Albert Lamorisse'in 1956 yapımı Le ballon rouge / The Red Balloon / Kırmızı Balon filminde kırmızı bir balonla Pascal (yönetmenin oğludur aynı zamanda) isimli çocuğun dostluğunu seyrederiz 35 dakika boyunca. Pascal kendisini izlemeye kararlı kırmızı bir balon bulur ve Paris sokaklarında birlikte dolaşırlar. Kırmızı balon filmdeki ana karakter olur. Bu filmi izlediğimde, gündelik yaşamdaki balonla çocuğun öyküsüyle çok uzaklarda kalan çocukluğumu anımsamıştım, eskiden herşey daha bir dinginmiş diye düşünmüştüm. 1956'nın Paris sokaklarında telaş yok, karmaşa yok, teknoloji yok.
Tam 50 yıl sonra, Hou Hsiao-hsien'in Albert Lamorisse'in 1956 yapımı bu kısa filminden aldığı ilhamla çektiği Le voyage du ballon rouge / Flight of the Red Balloon / Kırmızı Balonun Yolculuğu filminde ise 2006 yılının Paris sokaklarındayız bu kez. Tayvanlı yönetmen Hou Hsiao-hsien'nin Avrupa'da çektiği ilk film Kırmızı Balonun Yolculuğu. 1956'daki filmde neredeyse hiç söz yokken, 2006'daki filmdeyse tüm konuşmalar doğaçlama. Kırmızı Balonun Yolculuğu filminin DVD'sinde yönetmen Hou Hsiao-hsien ile yapılan röportajdan öğreniyoruz yönetmenin özellikle filmin oyuncularına bir yazılı metne bağlı kalmaksızın performans sergiletmek istediğini. Oldukça doğal bu yüzden filmdeki konuşmalar ve çekimler; tıpkı kendi gündelik yaşamımızdan bir kesit izler gibiyiz... Juliette Binoche (Suzanne ismi ve Simon'un annesi) o kadar inandırıcı ve doğal oynuyor ki telaşla oradan oraya koşuşturan tek başına çalışan anne rolünü. Sadece kuklalarla ilgilendiği zamanda sakin bir Juliette Binoche var filmde, bunun dışında yaptığı her işte telaşlı. Eve yorgun argın gelişi, sinirli sinirli sigara içişi, bezmiş bakışları, oğlu Simon'la olan diyalogları... Hepsi inanılmaz güzellikte. Simon'un bakıcısı Çinli Song ve Simon ile kırmızı balonu takip ediyoruz. Simon'un annesi ne kadar telaşlıysa, Paris'te sinema eğitimi gören Çinli bakıcısı Song o kadar dingin. Song'un olduğu tüm sahneler ağır çekim gibi... Batı'nın aceleciliğiyle, Doğu'nun dinginliği çarpışıyor sanki... Simon için de aynısını rahatlıkla söyleyebilirim; Simon da sakin. Hatta annesinin neden bu kadar ivedilikle davrandığını algılayamıyor bir türlü; çoğu zaman o bakışlar var diyebiliriz Simon'da.
Bu filmdeki ana karakter kırmızı balonu, Tayvanlı bir yönetmen bırakmış Paris'te gökyüzüne. Kırmızı balonun 2006'daki yolculuğunda Paris sokaklarında bu kez telaş, karmaşa ve teknolojiye tanıklık ediyoruz. Artık daha büyük ve kalabalık bir Paris'teyiz ama insanlar daha az insancıl, daha gergin ve daha yalnız. Teknolojinin bu denli gündelik yaşama girmesinin bedeli olsa gerek...
Hou Hsiao-hsien ile yapılan röportajda kendisi için kullanılan sıfat "empresyonist" yani "izlenimci". Yönetmen empresyonist ressamların belli belirsiz fırça darbelerinden, ışıkla yaratılan yansımalardan etkilendiğini söylüyor. Filmin sonlarına doğru Orsay Müzesi'nde empresyonist ressamlardan Felix Vallotton’un 1899 tarihli tablosu "Le Ballon / Balon" üzerinde Simon ve arkadaşlarının yorumlarını izliyoruz. Resmin yarısı gölgeli (karanlık), yarısıysa güneşli (aydınlık)... Müzede önünde koruma amaçlı bir camla sergileniyor. Hou Hsiao-hsien de bize yansımaları pek çok sahnede camlar aracılığıyla vermiş.1956'dan 2006'ya ilk kırmızı balonun yolculuğundan tam 50 yıl sonra yeni kırmızı balon tıpkı bir hayalet gibi Paris semalarında süzülürken hüzünleniyorum. Gündelik hayatımda Suzanne kadar telaşlı olduğumu düşünüyorum. Daha çok hüzünleniyorum. Sahiden !