Bernardo Bertolucci’nin politik sinemasının iki dev yapıtı Novecento / 1900 ile Il Conformista / Konformist (Düzen Adamı) filmlerini “AY’dan İzlenimler”’e konuk etmiştim. Bertolucci'nin öyle ya da böyle salt aşkla ilintili filmlerinden ise nedense hiç bahsetmemişim. Sanırım bunun sebebi Bertolucci’nin politik sinemasını daha çok seviyor olmam. Ama bu kez DVD’si çıkar çıkmaz aldığım, Betolucci’nin deyimiyle “aşk ama daha çok aşkın kanıtları üzerine bir film” olarak nitelendirdiği 1998 yapımı Besieged / Teslimiyet (Teslimiyet diye çevrilmiş Türkçeye ama bence “Kuşatma” adı daha çok yakışıyor filme) filmini günceme konuk etmek istiyorum.1998 yapımı Besieged / Kuşatma filminde James Lasdun’un kısa öyküsünden Bernardo Bertolucci ve karısı Clare Peploe beraber gayet şiirsel bir senaryo oluşturmuşlar, Bernardo Bertolucci bu ortak senaryoyu Fabio Cianchetti’nin görüntü yönetmenliği ve Alessio Vlad’ın kotardığı müziklerle hoş bir görselliğe dökmüş. Roma’nın göbeğinde halasından miras kalan dört katlı eski evde piyanosunun ardına sığınmış İngiliz müzisyen Jason Kinsky (David Thewlis canlandırıyor) ile kocası Afrika’nın adı geçmeyen bir ülkesinde başa gelen diktatör tarafından hapse atıldıktan sonra siyasi mülteci olarak Roma’ya gelerek bir yandan müzisyenin evinin giriş katındaki bir odasında kalıp evin temizliğini yapan bir yandan da doktor olmak üzere okula devam eden genç Afrikalı kadın Shandurai (Thandie Newton canlandırıyor)’nin öyküsüdür izlediğimiz Besieged filminde.İngiliz müzisyen ile Afrikalı kadın arasında önce sözsüz iletişimi görürüz. İkisi de birbiri hakkında fazla bilgiye sahip değildir. Kadın okula gider, okuldan gelir, evi temizler. Odasında modern Afrika müzikleri dinler, rüyalarında Afrika'daki ülkesini görür. Adam sadece piyanosuna ve çaldığı klasik piyano parçalarına dolayısıyla da klasik piyanistlere odaklanmıştır. Servis asansörü vasıtasıyla İngiliz müzisyen önce üzerinde sadece soru işareti bulunan boş nota kağıdı, sonra pembe bir orkide ve en sonda da antika bir yüzük gönderir aşık olduğu Afrikalı kadına. Yüzükten sonra koşarak öfke dolu bir biçimde müzisyenin katına çıkar kadın. Çekingen, piyanosunun tınılarına sığınmış müzisyen Afrikalı kadına O'nu çok sevdiğini söyler. Aşkı için ne isterse yapacaktır. Eğer Shandurai isterse Afrika’ya bile gidecektir. Kadının yanıtı nettir: “Sen Afrika hakkında ne bilirsin ki ?” Tek isteği vardır Shandurai’nin; hapisteki kocasının kurtulması !Filmin sonrasında ilgilendikleri müzik dahil hiçbir ortak noktaları olmayan (Shandurai'nin müzisyenin çaldığı güzelim piayano klasikleri için anlamıyorum senin müziğini diye haykırması ayrıca hoştu ! Olabilir, evrensel de olsa müzik de anlaşılmayabilir !) iki yabancıdan aşık olan erkeğin aşık olduğu kadını tanımak ve O’nun kocasını hapisten kurtarmak için neler yaptığını izliyoruz. Film pek çok iz bırakıyor: Erkeğin aşkını kanıtlamak için verdiği uğraş, birbirine karışan müzisyenin tutkuyla bağlandığı klasik piyano parçalarıyla Shandurai’nin dinlediği modern Afrika ritimleri, Bertolucci’nin Shandurai’nin rüyalarında gösterdiği ve sözleri özellikle çevrilmeyen (ki böyle olmasını Bertolucci tercih etmiş) şarkıları söyleyen daha doğrusu bize müzikal öyküler anlatan Afrikalı müzik adamı, müzisyenin Shandurai’nin çalıştırdığı elektrik süpürgesinin tınılarından beste yapması, Roma’nın kalabalık sokakları, dört katlı köhne evin spiral merdivenleri, çiçekli teras, müzisyenin çok şey anlatan piyanosu, herbiri antika değerinde hoş objeler, sözlerin azlığı, müziğin karakterlerden biri gibi filmde yer alması, müzisyenin ders verdiği öğrencilere verdiği küçük konser, piyanosu dahil pek çok antika eşyayı satarak para denkleştirip Shandurai’nin kocasının özgür kalmasını sağlaması, Shandurai’nin kocasının Roma’ya gelmesinden önceki evde geçirilen son gece… Hepsi inanılmaz görsel güzellikteydi.Filmin sonunun tamamen izleyiciye bırakıldığını söylemiş Bertolucci’nin karısı Clare Peploe… Kısaca, kuşatılan Shandurai müzisyenin obsesif aşkla dolu kuşatmasından kurtulabiliyor mu kurtulamıyor mu size kalıyor. İzleyin ve filminin sonunu kendi hayal gücünüze bırakın !
Bu arada yazmadan edemeyeceğim. Filmde Shandurai’nin gördüğü rüyalarda adı geçmeyen Afrika ülkesinin diktatörünün suratının Afrika haritası üzerine resmedilmiş ve oraya buraya yapıştırılmış afişlerini Bertolucci gözümüze sokarcasına gösteriyordu. Bu rüyalardan birinde Shandurai duvarlara yapıştırılmış bu afişleri sökerken birdenbire bir afişin üzerinde diktatörün suratı yerine Afrika haritası üzerine yerleştirilmiş müzisyen Kinsky'nin suratını görüyordu. Adı geçmeyen Afrika ülkesini kuşatan, hükmeden ve Shandurai'nin kocasını hapse attıran, Shandurai'nin siyasi mülteci olarak Roma'ya gitmesine neden olan diktatör ile Shandurai’yi aşkla kuşatan ve yavaş yavaş O'na hükmetmeye başlayan müzisyenin suratının özdeşlemesi vurucu olmuş. Aşkla bile olsa Batı’nın sömürgeci yüzünün de sergilenmesi açısından oldukça anlamlı bir sahneydi bu sahne kanımca.