Orhan Oğuz'un 1994 yapımı Manisa Tarzanı / Tarzan of Manisa filmini izledik dün gece. Uzun süredir hiç bir filmi bu kadar samimi bulmamıştım. Sinemamızın ilk çevreci filmi olan Manisa Tarzanı çok iyi bir tanıtımla dünya çapında ses getirebilirmiş diye konuştuk ailecek. Ahmet Bedevi demiş ki; “Yaşayışım gayet basittir. Yaz, kış, Topkale'deki kulübemde ve mağaramda yaşarım. Evim meyve ağaçlarıyla, çiçeklerle çevrilmiş cennet gibidir. Yazın yaş, kışın kuru meyveler yerim. Günde üç kez, buz gibi suyla yıkanırım. Vücudumu korumak için, kendi yaptığım bitkisel yağı sürünürüm. Eski ve yeni yazıyı bilirim. Türk müziğine hayranım. Sinemanın tutkunuyum. Zaten dertle, gamı bunlarla unutuyorum. Gazete ve dergi elimden düşmez, hepsini alıp okurum. Ahmet Bedevi bir çıplak, garip adamdır. Amma ölünce, ağaç sevgisi sembolü olacak, hangi idareci, ağaç kestirirse rüyasına girecek, boğazına sarılacağım. Bu memleketin yeşile, yeşilliğe, ağaca, çiçeğe ihtiyacı var. Bu sevgiyi yaşatın ne olur.”
Kızım, "Beni bir gün Spil Dağı'na götürür müsün anne?" diye soruyor. Yapılacaklar listemize ekliyoruz kızımın dileğini.