27 Ocak 2011 Perşembe

Buffalo '66

Vincent Gallo’nun yazdığı, yönettiği, başrolü oynadığı, müziklerini yaptığı hatta filmde şarkı da söylediği 1998 yapımı küçük ama kült filmi Buffalo '66 son zamanlarda izlediğim hem iç burkan hem de ışıldayan çok hoş bir “aşk” filmi (Her ne kadar sevgili(m) kocam bu filmi aşk filmi olarak sınıflandırmamı fazlasıyla tuhaf bulmuş olsa da!) Mutlaka anımsayanlar olacaktır; Arizona Dream / Arizona Rüyası filminin içinde Alfred Hitchcock'un North by Northwest / Gizli Teşkilat filminin başrol oyuncusu Cary Grant’ı muhteşem yorumlamıştı Vincent Gallo bu filmdeki Paul Leger rolüyle.

Buffalo '66 dışında uzun metrajlı iki filmi daha var Gallo’nun. Arşivimize ilk uzun metrajlı olan Buffalo '66 filminden daha önce girmiş olan 2003 yapımı The Brown Bunny / Kahverengi Tavşan filmini izleyeli çok oluyor. Bu filmde yer alan aşkını kaybetmiş motosiklet yarışçısı Bud Clay’in öyküsünü çok sevmemiştim doğrusu. Gallo’nun son uzun metrajlı filmi 2010 yapımı filmi Promises Written in Water / Suya Yazılmış Sözler üzerinde henüz ayrıntılı bilgim yok ama filmin adı beni ilk bakışta yakaladı diyebilirim.

Birini izlediğim diğer iki filminin yanısıra arşivimize geçtiğimiz günlerde katılan Buffalo '66 filmi benim için iz bırakan filmlerden biri oldu diyebilirim. Hollywood’un bu asi yönetmen, oyuncu, yazar, dj ve yapımcısı başyapıta dönüştürdüğü yarı otobiyografik bağımsız filmi Buffalo '66 ile hayal kırıklıklarıyla yoğrulmuş, büyümüş, hayatı anlamsız Billy Brown’u çok güzel kotarmış doğrusu (rol yapmamış, çok güzel aktarmış aslında).Billy BrownBuffalo takımı hastası bir anne (Anjelika Huston) ile kendisini sürekli aşağılayan bir baba (Ben Gazzara) arasında yine de olabildiğince akıl sağlığını kaybetmeden büyümüş, sıyrılmış ve hayata atılmış diyebiliriz Billy Brown (Vincent Gallo) için. Buffalo takımının sayı kaçıran bir oyuncusu yüzünden bahiste yüklü para kaybeden ve 5 yıllığına hapse giren Billy Brown anne ve babasına CIA’de çalıştığını, evlenip uzaklara yerleştiğini söylemiştir. Hapisten çıktığı gün Layla (robot gibi oynayan, davranan Christina Ricci canlandırmış bu rolü) adındaki dans öğrencisi bir kızı kaçırır, O’na artık adının “Wendy Balsam” olduğunu söyler ve kendisinden sevecen, sadık karısı gibi davranmasını ister ailesinin evine götürdüğünde. Kafasında hapisten çıktığı günü kurgulamıştır: Anne ve babasına karısı rolündeki kızı tanıştıracak, mutlu bir evliliği ve hayatı olduğunu sergileyecek, sonra hapse girmesine sebep olan Buffalo’nun eski futbolcusunu bulacak ve herşeyi sonlandıracaktır.Billy Brown anne ve babasıylaBazen planlar gerçekleştirilmemek içindir ya da isterseniz evdeki hesap çarşıya uymaz deyin; Billy Brown bir anda hayatına katılan Layla sayesinde farklı bir yöne doğru savrulur. İyi mi olur kötü mü olur tartışılır ve hatta bu durumdan bir film daha çıkar bence rahatlıkla!
Film birbirinden hoş ve vurucu, iz bırakan pek çok sahne içeriyor. King Krimson’un muhteşem “Moonchild” şarkısı eşliğinde Cristina Ricci’nin bowling salonunda birden soyutlanarak dansetmeye başlaması oldukça hoş örneğin. Bir de çok ayrıntı vermeden Vincent Gallo’nun Buffalo takmının eski oyuncusunu bulduğu sahne ve o sahnenin hemen ardından gerçekle hayal arasındaki kurgular oldukça vurucu diyebilirim. Bir de elbette fotoğraflarını alıntıladığım kırmızı güllerden başlayarak akan, sözsüz kapanış sahneleri…Kırmızı güllerKırmızı güllerden Layla ve Billy'elayal ve BillyLayla ve BillyVincent Gallo “bir film yapmalıyım, herşeyi ben olmalıyım” demiş ve de başarmış! Bu filmdeki "Brown" adıyla da bir sonraki filmine bir gönderme yapmış mıdır diye düşünmeden de duramıyorum bu arada!