15 Ağustos 2014 Cuma

Hideous Kinky

Bazı oyuncular keşfedilmek ve sevilmek için bekler bazı filmlerinin izlenmesini diyerek Kate Winslet’ın oyunculuğuyla kalbimi yakaladığı filminden bahsetmek istiyorum “Ay’dan İzlenimler”’in takipçilerine... Kate Winslet’ın ilk anımsadığım filmi elbette uluslararası üne kavuştuğu 1997 yapımı Titanic filmi. Ancak bu filminde bir türlü ısınamamıştım ünlü İngiliz oyuncuya. Arada başka filmlerini de izledim ve Titanic faciasından sonra, ancak Stephen Daldry’nin 2008 yapımı The Reader / Der Vorleser / Okuyucu filmiyle biraz ısındım sayılır oyunculuğuna. Sonra birdenbire, çok yeni izlediğim Gillies MacKinnon’un 1998 yapımı Hideous Kinky filmindeki oyunculuğuyla Kate Winslet hakikaten yakaladı kalbimi. Belki bu biraz canlandırdığı karakterin erdemlerinden ve bu filmin geçtiği/çekildiği Marakeş’teki bohem hayattan kaynaklanıyor ama tereddütsüz söylüyorum; çok güzel bir hippi/bohem anne olmuş Kate Winslet Hideous Kinky filminde.

Psikanaliz öğretisini kuran ve geliştiren Yahudi kökenli tanınmış hekim/psikolog Sigmund Freud’un torunu olan ünlü İngiliz ressam Lucian Freud’un kızı Esther Freud’un yarı otobiyografik romanı Hideous Kinky’den uyarlanan filmde bohem anneleriyle birlikte Londra’dan Marakeş’e gelen 8 ve 6 yaşlarındaki iki küçük kızın gözlerinden bir kesiti izliyor, küçük kızkardeşin (filmdeki adıyla Lucy) anlattıklarıyla 1970'lerin başında doğu felsefesi ve kültürü açısından kendini keşfetmeye çalışan bohem annenin başına gelenleri öğreniyoruz. Filmde 25 ya da belki biraz üstü yaşlarındaki genç anne Julia’nın neden iki kızıyla birlikte Londra’dan Fas’ın orta yerine geldiğinin sebepleri üzerinde çok hatta hiç durulmamış. Julia, bir şair olan kızlarının babalarıyla evli değil, parası ve düzenli bir geliri yok. Algılayabildiğimiz şair babanın başka eşi/sevgilileri ve çocukları da olduğu. Ucuz bir otelde kalan üçlü, Londra’daki şair babadan gelecek çekleri bekliyorlar umutsuzca. Bir de bez bebekler yapıp satarak para kazanmaya çalışıyor Julia.
Günlerden bir gün bu çılgın anne ve pırıl pırıl iki meraklı küçük kızın hayatlarına, sokaklarda gösteriler yaparak üç beş kuruş kazanan, üçkağıtçı ama çok çekici Faslı Bilal giriyor. Filmin adı da Bilal’ın sürekli sarfettiği “hideous” ve “kinky” sözcüklerinden geliyor. Kızlar bu sözcükleri oyun haline getirip tekrarlıyorlar. Sözcüklerin birebir karşılığı tam olarak yok Türkçemizde ama "hideous" için korkunç, çirkin sözcüklerini birarada kullanabiliriz, "kinky" için de rüküşe varacak kadar tuhaf, hatta ucube diyebiliriz. Marakeş’in egzotik atmosferinden Bilal’in köyüne doğru çölde birlikte yolculuğa çıkıyorlar… Julia onca parasızlığa rağmen bu göçebe hayattan, kendini keşfetmekten çok memnun görünüyor. Ama büyük kız Bea en vurucu biçimde haykırıyor annesine: “Başka maceraya gerek yok anne! Okula gitmek istiyorum. Bir çantam olsun istiyorum.” Normal olmak isteyen Bea, bohem kalmak isteyen Julia, ablasını ve annesini izleyip bizlere anlatan Lucy… Çölden ve bohem yaşamlardan hoşlanıyorsanız beklentilerinize karşılık veren bir film olacaktır Hideous Kinky. Filmden geriye kalan elbette hiç tükenmeyecek olan bir “normal olmak ve normal kalmak” ya da “normal olmamak ve normal olmayı reddetmek” sorunsalı !
Filmin soundtrack’i hiç fena değil. Türk neyzen Kudsi Ergüner’in neyinin tınıları dışında, Jefferson Airplane’in en tanınmış iki şarkısı birden, Somebody to Love / Sevecek Biri ve White Rabbit / Beyaz Tavşan, arz-ı endam ediyor filmde. Sevecek birini arayıp bulmak ve beyaz tavşanın peşini bırakmamak gerek diyerek özetleyebiliriz de durumu !