K.Çelebi'nin doğumu bazı kaynaklarda 1608, bazılarındaysa 1609 olarak gösterilmiş. Örneğin 1958'de anısına (350.Yıl ?) çıkarılan pul için 1608 yılı baz alınmış. Yeni hatıra paramız içinse 1609... 1609'un, kuvvetle muhtemel, doğru doğum tarihi olduğunu sanıyorum. Nitekim benzer bir durum M.K.Atatürk için de geçerlidir. Bazı kaynaklar 1881 değil, 1880 (Kasım-Aralık ?) yılı olarak verirler Atatürk'ün doğum yılını. Neyse, 1958 pulunu da vesile ederek bir koleksiyon izdüşümü (kategorisi) daha açıyorum: FİLATELİ...
Şimdiden belirteyim, hatıra paralar veya diğer nümismatik konular kadar yer işgal etmeyecek FİLATELi izdüşümü AY'dan İzlenimler´de. Bahsi geçen pul, 3.000.000 tirajında basılmış. Dolayısıyla piyasada bol miktarda mevcut ve değeri de düşük. Koleksiyonlara konu olan nesneler, nadirliklerine, kondüsyonlarına göre değer kazanırlar. PULKO kataloğunda damgasızı da, damgalısı da (postada işlemden geçmişi yani) 0,10 Euro ve FDC'ı (First Day Cover / İlk Gün Zarfı) ise 0,50 Euro... Bize kalsa, eğer damgalı olanın damgasından kaynaklanan bir nadirliği yoksa, 0,10 Euro yerine 0,07 Euro değer biçilmeliydi! 26 x 41 mm. olan bu pul, gri-siyah-sepyamsı renklerde ve kirli beyaz / antik beyaz fon rengi üzerinde. "50 + 10 Kr." nominali. Buradaki "X + Y Kr." ibaresindeki sağdan artıdan sonraki kısım yardım cemiyetlerine aktarılacak kısımdır. Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılay vb. gibi... Pulumuz, ofset baskı ve 1958'de "Klişecilik ve Matbaacılık T.A.Ş." tarafından İstanbul'da Devlet adına basılmış. Pulun resmî adı "1958 - 24 Eylül Kâtip Çelebi Yılı" olarak verilmiş.
Kâtip Çelebi, keşifler ve icatlar üzerinden gelişmekte olan Avrupa’yı, Osmanlı ve İslam, hatta genel anlamda Doğu ve Dünya için büyük bir sorun, tehdit olarak algılamıştır. Burada, Çelebi’nin ölçü olarak edindiği ilk şıklardan birini, ancak çağdaş dönem araştırmacılarının gündeminde yer edinen bir kavram olan "nüfus" oluşturmaktadır. Zira, Çelebi (ki asıl adı Mustafa'dır), Hristiyan nüfusunun hızla arttığına dikkat çekerek Dünya ölçeğinde yayılmacı bir politika izlediklerini, deniz yoluyla çevre ülkelere açılarak istilalar gerçekleştirdiklerini, "Devlet-i Aliye-i Osmaniye'ye tecavüz" etmenin yanında, "Yeni Dünya"´yı (Amerika Kıtası) keşfedip, oraları da sömürerek zenginleştiklerini ve Hindistan'ı bile (Türk Babür İmparatorluğu) ele geçirme mücadelesi verdiklerini dile getirmektedir. Bu hususlar, ne Kâtip Çelebi’den önce, ne de ondan ikiyüz yıl sonrasına dek Doğulu alimlerin / bilginlerin ve yöneticilerin dikkatini çekmemiştir. Kâtip Çelebi de bizzat bu bilgisizliği ve ilgisizliği eleştirerek "İslam ümmetinin bu cehennemlik halkın yaptıkları hakkında tümden cahil kalmasına" hayıflanmıştır. Avrupa yayılmacılığı, sömürgeciliği üzerine yer yer ilginç kavramlar da kullanmıştır. Örneğin, müellif, Hristiyan Avrupa’nın sömürge politikasını ve dünyayı denetimi altına almasını "Dünya'nın Küfür Evi’ne Dönüşmesi" olarak tanımlar. Bu tesbitin ardından maalesef hızlanan sömürgecilik, peşinden Osmanlı ve Doğu Dünyası'nın çözülmesi, emperyalizm siyaseti, kapitalist sömürü ve nihayetinde küreselleşme süreçleri ile bir "Küfür Evi"ne benzetmemek elde değil. Daha da ilginciyse, bu "Küfür Evi"´nin 2009 yılını ona bu ismi takan Kâtip Çelebi’nin yılı olarak kutlamasıdır. UNESCO’nun 2007 yılında yaptığı 34. Genel Oturum'da 2009 yılı, "2009 – Kâtip Çelebi Yılı" ilan edilmiştir. Küfür-Küffar-Kefere-Kafir vb. ve bunun galat-ı meşhuru olan "gavur" sözcüklerinin etimolojisine dikkat! Ne yazık, "2010 – Avrupa Kültür Başkenti: İstanbul" çalışmalarının gölgesinde kaldı "2009 – Kâtip Çelebi Yılı"... Üzücü ve düşündürücü.
