4 Ağustos 2014 Pazartesi

Rüzgârlar

Selim Evci’nin yazıp yönettiği 2013 yapımı Rüzgârlar / Winds / Άνεμοι filminin ana karakterinin Gökçeada (İmroz)’nın kendisinin olması öncelikle cezbediyor izleyeni. Bir söyleşisinde şöyle demiş Selim Evci: “Gerçekten Gökçeada’nın karakterini yansıtan bir film olduğunu düşünüyorum Rüzgârlar ’ın. Doğrusu bu filmde biz Gökçeada’yı da rüzgârıyla, sesiyle, dalgasıyla bir karaktere dönüştürmeyi önemsedik. Çok güzel bir ada; şelalesi, ovası, nehri, dağı ile müthiş bir ada. (..) Ama insanı az. Keşke az olmasaymış. Keşke 1960’ların sonuna kadar o süregelen renkli yaşam devam edebilseymiş; çünkü altmışların sonuna kadar adada 9.000 Rum nüfusu varmış. Daha sonra şu anki duruma doğru ilerleme olmuş. Şu anda 100-150 civarında yaşlı Rum yaşıyor sadece. Keşke o boş evlerde dolu dolu hayatlar olsaymış. Ama gidince zaten o soruyu soruyorsunuz: Nerede bu insanlar?”

Filmler için ses kayıtları yapan Murat, Gökçeada´da çeşitli sesleri kaydedip fotoğraflar çekmektedir, amacı Ada ile ilgili bir fotoğraf sergisi açmaktır. Bu çalışmaları sırasında adada tek başına yaşayan 80 yaşlarındaki Madam Styliani ile tanışır. Aralarında bir dostluk gelişirken Murat, Madam´ın kendi sesinden anılarını kaydetmeye başlar. Madam Styliani’nin torununun Fransa’da yaşadığını öğreniriz anlattıklarından, neden Gökçeada’dan kopamadığını, anılarına sıkı sıkı bağlı olmanın ne demek olduğunu ve ötekileştirmenin gayet bilinçli bir şekilde adım adım nasıl uygulandığını görürüz Ada’da.
Madam Styliani’nin şu yalın sözleri Ada’nın yakın tarihinde olan biteni en öz bir biçimde anlatıyor aslında: “Kocam Yanni, yaşlandıktan sonra süngerciliği bırakıp çiftçiliğe başladı. Fakat sonra devlet toprakları almaya başladı. Bir yumurta 12 kuruş; arazilerin metrekaresine verdiler 14 kuruş! Ne yapalım diye düşündük, hayvancılığa başladık; keçi aldık. O da yasaklandı vre! Adadan bir kilo etin bile dışarı çıkarılması, yani satılması yasaklandı. Et var mı diye valizleri arıyorlardı. Bakamaz olduk hayvanlara, saldık adaya; herkes saldı. Kocam yeniden süngerciliğe başladı, denize açıldı, bir daha da geri dönmedi. Biz 9 bin kişiydik bu adada, neden 200 kişi kaldık? Herkes böyle gitti. Çocuklarımızı gönderdik. Okul yok, iş yok, ne yapalım? 64’e kadar vardı, Rum okuluna gidiyordu çocuklar; sonra yasaklandı. Burada yalnız ölüm var vre, doğum yok artık. Adada çok güzel yaşardık. Ne zaman ki Kıbrıs meselesi oldu, her şey değişti. Adaya cezaevi kurdular saldılar mahkûmları. Sonra hırsızlık, yangın, tecavüz... Hep işittik. Boşaldı köyler, herkes bir gecede kaçtı. Ama ben bırakıp gidemedim.
Selim Evci, Gökçeada’ya ilk gittiğinde terk edilmiş, çoğu yıkıntıya dönüşmüş taş evleri görüp, insansızlıklarının nedenini merak edince Gökçeada’yı anlayan, oradaki Rum halkını anladığını hissettiren bir film yapmak istemiş. İyi ki de yapmış ve varolanı belgeleyip, izleyicisine ve geleceğe Gökçeada’nın güzel “ Rüzgârlar ”’ını bırakmış…