Şehirleri renklerle bağdaştırır mısınız bilemem ama eski adıyla Bombay, yeni adıyla Mumbai benim için sarı renktedir, hem de kirli bir sarı ! Yapış yapışlığı, sıcaklığı usuma sarı renk olarak çağrışım yapıyor sanırım.
Mira Nair'in ilk uzun metrajlı filmi 1988 yapımı Salaam Bombay ! / Selam Bombay filmini üniversite yıllarımda izlemiştim. Açıkçası DVD'sini biraz da kızım bu filmi izleyebilsin diye aldım. Geçen hafta alır almaz aynı akşam sevgili(m) kocamla izledikten sonra filmi, Zana Briski ve Ross Kauffman'ın 2004 yapımı Born Into Brothels: Calcutta's Red Light Kids / Kalküta'nın Çocukları belgeselinin yanına yerleştirdim DVD raflarımızda. Yeni yılın ilk günü kızımızla birlikte izlemek üzere seçtiğimiz ilk film Selam Bombay ! oldu.
Acımasız bir genelleme ile (istisnalar olabilir ama bilirsiniz kaideyi bozmazlar !) başlayayım. Hindistan'da teninizin rengi ne kadar açıksa o kadar daha üst gelir grubuna ait aileden geliyorsunuzdur, dolayısıyla daha çok paranız var ve daha iyi eğitim koşullarına sahip olma olasılığınız da yüksektir. Selam Bombay ! filminde tüm kahramanların teni koyu renkte... Senaryosunu filmin yönetmeni Mira Nair ile birlikte Sooni Taraporevala'nın birlikte oluşturduğu Selam Bombay ! sokak çocuklarının hayatını inanılmaz bir yalınlıkla anlatıyor. Gerçek mekanlarda çekilen filmde çok az sayıda profesyonel oyuncu yer almış. Çocukların hemen hepsi hakikaten Bombay sokaklarında yaşayan çocuklar. DVD'nin özel seçeneklerinde yer alan, Rekha Golub rolünü üstlenen Aneeta Kanwar'ın söyleşisinde belirttiği gibi "rol yapması gereken az sayıda oyuncudan biriydim, tüm çocuklar kendilerini oynuyorlardı !" Krishna ile tanışıyoruz filmde. Sirkte çalışan ve evine dönebilmek için 500 Rupi biriktirmesi gereken Krishna sirk sahibinin kendisini bilerek ya da unutarak geride bırakmasıyla ortada kalıveriyor. Cebindeki son parayla tren bileti almaya gittiğinde parasının yettiği şehir olan Bombay biletini uzatırken gişedeki görevli ironiyle karışık ekliyor hemen "Film yıldızı olur, dönersin !" Krishna istasyonda indiği Bombay'da sokak kültürünü çabucak öğrenir. Fahişelerin, pezevenklerin, uyuşturu satıcılarının ve içicilerinin, kendi gibi ortada kalmış sokak çocuklarının dünyasıdır Bombay'ın arka sokakları... Hayli acımasız bir deneyimle karşı karşıya kalmıştır Krishna... Çaycının yanına işe girip, para biriktirmek için çay getirip götürmeye başlayınca ismi sokak sakinlerince Krishna'dan Chaipau'ya dönüşecektir. (चाय/Cāya, çay demek Hintçe, Pau'da [पानी] sanırım su demek, bu durumda "çay-su" oluyor Chaipau) Eve dönmek için para biriktirmesine biriktirmeye çalışmaktadır Krishna / Chaipau ama çok çabuk anlayacaktır bunun gerçekleşmesi imkansız bir hayal olduğunu. Yoksulluk buradaki insanlara, çocuklara yapışmıştır ve tıpkı havanın yapış yapışlığı gibi kanıksanmıştır. "Yoksulsun sen yoksul kal, yoksun kal !" mottosu hiç unutturulmayan, hep tekrarlanan bir gerçeklik olarak asılıdır hayatlarında. Krishna'nın öyküsünün önceliğinde diğer mahalle sakinleriyle tanışırız filmde: Mahallenin pezevenklerinden Baba, Baba'nın sokaklardaki hayatından kurtardığını iddia ettiği ve artık sadece özel müşterilere giden karısı Rekha, Baba ve Rekha'nın buğulu gözlü güzeller güzeli kızları Manju, Baba'nın yanında uyuşturucu satan Chillum, mahallenin 109 numaralı evine yeni düşen (satılan), gerçek ismini hiçbir zaman öğrenemediğimiz "Tatlı 16'lık" diye çağrılan genç fahişe, Krishna'nın kendisinden büyük-küçük sokak çocuğu arkadaşları... Hepsinin öyküleri bir sarmal olur ve Bombay'ın sokaklarında kalbimizi bırakarak hüzünleniriz...