenin söylediği şarkılardan birisi olan "Kumsalda" halet-i ruhiyesinde (modunda "?") olduğumu düşünmekte kendileri... Düşünüyor, öyleyse var !
Ah! Sunflower
Ah! sunflower, weary of time,
Who countest the steps of the sun,
Seeking after that sweet golden clime
Where the traveller’s journey is done;
Where the youth pined away with desire,
And the pale virgin shrouded in snow,
Arise from their graves and aspire;
Where my sunflower wishes to go.
/
Ah! Günebakan
Ah! Günebakan. Zamandan bezmiş,
Güneşin adımlarını sayar;
Gezginin yolculuğunun bittiği yerin,
O parlak diyarın peşinden koşar;
Genç adamlar tutkudan sararıp solar orada,
Ve solgun bakireler, kardan kefenler içinde,
Kalkarlar mezarlarından ve yükselirler,
Günebakanımın gitmek istediği yere.
William Blake
(1757-1827)
Kızım, "Beni bir gün Spil Dağı'na götürür müsün anne?" diye soruyor. Yapılacaklar listemize ekliyoruz kızımın dileğini.
".......
I'd have the world around
To see just whatever happens
Stood by the door alone
And then it's fade away
I see you fade away
Don't ever fade away
I need you here today
Don't ever fade away
Don't ever fade away
Don't ever fade away
Don't ever fade away!"
Kızımı içimde taşırken, müzik setine her gece Wolfgang Amadeus Mozart'ın Eine Kleine Nachtmusik / Küçük Bir Gece Müziği CD'sini koyar, bu büyüleyici tınılarla uykuya dalardım. Kızım müziğin sesi yükselir yükselmez, minik tekmeleriyle tepki verirdi ve bu çok hoşuma giderdi.
Bugün, küçük kızımın ilköğretimi bitirme töreni var. Küçük kızım büyüyor, artık "küçük" kızım değil; her ne kadar ben hep öyle hissedecek olsam da...