Kâtip Çelebi’nin coğrafya konusunda Osmanlı Devleti’nde çığır açan eseri Cihannüma (Kitab-ı Cihannüma), yazma eserin üzerinden yaklaşık yarım asır sonra İbrahim Müteferrika tarafından basıldı. Bu basımından yaklaşık üçyüz yıl sonraysa bugünkü Türkçe ile yayınlandı. Yakın zamanda nisbeten kaliteli bir tıpkıbasımı yapıldı. Ayrıca farklı tıpkıbasımlar ve günümüz Türk alfabesiyle başka basımları da var. Yazıldıktan kırk yıl kadar sonra Latince'ye, Almanca'ya, Fransızca ve İngilizce'ye tercüme edilen eserin ilk baskısı olan İbrahim Müteferrika'nın 1732 yılı basımı, antika müzayedelerinde cildinin durumu ve kitabın temizliğine göre, 10.000 - 30.000 Euro’dan alıcı buluyor. Elyazması orijinalineyse, paha biçilemez... Geçmişimizi bilmeden geleceğe uzanamayız; o halde, sahip çıkalım, okuyalım, öğrenelim, koruyalım bu ve benzeri değerlerimizi!
Yazıda bazıları "Net" üzerinde olmayan çeşitli kaynaklardan yararlanılmıştır. Edebiyat Öğ.Net ve Vikipedi / K.Çelebi ile bundan önce yazdığım NÜMİSMATİK izdüşümü girdisindeki (Filler ve Su Kaplumbağaları...) "Habitat" bağlantısı fikir verebilir. K.Çelebi'nin bir diğer ilginç saptamasını da eklemeden geçmeyeyim: K.Çelebi'ye göre, toplumlar da tıpkı canlılar gibi doğar, büyür, gelişir ve ölür! Çağını çok aşmış bir zat karşımızda. Tam bir Rönesans adamı. İşte, koleksiyonerliğin bir faydası daha: Çocuğunuza zorlasanız öğretemeyeceğiniz bilgileri para veya pul vb. üzerinden koleksiyon zevkiyle birlikte bilinçli olarak verebilirsiniz. Geçelim... Kaynak olarak yararlanmasam da, Ekşi Sözlük de Internet üzerinde bir gerçeklik. Sanal-manal, zırvalıkları ve pespayelikleri yanında bazı gerçekleri de barındırdığı ama kaynaktan ziyade, "eğlencelik" olarak anılması gereken bir nev-zuhur derya ki, yüzülür de, boğulunur da orada! Ekşi sözlüğü aslında ciddiye almamalı da, bazen ilginç (gerçekliğine şerh konulmalı) girdilere de rastlanabiliyor. Aklıma Murat Bardakçı'nın sitemleri, serzenişleri hatta isyanı geliyor bu konuda. Hak veriyorum kendisine. Kâtip Çelebi / Ekşi Sözlük girdisinde de hoşluklar mevcut... Bilhassa 10 numaralı girdideki, Japonlar hakkında, Kâtip Çelebi´nin olduğu belirtilen betimleme ilginç. Böylesi içerikte yazınca ister istemez yazı dilim biraz eskileşmek zorunda. Bağışlayın!
Velhasıl-ı kelâm, yeni hatıra paramız nümismati alemine henüz satışa sunulmasa da, şimdiden hayırlı olsun!
Geç olsun, güç olmasın!
- 1. Arapça Fezleke
(Fezleket akvâl’l-ahyâr fi ilmi’t-târîh ve’l-ahbâr) - 2. Türkçe Fezleke
- 3. Tuhfet’ül-kibâr fi esfâri’l-bihâr
- 4. Takvîmü't-tevârih
- 5. Tarîh-i Frengi tercümesi
- 6. Tarîh-i Kostantaniyye ve Keyasire
(Revnaku’s-saltana) - 7. Düstûrü'l-amel fi ıslâhı'l-halel
- 8.İrşadü’l-Hıyâfâ ila Tarihi’l-yunun ve’r-Rûm ve’n-Nasârâ
(Yunan ve Hristiyan Târihi Hakkında Doğrulukları Gösterme) - 1. Cihannüma
(Kitab-ı Cihannüma - Avrupa dillerine çevrilen coğrafyaya dair ünlü eseri) - 2. Levâmiu’n-nur fi zulmeti Atlas Minur
- 3. Müntehab-ı Bahriye (Kitab-ı Bahriye)
- 1. Keşfü'z-zunûn anil-esâmi ve'l-fünûn
- 2. Süllemü’l-vusûl ilâ tabakati’l-fûhûl
- 3. Câmi-ul-Mütûn min Cüll-il-Fünûn
- 1.Mîzânü'l-Hakk fi ihtiyâri'l-ahakk
- 2.İlhâmü'l-mukaddes min feyzi'l-akdes
- 1.Tuhfetü’l-ahyâr fi’l-hıkem ve’l-eş’âr
- 2.Dürer-i münteşire ve gurer-i münteşire
(Dağılmış İnciler ve Saçılmış Yıldızlar) - 3. Recmü’r-râcim bi’s-sîn ve’l-Cim
( Sual ve cevap yoluyla Şeytan taşlama) - 4. Beyzâvi Tefsirinin şerhi
- 5. Muhammediyye şerh
- 6. Kanunnâme (1654-1655 yıllarında toplanmış bir kanun / codex derlemesi)
- 7. Tütün Risalesi